21-24 MAYIS 2010 KIBRIS DENKTAŞ’LA 60 DAKİKA
K.K.T.C Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş. Yüce Allahım bize nasip etti ve dünya gözüyle kendisini gördük. 21-24 Mayıs tarihleri arasında Türkiye Gazeteciler Federasyonumuzun 30.Başkanlar konseyi toplantısı için bulunduğumuz KKTC’de Sayın Denktaş’ı konutunda ziyaret ettik. Çetin Asma ve ben 60 dakika kendisiyle birlikte söyleşi yapıp sohbet ettik. Kıbrıs ilk adını çocukluğumda duymuştum. Benim doğduğum köyde Kore ve Kıbrıs gazileri vardır. Dedem Çanakkale Gazisi Hakkı Çavuş’u hiç görmedim ben. Benim kahramanım dedem Hakkı Çavuş’tu. Bir de yine bizim sülaleden Karabdioğlullarından Mehmet amca ile Hüseyin amca kahramanlarımdı. Kore Gazisi Hakkı Özdoğan köyümüzde canlı tarihti okul sonrası ondan vapurla Kore’ye varışlarını oradaki savaşlarını anlatırdı. Kıbrıs Gazisi Raşit Özdoğan 1974 yılında Kıbrıs’ta komando olarak görev yapmış canlı kahramandı. Biz etrafını sarar Kıbrıs’ta Rumları nasıl denize döktüğünü anlatmasını isterdik. Kıbrıs gazisi bize biz oraya kan dökmeye değil BARIŞ adına gittik derdi. Beşparmak dağlarını, Girne sahillerini, saatlerce süren çatışmaları anlatırdı. Bizler minicik yüreklerimizle sanki siyah-beyaz bir savaş filmi izler gibi dinlerdik. Kıbrıs Türkleri çok işkence çekmiş. Rum çok zulüm etmiş. Ada da kahraman yiğit Türk savaşçılarda varmış. Kıbrıs mücahitleri. İşte Denktaş’ın ismini ilk kez o zaman duymuştum. Bu adam genç bir avukatmış. Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurmuş.
2010 yılı Denktaş’la karşılaşma
21-24 Mayıs tarihlerinde KKTC Türkiye Gazeteciler Federasyonu 30. Başkanlar Konseyi Toplantısı, Yakın Doğu Üniversitesi’nin misafiri olarak bulunduk. Toplantıların ardından K.K.T.C Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş sekreterinden beklediğimiz randevuya cevap geldi. BGD başkan yardımcısı Çetin Asma ile birlikte konutuna hareket ettik. Girne’den Lefkoşa’ya giderken Beşparmaklarda şehitlerimizi ve gazilerimizi yad ettik. KKTC merkezinde tipik bir Akdeniz evinde güler yüzlü insanlar bizi karşıladı. KKTC’ Haber Kameramanları Derneği Başkanı Abdullah Suiçmez bize eşliğinde konutta Sayın Denktaş’la buluştuk. İşte o an çocukluğumun kahramanı, yaşayan efsane karşımdaydı. Bizi gayet misafirperver içten karşıladı. Çalışma ofisinde bizi misafir etti. Masasını üstünde Tükçe ve Rumca gazeteler vardı. Ada da iki tarafta da çıkan haberleri günlük olarak takip ediyordu. Çalışma masasın üstündeki dosyaları göstererek’ ’hepsini incelemem lazım’’ diyerek bize kısaca günlük mesaisini anlattı. Her zaman içtiği bitki çayından bize ikram etti. Akdeniz o çiçek kokulu havasında Denktaş’laydık. Abdullah Suiçmez kamera çekimleri ve Çetin Asma’nın fotoğrafları ile söyleşimiz başladı. Kendisine Batı Karadeniz’in Bartın’ımızın selamlarını ilettik. Denktaş Kıbrıs gündemine dair bir delikanlının heyecanıyla bize açıklamalarda bulundu. Söyleşide Bartın gazetelerimizi inceledi. Kendisini Bartın’a davet ettik.60 dakikayı bulan ziyaretimizde siyaseti, Kıbrısı, Türklük davasını konuştuk. Yaşayan bir kahramanla 60 dakika. Çetin Asma ve bana imzalı kitabını hediye etti. Çetin Asma ile birlikte Sayın Denktaş’la hatıra fotoğrafı çektirdik. Bizi kapıya kadar uğurladı. Vedalaşırken Denktaş’a “Türk Tarihi’ne altın bir sayfa eklediniz sayın Denktaş” dedim. O da cevaben “inşallah o sayfayı koparmazlar” demişti. Son nefesinde bile aklı Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde idi, bağımsız ve özgür bir Türk Devletindeydi.
