24 Haziran seçimleri ile ilgili yazılacak birçok şey var. Çünkü yapılacak seçime yalnızca Meclis'te grubu olan ve olmayan siyasi partiler girmiyor, bilakis görünenin dışında Avrupa ve okyanus ötesine kadar uzanan geniş bir koalisyon çalışmasıyla birlikte giriliyor.
Böylesine karışık ve önem arzeden aynı zamanda kritik bir coğrafyada yer alan Türkiye'nin, egemen güçler tarafından seçim vakti kendi haline bırakılması zaten beklenemez.
Yoksa,DEAŞ'ın kurulması, Arap Baharı'nın yaşanması, Kuzey Irak'ta bağımsız Kürdistan girişimleri, İran'daki halk ayaklanmaları, Mısır'da Sisi'nin yaptığı darbe, Suudi Arabistan'daki veliaht darbesi, Türkiye'de FETÖ'nün kalkıştığı darbe, bombalı terör saldırıları, Suriye'deki karışıklıklar ve daha birçok farklı gelişmeler kendiliğinden olan ve spontan gelişen hadiseler değil...
Yani genelde küresel çapta, özelde Türkiye'de sahne alan tiyatroların senaryosunu yazan da, rejide oturan da her zaman aynı güç. Dolayısıyla dünyaya çeki-düzen vermek isteyen ittifak, Türkiye'deki her gelişmeye bir senaryo, her role uygun kişileri sürekli buluyor.
Ancak tek bir farkla....
Geçmişte, senaryoyu yazanlar fiili olarak kendileri gelip dengeleri değiştirirken, günümüzde artık buna gereksinim bile duymuyor, yerli işbirlikçilerle işi götürüyorlar. Yani bizden görünenleri kullanarak, çıkarları doğrultusunda ülkeyi dizayn ettirmeye çalışıyorlar?
Elbette bu yaklaşımlarının ve korkularının bir arka planı var;
Türkiye'yi yeni bir teknolojik, askeri ve küresel güç olmaya doğru götüren Cumhurbaşkanı Erdoğan kendilerine engel olarak görülüyor.
Güçlü bir halk desteğine sahip olmasına rağmen birlikte çalışma bağlamında kendisine hiç güvenilmiyor.
Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı olarak seçen Türk milletinin siyasi iradesine hiç saygı duyulmuyor.
Müttefik olarak görülen Türkiye Devleti yerine, terör örgütleriyle iş tutuluyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan'da dünyaya öcü gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Geçmişten günümüze var olan itaat geleneğini bozduğu, söz dinlemeyip isyan ettiği, insanlığın sorunlarını uluslararası arenalarda yüksek sesle dillendirdiği için rejide oturanları endişelendiriyor.
Dahası, 29 Ocak 2009'da yapılan Davos toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İsrail Devlet Başkanı ŞimonPeres'e yönelik olarak yaptığı "One Minute" çıkışı, zulme ve haksızlığa rıza göstermeyişi tüm dünyada ses getirmişti.
24 Eylül 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada "Dünya Beşten Büyüktür" diyerek Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinin BM'yi etkisiz hale getirmesinin kabul edilmesinin mümkün olmadığını haykırması ve her fırsatta da;
"Ey Batı, katledilen şehid edilen bu insanlara ne zaman dönüp bakacaksınız da, bizler sizlere bunlar adil davranıyor diyeceğiz. Sizin demokrasi anlayışınıza da, insan hakları anlayışınıza da, diplomasi anlayışınıza da yazıklar olsun. Ölümüne yol açtığınız veya seyirci kaldığınız her masumun kanı sizin yüzünüze de, elinize de, tarihinize de, geleceğinize de bulaşmıştır." diyerek Suriye'de yaşanan insani dram karşısında Batı toplumlarının vurdumduymazlığını yüzlerine vurmuştu.
"Batsın sizin kararlarınız" diyerek Batı medeniyetine isyan başlatmış, meydan okumuştu.
20 Ekim 2017 tarihinde ise D-8 Zirvesi'nde yaptığı konuşmasında "Milli Para" çağrısında bulunmuş, "D-8 üyeleri arasında ülkelerimiz arasındaki ticarette milli paraları kullandığımız takdirde paralarımızı kur ve dolar baskısında eritmemiş olacağız." diyerek ticarette milli ve yerli para biriminin kullanılmasını önermişti.
