Ey sen nefes aldığım, duyduğum, gördüğüm, hissettiğim, aşık olduğum kent. Dedelerimin ve dahi eskilerden atalarımın kenti. Sen en gerçeksin ve bir o kadar da yalancısın sen. İçinde bin bir güzellikleri saklayan yeşilin maviyle dansı olan benim kentim Bartın. Ortasından altın boynuz misali üç koldan beni saran mitoloji gölgesi Irmağımız. Ve bu ırmağa her gün bir kez daha ihanet eden benim halkım Bartınlılar. Mağrur bir delikanlı gibi yeşil ormanlara sırtını dayayan, kolları ile boğaza uzanan, vakur, isyankâr kimi kızıldan yeşile çalan, adına türküler yakılan, adı destanlarda anılan Bartın'ın ırmağı. Sen bize hayat verdin, bu kentte adını verdin biz sana siyah kirlilikle ihanet verdik. Affet desek buna yüzümüz yok. Üstüne her sabah bacalarımızdan öbek öbek siyah dumanlar gönderdiğimiz ey mavi gök kubbe. Sen ki yıldızlarınla asırlara şahit oldun. Kavimler senin altında var oldu, kavimler senin gölgende yok oldu. Sen yaratılışı gördün, Nuh'un Tufanını gördün. Ey gök sen geceyi gündüze, gündüzü geceye yazdın. Ve tarihini gördün Bartın'ın fırtınalarınla, gökkuşaklarınla, yağmurlarınla, güneşinle, karınla mevsim mevsim. Şimdi hüzünlü yüzünle kendisini yok eden benim şehrime uyanıyorsun her sabah kirli bir yüzle. Umursamaz, aldırmazinsanlarınla güneşe haydi doğ yeniden diyorsun.
Bir hırçın denizin kucağında nazlı bir gelin gibi uzanan koylarınla Bartın. Bereketini alın yazına yazan denizin Karadeniz. Nasırlı elli balıkçılarınla rızkını maviliklerde arayan, yüzleri deniz yanığı kaşık kaşlı adamlarınlaey sen deniz. Bize balık verdin aç iken doyduk. Susuz kaldı toprağımız rüzgârınla yağmur verdin. Gidemezdik uzaklara dalgalarına tutunduk, uzağı yakın, gidilmezi varılan ettik. Sen bize can suyu oldun ey deniz. Bizler sana kucak dolusu kirlilik yolladık. Çöplerimizi, atıklarımızı sana saldık.