DENKTAŞ’LA 60 DAKİKA
Yavuzaslan ziyarete Kıbrıs adasında son gelişmeleri Denktaş ile değerlendirdi. Denktaş Bartın gazetelerini de inceleyerek Bartın halkına selamlarını yolladı. Soruları da cevaplayan Denktaş’’1960 Antlaşmaları ile meydana gelmiş olan Ortaklık Cumhuriyeti, fonksiyonlar açısından federal bir yapıya sahipti. Bunu Enosis’e mal etmek için başlatılan saldırılar sonunda, Rum ortağın “Kıbrıs Hükümeti” ünvanına sahip çıkması ve anayasayı keyfince uygulamaya başlaması 1960 ortaklık Devletini, Hristofyas’ın öngördüğü gibi “üniter bir devlet yapmış değildir; görüşmeler yolu ile bu devletin anayasası değiştirilerek, iki vilayetli federal bir çatı oluşturulamaz çünkü 1960 Anayasası 47 yıldır yoktur”. Hristofyas, Türk tarafını, 47 yıllık Rum gaspını kabul etmeye davet etmektedir. Tek halk, tek egemenlik, tek vatandaşlık ve “federasyon” ile öngörülen sonuç, bizi teslim olmağa davetten başka bir şey değildir. Nasıl ki Hristofyas: “çözümle, Türk işgalini ve adaya yasadışı bir şekilde yerleşik taşınmasını sona erdirmeyi; toprağın, halkın, kurumların, ekonominin birliğini ve aynı zamanda Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklerin, Maronitlerin, Ermenilerin ve Latinlerin – halkın tümünün insan haklarını ve temel özgürlüklerini yeniden tesis etmeyi arzuluyoruz” demektedir.
Hedefinin Türkiye’yi Kıbrıs’tan, Kıbrıs Türklerini de Türkiye’den ayırmak olduğunu çoktan açıklamış olan Hristofyas’a göre Kıbrıs’ta Türk milletinin bir parçası olan Kıbrıslı Türkler yoktur; Kıbrıs orijinli bir tür “Kıbrıslılık” denilen toplum vardır. Bu toplumun kısa bir süre içinde yok edilmesi, bunların Türkiye’den koparılmalarına ve “kurumların da birleşmesi” adı altında, Yunanistanda olduğu gibi partilerin de birleşmesine bağlıdır. AB normları bunu öngörmektedir.
Halâ Dimitri Yoldaş’ın öngördüğü federasyonun, Kıbrıs Türk halkı için teslimiyet olacağını anlamak istemeyenler varsa bahis konusu broşürün “federasyonun yaratılması yolları” başlığı altında yazılanlara baksınlar. “Uluslararası olarak tanınmış olan ve BM örgütüne, AB’ye ve diğer uluslararası örgütlere üye bir devlet olan Kıbrıs’ın durumunda, tüm çağdaş federasyonlarda olduğu gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti üniter devleti federasyona dönüşecektir ve yeni bir devlet yaratılmayacaktır”.
Bu teslimiyet reçetesini halkımıza yutturmak için Hristofyas, 1977 ve 1979’da Denktaş-Makarios ve Denktaş-Kipriyanu anlaşmalarını da gündeme getirmektedir. Bu anlaşmalarda veya herhangi bir görüşmede Türk tarafı 1960 Cumhuriyetinin üniter bir devlet olduğunu kabul etmiş değildir. Formüllerde ve önerilerde daima yıkılan bir ortaklıktan ve iki eşit egemen ortağın yeni bir ortaklık kurmasından söz edilmiştir. Yeni görüşmeler başlarken Türk tarafı Hristofyas’ın yalanlarına kulak asmamalı, görüşmelerin iki eşit egemen halk ve onların devletleri arasında yapılmakta olduğu gerçeğinden taviz verilmemelidir.
Hristofyas, eyaletlerin eşitliğinden bahsediyor; biz kurucu devletler diyoruz. Devletler kendi egemenliklerinden mutabık kalacakları yetkileri merkezi idareye devredecekler, arda kalan yetkiler egemenlik yetkileri olarak kendilerinin olacaktır. Böylelikle gün gele Rumlar yeniden “bu anlaşma da yürümedi” deyip, Kuzeye sahip çıkma oyununu tekrarlayamayacaklardır.
Fikirler Dizisinde, egemenliğin iki toplumdan, halktan neşet edeceği açıkça belirtilmiş, taraflardan birinin diğeri üzerinde egemenlik taslayamayacağı kayda geçirilmiştir.
Bu güven, Türk tarafının ana sütü gibi hakkıdır.’’diyerek özel açıklamalarda bulundu.