Eskiden çalıştığım iş yerinde başıma ilginç bir olay geldi. Sizler paylaşmak istiyorum.
Ben, fabrikada çalışmaya başlayalı bir ay kadar olmuştu. Benden sonra çalışmaya başlayan Mustafa isimli biri daha vardı. Aynı mekanda çalıştığımızdan fazla geçmeden haşır neşir olduk. Kendisinin Kürt olduğunu çaldığı Kürtçe şarkılardan anlayabiliyordum. Şarkılardan konu açıldı bir gün. Sonra bana dinlediği şarkıların videolarını gösterdi. "Bak" dedi, "Bunlar bizim askerlerimiz." Ben videoyu izlediğimde askeri elbiseler giyimli bir toplulukla karşılaştım. İçinde kadınlarda vardı. Olayı bozuntuya vermedim...
Sonrasında yine benimle aynı mekanda çalışmaya başlayan ve büyüğüm Uğur isimli biri daha vardı. Ona sordum; "Uğur abi" dedim, "Bizim askeriyede kadın askerler var mı? O da; "Hayır yok. Ama o da nerreden çıktı? diye sordu. Ben de durumu anlattım. Uğur ağabeyimin Mustafa'yla açık açık konuşmaya başlamasıyla konu açık bir şekilde konuşulmaya başlandı. O muhabbetlerden hatırladığım en önemli söz, Uğur ağabeyimin Mustafa'ya "Köpekler bile yediği tasa pislemiyor. Siz nasıl oluyor da kendi memleketinize saldırıyorsunuz?" olmuştu. Mustafa'nın bu söz karşısında cevabı "siz bize yapılanları bilmezsiniz" olmuştu.
Mustafa'yla sohbetimle öğrendiğime göre eskiden kayalara " Dağların kralı Mustafa" diye yazarmış. Eskiden evleri yakılmış ve toprakları ellerinden alınmış. Kendisini ve babasını da birçok kez dövmüşler. Bunun için nefret duyuyormuş Türk askerlerine. Bunun yanında yakında askere gideceğini de dillendirirdi. "Askerde teröristlere ateş açar mısın?" diye sordum. "Onlar terörist değil, gerilla" diyerek sözüne başladı. "Askerde onlara emir gelirse tabii ateş açarım ama vurmam" dedi. "Zaten bizim gerillalar Türk askerlerini öldürüp rehin alsalar da, ben de Kürtçe konuşup onlarla anlaşırım" dedi.
Bu sohbette geçen bir diğer konu da Apo'nun ölmesi üzerineydi. Dedim ki; "Biz Apo'yu öldürsek ya da Apo bugün ölse ne olurdu? " "Bence" dedi, "bunu göze alamazlar, bizler hemen sokağa dökülürüz. Çok kan akar." dedi. "Benim kullandığım silahları, sen rüyanda bile görmemişsindir." diye ekledi.
"Neyse" dedim, "bizimkiler ölüp şehit oluyorlar. Siz de hiç dini inanç yok mu?" dediğimde Mustafa'nın cevabı ilginçti; " siz yanlış düşünüyorsunuz." dedi. "Aslında bizimkiler şehit oluyorlar. Biz vatanımız için ölüyoruz." dediğinde çok şaşırdım.
En son olarak; Mustafa'nın, çaldığı Kürtçe şarkıların sesini kısmasını söylediğimde dahi kızdığını çok iyi hatırlıyorum. Ben gerçekten rahatsız oluyordum ama bozuntuya vermeyerek ona anlayış gösterdim. Oysa ona göre ben Kürtlerden ve Kürtçe'den nefret ediyordum.
Kısacası ben anladım ki Kürt kardeşlerimizin bazılarında; "cahillik, ezilmişlik, (yanlışa)inanmışlık" gibi olgular had safhada. Öyle zannediyorum ki; bu durum, Kürt meselesinin ve terör olaylarının yaşanmasının altındaki psikolojik zemini oluşturuyor. Bence Kürt meselesinin çözümü ve PKK'nın kökünün kurutulması için, yetkililerin bu psikolojik zemini etraflıca inceleyerek hareket etmesi elzem hususlardan biridir.
Son olarak; Mustafa gibi birini tanıdığım için bazen kendimi çok şanslı hissediyorum. Kürt meselesini ve terör meselesini yaşayarak anlattı bana. Bana sorarsanız; Kürt meselesinin ve terör olaylarının çözümünün yolu eğitimden geçiyor. Zihniyeti değiştirmemiz lazım. Yoksa eski kafalarla mücadele ederek sonuca ulaşmaya çalışırsak daha çok kan akar.