Birleşmiş Milletler, üyesi olan bir ülkeye yönelik herhangi bir tehdit veya saldırı olması durumunda buna karşı duracak olan askeri ve ekonomik bir güce sahip yapılaşmadır.
Ancak Birleşmiş Milletler'in bugüne kadar Türkiye veya başka bir Müslüman ülkeyi herhangi bir tehdit karşısında yeterince korumuştur diyebileceğimiz bir örnek yoktur.
Yine Birleşmiş Milletler'in dünyada yaklaşık olarak 200 ülkeyle kontak halinde olmasına rağmen Suriye'de 7 yıldır devam eden savaşın sonlanması, masum ve günahsız insanların ölmesinin önlenmesi için yaptığı kayda değer bir şeyi de yoktur?
NATO ise üyesi olan ülkeleri, üyesi olmayan ülkelerden gelecek olan bir tehdide karşı korumakla mükellef bir yapılaşmadır.
Ne yazıkki NATO'nun da bugüne kadar Türkiye'yi herhangi bir tehdit karşısında yeterince koruduğunu söyleyebileceğimiz bir icraatı yoktur.
Hatta korumak bir yana, Suriye'de savaşın en kızgın olduğu bir dönemde bile, Almanya ve Hollanda tarafından NATO üyesi Türkiye'yi güvende tutmak maksadıyla kurulan Patriot füze sistemi, tehdit sonlanmadığı halde kaldırılarak balistik füze saldırısı tehlikesi karşısında Türkiye savunmasız bırakılmıştır.
Dolayısıyla Birleşmiş Milletler ve NATO gibi kuruluşların Türkiye ve diğer İslam ülkeleri söz konusu olduğunda ne kadar duyarsız ve vurdumduymaz oldukları ortadadır.
İşte bu nedenle de Türkiye, Suriye ile olan sınırlarının güvenliği tehdit ve risk altında olduğundan, Birleşmiş Milletler'in 51. maddesine istinaden kendi tedbirlerini kendisi almakta, Türk Silahlı Kuvvetleri'yle Afrin bölgesinde Zeytin Dalı Harekatı'nı haklı bir gerekçeyle icra etmektedir.
Batı'ya gelince, Batının da doğuyla bir hesaplaşmasının olduğu, bunun da merkezinde Türkiye'nin bulunduğu bir hakikattir.
Türkiye ve Türklere karşı bir önyargı ve bitmek tükenmek bilmeyen bir husumetlikleri her dâim görülmektedir.
Batılılar, yıllardır Türkiye'nin kuyusunu kazmaya, altını oymaya çalışıyor.
Buldukları her fırsatta geçmişin intikamını almaya uğraşıyor, havlamadan ısırıyor, akrep gibi sokuyor.
Mevzu bahis Türkiye olduğunda 100 yıl önce yaşanmış Ermeni olaylarının peşine düşüyor ama Suriye'de katledilen milyonlarca insanı görmezden geliyor.
Türkiye'nin büyümesinden rahatsız oluyor, güçlenmesini bir türlü hazmedemiyor.
Türkiye, ilişkilerin düzelmesi için elini uzattıkça Batılılar ısırgan gibi doluyor.
Terörle mücadelede Ankara hep yalnız bırakılıyor.
Türkiye'nin düşmanı teröristler geçmişten günümüze sürekli korunuyor, kollanıyor.
Şimdi de, bu düşmanlığın bir örneğini Çekya gösteriyor.
PYD/PKK'nın başı olan Salih Müslim, terör örgütü kurucusu ve yöneticisi olarak Türkiye'de gerçekleştirilen terör eylemlerinden sorumlu tutuluyordu. Hakkında yakalama kararı olan, kırmızı bültenle İnterpol tarafından aranan Müslim, aynı zamanda İçişleri Bakanlığı'nın Terörden Arananlar Listesinde 4 milyon liralık ödülle kırmızı kategoride yer alıyordu.
Kendisi 24 Şubat'ta, Türkiye'nin isteği ve ilettiği yakalama emirlerine istinaden Prag'da gözaltına alındı.
Çekya İnterpol Birimi'de bu gelişmeyi Türk makamlarına bildirerek, iadesi için lüzumlu olan evrakları talep etti.
Ankara iadesinin hızlıca yapılabilmesi için Çekya makamlarıyla iletişime geçti, gerekli idari işlemleri başlattı.
Artık terörist başının Türkiye'ye gönderilmesi beklenirken, Prag mahkemesi birçok terör eyleminin talimat emrini veren, masum ve günahsız pek çok insanın kanına giren Salih Müslim'i, gerekçesini belirtmediği bir kararla 5 dakikalık bir duruşma sonunda serbest bırakıverdi.
Avrupa devletlerinin terör seviciliğini bilen Türkiye için Prag mahkemesinin verdiği bu karar hiçte sürpriz olmadı, hiç kimse bu duruma şaşırmadı.
Bilakis Çek Mahkemesi bu tutumuyla, terörle mücadele ve suçluların iadesi konusunda, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği sözleşmelerine aykırı bir karar alarak, uluslararası hukuku hiçe saymış oldu.
Çekya'da, diğer Avrupa devletleri gibi terör örgütlerine destek niteliği taşıyan bir karara imza atmış oldu.
Yani bir kez daha bir Avrupa ülkesi Türkiye düşmanı bir teröriste müsamaha göstermiş, yargının kıskacından kurtarmış oldu.
Salih Müslim, Türkiye'nin düşmanı olmasa Avrupa Birliği ona sahip çıkmazdı.
Avrupa Birliği, Çek mahkemesine baskı yapmasa, kırmızı bültenle aranan terörist başı serbest kalamazdı.