Doğum ile ölüm arasında ki ip ince çizgiye hayat deriz. Hayat ile ilk yüzleşmemizde bakınırız anlamsızca hayata, etrafa, -Neredeyim? -Bunlar kim?  gibi tatlı ve sorgulayan bir yüz ifadesi olur ister istemez yüzümüzde, önce sağ kulağımıza ezan, sol kulağımıza ise kamet okunur ve üç kere adımız yankılanır sağ ve sol kulaklarımızda başlar sonra neler getireceğini bilmediğimiz varlığından habersiz olduğumuz hayat denen serüvenimiz.



“Hayat”  5 harften oluşan basit ama o kadar da acımasız bir sözcük ama o basit sözcüğe o kadar çok anlam yüklenebiliyor ki. Ne kadar adaletsiz de olsa, o kadar da vazgeçilmez. Aslında hayata anlam yükleyebilmektir önemli olan, sevmektir sevebilmektir kendini sevdirebilmektir. Zaten sevmemiş sevilmemiş insan yaşamamış insandır bu hayat’ da. Ne zor dur şu hayat denen kavrama biraz anlam yüklemek, kimisine gelir hayat çekilmez, anlamsız bir yük kimisine gelir sefa ve bolluk içinde bir hayat. Gerçekte Hayat ne kötüdür ne de iyi, biziz bu kötü ve iyi duyguyu hayata yükleyen. İyi bir hayatın hayali ile tutuşur her insan. Kimisi hayallerine ulaşır hayat ’da kimisi sabırsız olduğundan ulaşamaz hayallerine pes edip bırakır kendini hayatın akışına bir süre sürüklenir o nehir de. Zamanla alışır o da hayatın nehrinde yüzmeye. Hayat bizler için zorunlu bir yasam dersidir. Kalma gibi lüksümüz yoktur. Kalsak bile telafisi zordur hayatın. Her şeyi o ders’ de öğreniriz bize ihaneti, acıyı, mutluluğu, yalan insanları tanımayı ve aklımıza gelebilecek her şeyi hayat öğretir bize. Hepimiz birer acemi öğrenciyiz bu hayat’ da. Hayat’ın gerçeği ile ne kadar yaşadığımızın anlamı yoktur, bu hayat’ ı nasıl yaşadığımızın önemi vardır.

Usta üstadımızın dediği gibi;



Çok sahiplenmeden,

Çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,

Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın.

...Ucundan tutarak...

Can YÜCEL

- - - -