Karanlıklarla boğuşuyordu insanlık. Kendi etini yiyordu beşer. Mazlumlar inim inliyordu zalimin yumruğunun altında, yetimler, öksüzler boynu bükük eziliyordu. Aç daha aç, aciz daha aciz oluyordu. Şiddet hüküm sürmüştü dört biryana, seni bekliyordu zaman, seni bekliyordu insan. Güneş her gün senin gelişine doğuyordu. Gece senin doğumunu saklıyordu sabaha, melekler, kâinat ve dahi yaradılmış tüm mahlukat canlı ve doğa o gece işte o gece seni bekliyordu. Mekke’de, Rebi’ül-evvel ayının onkinci Pazartesi gecesi sabaha karşı dünyaya sen geldin ey NEBİ, güneş ben doğamam dedi bir başka güneşin üstüne (M.570). Baban Abdullah senin doğumundan iki ay önce vefat etmişti. Yetim geldin bu dünyaya.Tüm beşer yetim iken, senin yokluğunda yetim iken, senin babalığının yokluğunu yaşarken sen bize yetim Muhammed olarak geldin. Ve o anne, annelerin en şereflisi, senin annen ya Nebi Vehb kızı Amine doğumunda diğer kadınlar gibi eziyet çekmemiş, hatta ağırlık bile hissetmemişti. Hamileyken, bir gece rüyasında tanımadığı bir kimse gelip; “Sen alemlerin hayırlısına hamilesin; doğduğunda adını Muhammed koy”, diye ikaz bulunmuş; doğum anında da heybetli bir ses duyarak irkilmişti. Ne zaman ey NEBİ sen vücuda geldin; mübarek başını secdeye koydun; ellerini kaldırıp, duada bulundun. Sen ki sünnetli doğdun. Doğduğunda sırtında ve omuzunda peygamberlik mührü vardı. Doğumuna arz şehadet etti. Ya Muhammed sen dünyaya geldiğinde putlar yıkılmaya başladı. Sen cehaletin putlarını doğuşunla yıktın. Kisrainin zulüm saraylarının kuleleri yıkıldı. Toprak, gökyüzü cümle alem ve bitki senin gelişini müjdeledi geldi dedi rüzgar, seni anlattı denizler, göller ırmaklar senle çağladı su. Melekler müjdeleri yetiştirdi arşı alaya, peygamberlerin yüzü senin gelişinle güldü. Süveybe bir köle kadın sana sütannelik yaptı ilk sonra Halime binti Ebi Züeyb sana sütünü emzirdi. Ey sen sevgililerin sultanı, ey Nebi sütannenin sağ göğsünden emer, sol göğsünü kardeşlerine bırakırdın. Bereket getirmiştin ayağının bastığı yerlere, çöller yeşermiş, kuruyan göller coşmuştu senin varlığında. Ey gönülleri fetheden NEBİ altı yaşında Ebva’da anneni kaybettiğinde bizde senin kadar öksüz kaldık. Yetim Mustafa’ydın ama insanlığın babası oldun. Öksüz kaldın ama tüm insanlığa rahmet oldun.

Ya Muhammed

Şimdi yetim zamanlardayız. İnsanlık bir kez daha senin doğumuna hasret. Öksüz kaldık yine ya Mustafa. İnsanlık ve dahi tüm yaratılmışlar yine seni bekler. Tüm gece ve doğan her güneş senin üstümüze güneş gibi doğuşun bekler ya NEBİ. Gözyaşlarımız dinmez oldu. Acılarımız bitmez oldu. Şefaatine muhtacız. Sensin bizim tek kurtarıcımız. Yakarıyoruz tekrar Mevla’mıza tekrar tekrar. Yüreklerimizi açıp yalvarıyoruz. Seni diliyoruz seni ey NEBİ. Seni istiyor insanlık tekrar. Boynu bükük yetimler bizi o anlar yetimlerin şahı o anlar diyerek, garip öksüzler senden medet umar ya NEBİ. Çatlayan dudaklar, aç kalan bedenler senin bereketini bekler ey NEBİ. Zalimin tutsağı olan, savaşın esir insanları senin barış iklimlerini bekler. Yıl 2012 ey en sevgili. Bak putlar sardı etrafımızı, bak Kisrainın kuleleri yükselir etrafımızda. Sen karanlıkları yok etmiştin, yıkmıştın cehaletin kalelerini tek tek. Yeniden kuruyorlar kalelerini. Mazlumlar sana el açmış, insanlık sana hasret kalmış. Yine gel ey NEBİ. Rahmetinle gel, kurtarıcılığınla gel, nasıl doğdunsa karanlıklara bir kez daha doğ.Sen ey Rebi’ül-evvel ayının onikinci Pazartesi gecesinin sabahı hiç bitme, her gece her sabaha sen doğ ey NEBİ.