Yazı: Melih Uslu Fotoğraflar: Ahmet Bilal Arslan
Batı Karadeniz' de Serin Yaz
Uçsuz bucaksız kumsallar, balıkçı köyleri, buz gibi şelaleler ve bereketli çarşılarla bezeli Amasra - Cide rotasında görülecek çok yer var. İyi yolculuklar…
Karadeniz’in prensesi Amasra, denizi gizleyen son yeşil tepeleri aştığımızda tüm güzelliğiyle karşımıza çıkıyor. Denizin suskun maviliğine uzanmış yeşil bir yarımadanın üzerine ve çevresine kurulan ilçenin her iki yanındaki koylar, adeta doğal bir liman işlevi görüyor. Batı Karadeniz’in incisi Amasra, üç bin yılı aşan tarihi boyunca Hititlerden Osmanlı’ya pek çok uygarlığın hâkimiyetine girmiş. Fatih Sultan Mehmet’in Amasra’yı ilk gördüğünde söylediği “Çeşm-i Cihan bu mu ola?” sözü ilçenin güzelliği hakkında fikir veriyor. Kimi zaman küçük bir denizci kolonisi, kimi zaman da önemli bir eyalet merkezi olarak tarih sahnesine çıkan Amasra, her zaman vazgeçilemeyen bir yaşam alanı olmuş. Bu görkemli tarihin özetlenip teşhir edildiği Amasra Müzesi, Küçük Liman kıyısında yer alıyor. Osmanlı’nın Karadeniz’deki ilk denizcilik okulu olarak inşa edilen binada, bölgede bulunan arkeolojik eserlerin yanı sıra etnografik eşyalar da sergileniyor.
BALIĞIN TADI

RÜZGÂRLI KOYLARDA
Amasra’dan ayrıldıktan sonra, Cide yolunun 13. kilometresinde Bozköy tabelasının gösterdiği istikamete doğru yola devam ediyoruz. Köy yolunun sonu yaklaşık dört kilometre uzunluğunda bir plaja çıkıyor. Burası gözlerden uzak olmak isteyenler için biçilmiş kaftan. Kumsalın arkası orman, önü açık deniz. Hafif dalgalı denizde kulaç atmak ise çok zevkli. Yeni yerler keşfetmek üzere tekrar yola koyuluyoruz. İki kilometre sonra karşımıza Çakraz Plajı çıkıyor. Uzun bir kumsalın hemen arkasında oteller, lokantalar ve çay bahçeleri sıralanıyor. Çakraz’dan itibaren bir yanda denizi, diğer yanda dağ ve ormanları izleyerek virajlı ama zevkli bir yolda yaklaşık 20 kilometre ilerleyerek Tekkeönü’ne varıyoruz. Limanda sıralanan tersanelerde hummalı bir çalışma göze çarpıyor. Tekne yapımcılığı bölgede ilk çağlardan beri sürdürülen bir gelenek. Marmaris ve Bodrum’da kullanılan mavi yolculuk teknelerinin çoğu buradaki ustaların elinden çıkmış. Türkiye’nin ilk Ahşap Tekne Yapım Lisesi de burada eğitim veriyor. Ustalar çıraklara işin inceliğini öğretiyor ve zanaat nesilden nesile yaşatılmaya çalışılıyor.
DENİZE YAZGILI
Tekkeönü’nden ayrıldıktan sekiz kilometre sonra Kurucaşile’deyiz. Burada da tekne yapım atölyeleri yol boyu dizilmiş. 11 kilometre sonra Kapısuyu Köyü’ne vardığımızda Bartın geride kalmış oluyor. Artık Kastamonu sınırlarındayız. Birkaç kilometre sonra doğal bir liman olan Gideros Koyu ile tanışıyoruz. Dar bir girişe sahip koy, dev bir hilali andıran görünümüyle oldukça etkileyici. Gideros’tan 12 kilometre sonra Cide’nin upuzun kumsalları önümüze seriliyor. Yol boyunca gördüğümüz yerleşimlerin aksine Cide’nin merkezi, denizden biraz uzak bir noktaya kurulmuş.
Hababam Sınıfı kitabının yazarı Rıfat Ilgaz’ın evi de merkeze giden yol üzerinde yer alıyor. Cide’de doğup büyüyen yazar, ömrünün son yıllarında memleketine dönüp pek çok romanını burada kaleme almış. Birbirinden zarif tarihi evlerle dolu ilçede Yeni Pazar Caddesi üzerindeki dükkânları geziyoruz. Yörenin sarı yazma denilen baskılı dokuması, aynalı yeşil sandıkları ve cevizli beyaz helvası çok meşhur. Sevdiklerimize küçük hediyelikler alıp sahil üzerindeki çay bahçelerinden birine oturuyoruz. Püfür püfür Karadeniz rüzgârları ruhumuzu ve bedenimizi yenilemeye yetiyor.
SARI YAZMA
Cide’ye gittiğinizde sarı yazma alıp sevdiklerinize hediye edebilirsiniz. Yöreye özgü bir dokuma türü olan bu sarı yazma, canlı renkleri ve çiçek motifleriyle dikkat çekiyor. Cideli yazar Rıfat Ilgaz’ın Sarı Yazma adını taşıyan bir de romanı bulunuyor.