Tövbe kulun Allah’a yönelmesidir

Tövbe, kulun işlediği bir günahtan pişmanlık duyup, bir daha işlemeyeceğine dair Allah’a söz vermesi ve O’ndan af dilemesidir. Ardına kadar açık olan tövbe kapısı ziyaretçilerini bekliyor.
 
Tövbe kulun Allah’a yönelmesidir

Tövbe, sürçüp düşen, Allah’a isyan eden, sonra da kendini toparlayan insanın, samimi duygu, düşünce ve hareketlerle yeniden Hakk’a yönelmesi, söz vermesi, and içmesidir. Tövbe-i nasuh da, Allah’a karşı saygısızlık edip, isya­na dalan kişinin, aynı hatayı bir daha yapmamak üzere, içinden gelerek söz vermesi ve azmetmesidir.

Tövbe, marifet ve imanla başlayan bir nurdur. Bu nur sayesinde kalbi öldüren zehirli oklar hissedilerek, etkisiz hale getirilir. Tövbesi olmayan kişi, her an aşağı doğru yuvarlanan bir kaya gibidir. Yuvarlanan kayanın önünü almak nasıl zorsa, tövbesini geriye bı­rakan kişi de aynı durumla karşı karşıyadır. Geçen za­man onun aleyhinedir. Onun için hemen müdahaleye başlanmalı, tedavi edilemez bir yara haline gelmesine asla müsade edil­memelidir

Tövbe, herkesin mutlaka yapması gerekli olan önemli bir görevdir: Bu görevi Kur’an-ı Kerim’deki şu ayet açıkça dile getiriyor:

“Ey iman edenler! Samimi ve kesin bir dönüşle Allah’a tövbe ediniz. Böyle yaparsanız Rabbinizin sizin günahlarınızı affedeceğini, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğini umabilirsiniz. O gün Allah, Peygamberini ve onun beraberindeki müminleri utandırmaz. Onların nûru, önlerinden ve sağ taraflarından süratle ilerler. Şöyle derler onlar: “Ey Kerim Rabbimiz! Nûrumuzu daha da artır, tamamına erdir, kusurlarımızı affet, çünkü Sen her şeye kadirsin!” (Tahrim 66/8)

Her işte rehberimiz ve örnek almamız gereken Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de kendisi masum olmasına, geçmiş ve gelecek gü­nahlarının bağışlanmasına (Fetih 48/2) rağmen bir günde yetmiş veya yüz defa tövbe istiğfar ediyordu. (Buhari, Deavat 3; Müslim, Zikir 41)

Kainatın, kendisi için yaratılan, her davranışı va­hiy kontrolünde olan O mümtaz ve eşsiz Zat hiç olma­yan bir şey için bu kadar gayret gösterir, bu denli ehem­miyet verirse bizlerin elbette daha fazlasını göstermemiz gerektiği aşikar bir gerçektir.

GÜNAHA HAYAT HAKKI VERMEYİN

Ölümü kimsenin geciktiremeyeceği, zamanı kimsenin durdura­mayacağı ve ölüm meleği kendisine göründüğü andan itibaren de geriye dönüşün bir daha olamayacağına gö­re, insan bulunduğu her an ve zamanı yaşadığı son va­kit olarak kabul etmeli ve yaptığı hatalara, günahlara asla hayat hakkı vermemeli ve tövbe etmelidir. Hemen etmelidir ki, daha sonra “keşke tövbe etseydim” şeklindeki faydasız pişmanlıkla karşı karşıya kalmasın.

Kur’an, tövbe etmeyen, dolayısıyla bütün günahlarıyla top­rağın altına giden kimselerin durumunu bize şöy­le bildiriyor:

“Allah’ın kabulünü vaad ettiği tövbe, kötülüğü ancak cahillik sebebiyle işleyip, sonra da çabucak vazgeçerek günahtan dönüş yapacak olanların tövbesidir. İşte Allah’ın, tövbelerini kabul edeceği kimseler bunlardır. Allah alîm ve hakîmdir (herkesin içini dışını hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). Yoksa makbul tövbe, kötülükleri yapıp edip de sonra kendilerinden birine ölüm gelip çattığında: “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyenlerin tövbesi değil. Kâfir olarak ölen kimselerin tövbesi de değil. İşte öylesi kimselere, çok acı veren bir azap hazırladık.” (Nisa 4/17-18)

ÖLÜM HER AN GELEBİLİR

Ecelin ne zaman geleceği meçhul olduğu için, inanan insan, sabahladığı zaman akşamı, akşamladığında da sa­bahı beklemeden tövbe istiğfarını yapmalıdır. Peygam­berimiz bunu bize şu mübarek sözleriyle talim buyur­maktadır.

