Evliya Çelebi’nin kaleminde Amasra’’Kalesi deniz kıyısında yüksek bir tepe üzerinde dört köşeden uzun sağlam bir yerdir’’ denilerek tarif ediliyor.



Evliya Çelebi gerek Sultan’ın nazarını çekmesi gerekse Ahmed Paşa’nın himayesinde olmasından ötürü devlet erkanı arasında bulunmuş zekası ve hoş konuşmaları ile göze girmeyi başarmıştır.Böylece seyahat etme imkanı bulmuştur. Çelebi Trabzon vilayetine deniz yolu ile gitmiş yol üzerindeki liman şehirleri hakkında bilgiler vermiştir. Bu şehirlerden ilk dikkat çekeni Amasra kalesidir.Evliya Çelebi Eylül 1640 tarihinde Trabzon valiliğine tayin edilen Ketenci Ömer Paşa ile birlikte deniz yolu ile Trabzon’a oradan paşanın kethüdası ile Anapa’da Azak kalesinin kuşatması için serdar Hüseyin Paşa kumandasında yapılan sefere katılmıştır.Çelebi Trabzon vilayetine deniz yolu ile gitmiş yol üzerindeki liman şehirleri hakkında bilgiler vermiştir. Bu şehirlerden ilk dikkat çekeni Amasra kalesidir.Çelebi Amasra kalesini şu şekilde tasvir etmiştir; Rum Kayseri tarafından yapılmış olup evvela Danişmentlilerden sonra Osmanlılara geçmiştir. Bolu sancağında voyvodalıktır. Kalesi deniz kıyısında yüksek bir tepe üzerinde dört köşeden uzun sağlam bir yerdir. Bu kaleyi birkaç kez Rus menhusu muharasa etmiş ise de ele geçirememiş ve hezimete uğrayarak geri çekilmiştir. Hendeği yoktur. Amma dizdarı, neferleri yüzeli akçalık kadısı, yeniçeri serdarı vardır. Kale içinde mescidi ve camisi vardır. Başkaca imareti yoktur. Sinop Kalesi ile arasında beş konak mesafe vardır. Sinop Kalesi Amasra’nın doğusundadır. Amasra bağ ve bahçesi, çeşit çeşit meyvesi ile meşhurdur. Şehrin iki tarafında biri doğu diğeri batı tarafında iki limanı vardır. Sekiz rüzgâra kapalıdır. Doğu limanın içinde su hava ve binası güzel, gönül açıcı hamamı vardır. İskele başında mahzenleri vardır.



Deniz yolu ile Sinop Kalesine varan Çelebi, Sinop Kalesinin düz bir yere kurulu olduğunu Boztepe tarafından bakıldığında gemi şeklinde sağlam bir kale olduğunu ifade etmiştir. Bunların yanında Kale hakkında en dikkat çekici husus; “..Dizdarı kaleden bir top atımı uzaklaştığında öldürülmesi için şehirlilerin elinde hatt-ı hümayun’un olması...” Çelebi bu sebeple dizdarın kaleden bir adım dahi atamadığını belirtmiştir.







EVLİYA ÇELEBİ



Büyük Seyyahlardan olan Evliya Çelebi  10 Muharrem 1020/1611  tarihinde Belde-i  Tayyibe’de (İstanbul’da) dünyaya geldi. Hayatı hakkında bilgiyi Meşhur Seyahatnamesinden öğrendiğimiz seyyahımız aslen Kütahya ahvalinden olduğu bilinmektedir. Fetih sonrası İstanbul Unkapanı’na yerleşen aile Kütahya’daki evlerini muhafaza ettikleri ayrıca Bursa Ve Manisa’da evleri olduğu bilinmektedir. Çelebi eserinin muhtelif yerlerinde kendine ait bilgiler vermekle birlikte aslının Hoca Ahmet Yesevi’den geldiği iddiasında bulunmuştur yalnız bunun  bir iddiadan ibaret olduğunu M. Fuad Köprülü mezkur eserinde dile getirmiştir. Çelebi’nin babası Derviş Muhammed Zılli sarayda kuyumcubaşı, annesi Melek Ahmed Paşa’nın yakın akrabasıydı. Çelebi evvela sıbyan mektebinde eğitim görmüş daha sonra Hamid Efendi Medresesinde yedi yıl İslami İlimler öğrenimi görmüş, Medresede geceleri eve gitmeyen hücre-nisin talebelerindendir. İlerleyen dönemde Sadizâde Dârülkurrası’nda Mehmed Efendi diye bir zattan on bir yıl tecvit dersi almıştır. Evliya Çelebi, bir kadir gecesi Ayasofya Cami’indeki Kur’an tilaveti sırasında dönemin padişahı Sultan Dördüncü Murad’ın dikkatini çekmiş ve Melek Ahmed Paşa’nın da vasıtasıyla Enderun Sarayına girerek buradan musiki ve hat dersleri alarak kendini geliştirmiştir. Çelebi gerek Sultan’ın nazarını çekmesi gerekse Ahmed Paşa’nın himayesinde olmasından ötürü devlet erkanı arasında bulunmuş zekası ve hoş konuşmaları ile göze girmeyi başarmıştır.Böylece seyahat etme imkanı bulmuştur.



Evliya Çelebi, Seyahatnamesini “Sultan IV. Murad Han Gazi gününde bu karalamaları yazmaya başladığımızda..” yazmaya başladığını  öğrenmekteyiz. Böyle bir eseri vücuda getirmesini; Peygamber efendimizi rüyasında görerek şefaat dilemek isterken heyecanla dili sürçerek  seyahat dilemesi olduğunu kendine has üslubuyla anlatmıştır. Bu rüyasını eserinin I. Ve II. Ciltlerinin giriş kısmında kendine özgü lisanıyla kağıda dökmüştür. Öte taraftan seyahate ve öğrenmeye olan merakı da eserin oluşumunda başlıca nedenlerinden biridir. Çelebi kırk yıl kadar bir süre Osmanlı toprakları başta olmak üzere Safevi, Avusturya, Kırım ahvalini gezdiğini bilmekteyiz. Bu geziler genellikle nüfuslu bir Osmanlı paşasının yanında mektupçu olarak bulunması veya yine eserinde belirttiği üzere bazı vilayetleri denetlemekle görevlendirilerek ziyaretlerde bulunmuştur.

Araştırma:Güngör Yavuzaslan

- - - -