Ticarette Doları devredışı bırakacak söylemleri, Doların hükümranlığına son verecek girişimleri, ABD'nin dünya ticaret hegemonyasını sonlandırabilir, ekonomisini alabora edebilirdi.
İşte Erdoğan'nın bu türden çıkışları Amerika'yı her bakımdan telaşlandırmakta, kendisini de hedefe koymaktadır.
Bunlar arasında, 27 Nisan 2007 tarihinde gece yarısı internet sitesine konan "E-Muhtıra" ile Meclis iradesi tepetaklak edilmeye çalışılmış, sağlanan istikrar ve demokrasiye bir parantez açılmaya çalışılmıştır.
31 Mayıs 2013 tarihinde küçük bir çevre hareketi olarak başlayan "Gezi Parkı" protestoları kısa zamanda kitlesel bir eyleme dönüştürülmüş, eylem yapanlar arasında birçok yabancı uyruklu protestocular gözaltına alınmıştır.
17-25 Aralık 2013'de ABD'nin kuklası olan terör örgütü FETÖ'nün, aldığı talimat doğrultusunda tarihe "Yargı ve Emniyet Darbesi" olarak geçen süreci başlatıp birbiriyle alakasız dosyaları birleştirerek kamuoyuna 'yolsuzluk' diye sunulmaya çalışılmış, 3. Havalimanı, 3. Köprü ve Kanal İstanbul gibi mega projeleri üstlenen işadamlarına yönelik FETÖ militanı savcılar tarafından gözaltı kararları verilmiş, bir dizi operasyonlar yapılmıştır.
15 Temmuz 2016'da ülkenin istikrarına kasteden ve Türkiye'ye en karanlık gecelerinden birini yaşatan, binlerce FETÖ mensubu asker ve sivil darbe girişiminde bulunarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast girişiminde bulunmuş, masum insanlarımızı şehit etmiş ve yaralamıştır.
Bütün gayelerin Erdoğan düşmanlığında birleştiği, uğruna ekonomik dengelerin bozulduğu, döviz kuru hareketliliğiyle piyasaların dalgalandırıldığı, o giderse huzura kavuşulacak propogandasıyla, Erdoğan düşmanlığının vatan hainliğine dönüştüğü bir ortamda seçim atmosferine doğru yol alınıyor. Yani içeride ve dışarıdaki bazı odaklar aynı paralelde, aynı düzlemde el ele, kol kola hareket ediyor.
İşte bu ahval ve şerâit içinde 24 Haziran öncesi muhalefetin durumu ise gerçekten içler acısıdır.
Girdiği her seçimi kazanan Erdoğan'la, girdiği her seçimi kaybeden muhalefet eşit değildir.
Muhalefetteyken sabun gibi eriyen, sandıktan bir türlü çıkamayan partiler iddialıda değildir.
Sorunlara çözüm üretemeyen, politika yerine şahısları konuşan partiler ülke için bir zenginlikte değildir.
Hiç yerli olamayan, ilkeli politika sergileyemeyen, Türkiye düşmanlarına ve karanlık odaklara bel bağlayan, siyaseti millete hizmet için değilde bağlı oldukları mahfillerin hesapları için yapanlara yenilgi müstehaktır.
Seçimlere iki aydan az bir zaman kaldı ama Cumhur ittifakıyla, halkın dışında herkes Erdoğan'ın aleyhine çalışıyor.
Onu ortadan kaldırmak, darağacında sallandırmak, uluslararası mahkemelerde yargılatmak için engin hayaller kuruyor.
Hiçbir zaman bir araya gelmez denilen siyasi partiler ve siyasetçiler, söz konusu Erdoğan kindarlığı olunca bir anda birleşiveriyor.
Erdoğan düşmanlığı okyanuslar aşıyor, yerli yabancı herkesi aynı safta topluyor, farklı ideolojileri biraraya getiriyor.
Türkiye ve Erdoğan düşmanları ülkenin istikrarına kasteden PKK, PYD, YPG, JPG, DHKP-C, DEAŞ ve FETÖ gibi terör örgütleri ve onlara yakın siyasileri desteklerken, asıl halkımızın kimi destekleyeceği 24 Haziran'da büyük önem kazanıyor.
Bilinmelidir ki halkımız, sandığa her gittiğinde her zaman doğru olanı seçiyor.
Milletimiz, basireti ve feraseti ile kime oy vereceğini iyi bildiği gibi, kime oy vermeyeceğini de çok iyi biliyor.