“İstiğfar dualarının en değerli ve en üstün olanı şöyle demendir: Allah’ım, Sen benim Rabbimsin, senden baş­ka hiçbir ilah yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Senin kulu­num, gücüm yettiği kadarıyla Senin ahdin ve vadin üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden Sana Sığı­nırım. Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim, günahlarımı da itiraf ederim, beni bağışla, çünkü Senden başka hiç­bir kimse günahları mağfiret etmez.” Efendimiz (s.a.s.) daha son­ra şunları söylemiştir.

“Kim bunları inanarak sabahleyin söyler de akşam ol­madan ölürse, o kişi cennet ehlindendir Yine kim bun­ları inanarak geceleyin söyler de sabaha ulaşamadan ölürse cennet ehlindendir.” (Buhari, Deavat 2)

Allah Resulü, Rabbimiz’in tövbe eden kulunun tövbesinden memnuniyet duyacağını şu ifadelerle dile getiriyor: “Allah Teala tövbe edip kendine yönelen kuluna çölde azığı ile devesini kaybe­dip, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldıktan ve ümidini kestikten sonra devesini bulan kimsenin sevinmesinden daha çok sevinir” (Buhari, Deavat 3; Müslim, Tövbe 1).

Tövbe ederken dil ile kalp aynı şeyleri söylemeli. Dil, tövbe istiğfarda bulunurken, kalp ve davranışlarımız da bu sözlere eşlik etmelidir.

İDEAL BIR TÖVBE NASIL OLMALI?

1.
İnsan içten gele gele yaptığı kötülüğe pişman olmalı. Peygamber Efen­dimiz (sas) “Pişmanlık tövbedir” (Tergib Terhib, 4/98) buyurmakla bunu bil­dirmektedir. Pişmanlığın belirtisi de mümkünse gözyaşı dökmek, günahını affet­tirmek için her türlü çareye başvurmaktır.

2.
Kişi eskiden işlediği hatalarını ürperti ile hatırlamalı, ye­niden o günaha dönmeyi, adeta ateşlere atılıyor, darağacına götürülüyor gibi kötü görmeli.

3.
Bu hatalardan kulları ilgilendiren bir şey varsa, on­Iarı bulup haklarını vermeli, helal ettirmeli, bu kimseleri bulamazsa veya bunlar ölmüşse, onla­rın yerine hayır ve hasenatta bulunmalıdır.

4.
Zayi ettiği vakitler, yapamadığı ibadet ü taat varsa, en kısa zamanda bunları yerine getirmeli.

5.
Bunlardan dolayı ruhunda ve kalbinde açılan yaraları tamir için Allah katında en makbul ve cehenneme karşı da en tesirli bir zırh olan gözyaşı dökmelidir.

BİR SORU-BİR CEVAP

Ekmek ve yemek artıkları lavaboya dökülebilir mi?

Elimizde bulunan nimetleri israf etmeden yerinde ve kararında kullanmak îmânımız icabıdır. Bu da şükrün ayrı bir yönüdür. Şükreden insan nimetin kimden geldiğini, kendisine kadar hangi safhalardan geçerek ulaştığını bilir; Rabbine olan minnettarlığını artırır. Allah’ın bir ihsanı olduğu için de nimete hürmet eder. Böylece hem kulluğunu yerine getirmiş, hem de gerçek bereketin kaynağını keşfetmiş olur. Çünkü nimete hürmet edilmeyip hor görülür, israf ederek dökülüp saçılırsa; bir zaman gelir ortadan kalkar. Böylece açlık ve kıtlığa müptela olunur.

Bu nimetler içerisinde en çok değerinin bilinmesi ve hürmet edilmesi gerekeni ekmektir. Peygamber Efendimiz tarafından “en hayırlı gıda” olarak vasıflandırılan ekmeğin, soframızın başköşesinde bulunduğu şüphesizdir. “Ekmeğe hürmet edin, çünkü yerin ve göğün bereketindendir” buyuran Peygamberimiz, ekmeğe layık olduğu kıymeti vermeyenlerin de açlıkla imtihan olacaklarını şöyle beyan eder: “Ekmeği hor gören kavmi Cenab-ı Hak açlık musibetine uğratır.”

Bu hadis-i şeriflerin ne kadar mânidar olduğu ve bilhassa zamanımız insanına ne kadar önemli bir mesaj verdiği açıktır. Açlık belâsının gelip çatmaması ve bereket hazinesinin kapanmaması için bu nimetin kıymetini bilip en ufak parçasını dahi zâyi etmememiz gerekmektedir. Hattâ, ekmekle parmakların ve bıçağın silinmesini o ekmeğin sonradan atılmasını mekruh sayan âlimlerimiz, tuz kabının dahi ekmeğin üzerine konmasını hoş karşılamamıştır.

O halde yapılacak şey, mümkün olduğu kadar sofrada ekmek ve yemek artığı bırakmamaktır. Çok küçük ekmek parçacıklarını ve yenilmesi sağlığa zararlı olan yanık ekmekleri ise müsait bir yere, kuşlara yem olarak bırakmalıdır.

