Dünyada bir ülke sahip olduğu iyi imajıyla uluslararası kamuoyunda derin izler bırakabilir. İyi bir imaja sahip olmak, söz konusu ülkenin uluslararası arenada etkinliğini ve itibarını da artırabilir. İtibarlı bir ülke ise, hem uluslararası kamuoyu oluşturma kudretine, hem de uluslararası karar mekanizmalarını harekete geçirme gücüne sahip olur. Kendini daha rahat kabul ettirir, hakkında oluşan yanlış imajları kolaylıkla düzeltebilir. Kültürünü, değerlerini ve politikalarını daha iyi aktarabilir.
Hatta böylesi bir ülkeden, bir dünya markası bile oluşturulabilir?
Bunun için yapılması gerekenlerin başında, yalnızca yeni bir devlet politikası geliştirilmesi olacaktır.

İşte küresel güç olma yolunda ilerleyen Türkiye'nin, bir dünya markası olması fikrine sahip olunması, farkındalık, tanınırlık ve bilinirlik düzeyinin arttırılması, her bakımdan hayati derecede önem taşır.

Bu hususta ülkenin önünü açacak, marka değerinin oluşumuna katkı sağlayacak birçok öncü gruplar var ise de, bunların arasında en etkili olanı ve devleti, yurtdışında birinci dereceden temsil edeni, üst düzey bürokratlarıdır.

Şayet bu bürokratlar, işlerinde mahir olmakla beraber, Türkiye'nin adını duyurmak ve yurtdışında Türk bayrağını dalgalandırmak gibi hedeflere sahipler ise, Türkiye'nin güçlü bir şekilde tanıtılmasına ve iyi bir imaj oluşturulmasına önemli katkı sağlayabilirler?

Ancak kalibresi düşük, duyarsızlık sendromunda olan, hayata menfaat ve çıkar dâiresinden bakan, kifayetsiz muhterisler ise işte o vakit sorun var demektir?
Salla başı al maaşı, kopar yurtdışı harcırahı anlayışı ile hareket eden, mevcut pozisyonunu liyakati ile değil de, tanıdık, hısım-akraba referanslarıyla elde eden bazı bürokratların, çoğu zaman suyu getiren değil de, testiyi kıran oldukları iyi bilinmelidir?Çünkü büyük Türkiye, küçük kafalara sığmaz ve 21. yüzyıl Türkiye'sinin hedefleri ehliyetsizlerle yakalanamaz?
Bunlar, büyük Türkiye'nin küresel iddialarını ve uluslararası siyasetini anlayamaz...

Zihinsel dönüşümü kendi dünyasında bile gerçekleştirememiş, kendi içinde bile değişime kapalı, değişme veya değiştirme girişimlerine de tümden kapalı olanlar, bu ülkenin imajına olumlu katkı sağlayamaz...

Misal, bugüne kadar bütün dünya dillerinde, "Ermeni Soykırımı Yapılmamıştır" diye hazırlanması gereken kitaplar, CD'ler, tanıtım filmleri ve broşürlerimiz nerede?

En basitiyle, "Ermeni Soykırımı" meselesini dahi dünyaya anlatmakta yeterince başarılı olamayan, yıllarca Ermeni meselesinden sebep, o devlet senin, bu devlet benim gezen ve gitmediği ülke bırakmayan, harcırahlarını da son kuruşuna kadar alan bazı büyükbaş bürokratların katedebildikleri yol nedir?
Dünyanın hangi ülkesini bizim tarafımıza çekebilmişlerdir?
Hangi meselede ve hangi ülkede bir arpa boyu yol alabilmişler, doğrusu merak konusudur?

Dansöz oynatıp, örgüt için harem kuran Adnan Oktar bile, Avrupa'nın birçok ülkesinde ve önemli sokaklarında bedava kitap, CD ve broşürlerden milyonlarcasını organize edip dağıttırabilirken, ülke olarak bu türden çapsızlar eliyle âtıl kalmamızı anlamak mümkün değil?

İşte bu bakımdan Türkiye'nin yurtdışında tanıtımına yönelik faaliyetlerinde yaşanan en büyük sorunlardan bir tanesi, geçmişten günümüze çoğu zaman yanlış insanların seçilmesidir...

Türkiye'nin uluslararası imajının geliştirilmesi ve doğru tanıtımı için siyasi, kültürel, bilimsel ve ekonomik araçlardan maksimum düzeyde yararlanmasını ve lobiciliği bilmeyen kadrolar, kendilerinden beklenen hizmetlerin gerçekleşebilmesi için, özel sektörde olduğu gibi sürekli yenilenmeli ve başarı için performans sistemi esas alınmalıdır.
 
Zira diploma ve yabancı dil belgesine sahip olan ama bilmesi gereken yabancı dili konuşamayan, Türkiye Cumhuriyeti'ni uluslararası arenalarda nasıl temsil edebilir? Avrupa'da doğup-büyümüş, Batı dillerini ana dili seviyesinde öğrenmiş PKK ve DHKP-C'li teröristlerin okumuş çocukları karşısında, Türkiye Cumhuriyeti'ni ve haklarını ne derece savunabilir?
Yabancı dil bilmek herşey değildir belki ama yurtdışında Türkiye'yi temsil eden bir bürokrat ve akademisyen için çok şeydir. Dünyayı izleyebilmek ve Türkiye'yi dünyaya tanıtabilmek, anlatabilmek için gayet önemli birşeydir...

Bugün Arap diline bile yeterince vâkıf olabilseydik, Arap dünyası ile olan ilişkilerimiz de çok daha farklı olabilirdi?

Belki de Türkiye'yi İslam dünyasında, geçmişte olduğu gibi lider bir konuma getirebilirdik?
Ne yazık ki mevcut halimizle Araplarla bile iletişim kurmakta zorlanıyor, öte yandan Arap dünyasında eğitim almış binlerce üniversite mezunu vatandaşlarımızdan olması gerektiği gibi yararlanamıyoruz?

Bilindiği üzere Avrupa kıtasında yaşayan 5,5 milyonluk potansiyel bir Türk nüfusu var.

Bunların arasında Avrupa'yı Avrupalıdan daha iyi tanıyan, kültürünü ve dilini iyi bilen, sayıları az da olsa nitelikli bir kesim var.
İşte kendi ülkesinde yaşayan bu nitelikli Türk kesiminden Alman devleti, dünya çapında yönetmen, politikacı, bilim insanı, futbolcu, boksör gibi çeşitli dallarda sporcu ve sanatçı çıkarırken, Türkiye'ye gönül bağı olan bu insan profilinden de yeterince faydalanamadığımız görülür?

Kısaca Türkiye'nin, yurtdışında tanıtılması meselesi topyekün hepimizi ilgilendiren önemli bir konudur.

Bu hususta yapılması gerekenler arasında, bir de kamuoyu öncülerinin seçilmesi hususu vardır.
Dünyanın itibar ettiği ve görüşlerine değer verdiği insanlar arasından seçilebilecek kamuoyu öncüleri, Türkiye'ye olan bakış açısını şekillendirebilecek ve Türkiye'nin uluslararası arenada ki itibarını ve imajını yükseltebilecek, aynı zamanda Türkiye'nin lobicilik faaliyetlerine katkı sağlayabilecek bir yapı olabilecektir?
Sadece iç kamuoyu tarafından da kabullenilecek, doğru kamuoyu öncülerinin seçilmesi bu işte netice alınması için kâfidir.