Bununla beraber yenmeyecek derecedeki ekmek kırıntılarının ve bulaşık suyunun zaruretten dolayı lavaboya dökülmesinde bir mahzur bulunmamaktadır. Çünkü, onlar artık yenilemeyecek durumdadır ve nimet olmaktan çıkmıştır.

Diğer taraftan ekşimiş, kokuşmuş ve sağlığa zararlı olan yemekleri şayet hayvanlara vermek mümkün değilse çöpe dökülebilir. Zira artık bu da nimet olmaktan çıkmıştır.
 
BİR DUA

Peygamberimiz şu duayı çok sık okuyordu

Peygamberimizin sık sık yaptığı dualardan birisi şuydu: “Allahümme rabbenâ âtinâ fi’d-dünya haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve gınâ azâbe’n-nâr - Rabbimiz, bize dünyâ hayatında da, âhiret hayatında da iyilik ve güzellikler ver. Bizi cehennem azabından koru!” Bu duayı biz de kolayca ezberleyebiliriz.

HİS DÜNYASI

Menziller
Sözün ve yolun başçeşmesi ruhumun
Canım içre sevinç verir sözlerin
Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni
Hür olurum buyruklarını bir bir donansam sultanım.
Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş
Vur herbirini uykulardan sohbetin
Dinlen ey Zarif bilatedbir çok sözün açtın
Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın
Cahit Zarifoğlu
 
REHBER İNSAN

Peygamberimiz’in ev hayatı nasıldı?

Sa­ha­be ve on­dan son­ra ge­len büyüklerimizden Pey­gam­ber E­fen­di­miz’in ev­de ne yap­tı­ğı­nı me­rak e­den kim­se­ler bu so­ru­yu Haz­re­ti ­i­şe’ye yö­nelt­miş­ler­dir. O­nun ver­di­ği ce­vap, bi­ze Peygam­ber E­fen­di­miz’in ne ka­dar sa­de bir ya­şan­tı sür­dü­ğü­nü bil­dir­mek­te­dir: “Her­kes e­vin­de ne ya­par­sa onu ya­par­dı. El­bi­se­si­ni ya­mar, a­yak­ka­bı­sı­nı ta­mir e­der, ko­yun­la­rı­nı sa­ğar, ken­di i­şi­ni ken­di ya­par­dı.”

Bazı rivayetler, Efendimiz'in evdeki bazı işlerde hanımına yardımcı olduğunu göstermektedir. Hz. Aişe evde Efendimiz'in ne yaptığı sorusuna: “Ailenin hizmetinde olur, namaz başlayınca çıkardı…” şeklinde cevap vermiştir. Bu işlerin neler olduğuna da başka bir keresinde yine Aişe va­li­de­miz, “A­yak­ka­bı ta­mi­ri, el­bi­se ya­ma­ma­sı, di­kiş, el­bi­se te­miz­li­ği, ve siz er­kek­le­rin ev­de yap­tı­ğı her çe­şit iş” şek­lin­de a­çık­lı­yor­du. (Bu­ha­ri, E­zan, 4) Ba­zı ri­va­yet­ler­de “Ken­di­si­nin ye­mek yap­tı­ğı” da ri­va­yet e­dil­mek­te­dir. (Tir­mi­zi, Şe­ma­i­l-i Mu­ham­me­di­ye, 181)
 
ÖRNEK HAYATLAR

O’nun sevdiğini kendi sevdiğime tercih ederim

Peygamberimiz (s.a.s) azadlı kölesi Zeyd bin Hârise’yi çok severdi. Oğlu Üsame’yi de. Babayı da oğulu da gerektiğinde kollardı.

Hz. Ömer bir gün ganimet malı dağıtıyordu. Oğlu Abdullah’a üç verirse Üsame’ye dört veriyordu. Abdullah bunun sebebini öğrenmek istedi:

- Ben Üsame’nin katılıp da benim katılmadığım tek savaş hatırlamıyorum. Neye dayanarak ona benden fazla veriyorsun?

Hz. Ömer şöyle açıklamada bulundu:

- Hz. Peygamber onun babasını senin babandan, Üsame’yi de senden çok sever ve kollardı. O’nun her işinde muhakkak bir hikmet vardır. Ben O’nun sevdiğini kendi sevdiğime tercih ederim.

ALTIN ÖĞÜTLER

Şayet Firavun aç olsaydı!

Esas adı Tayfur bin İsa olan Beyazid-i Bistami Hazretleri’ne sorarlar:

Marifeti neyle buldun?

“Aç karınla” diye cevap verir.

Açlığı niçin bu kadar övüyorsun diyenlere:

“Şayet Firavun aç olsaydı ilahlık iddiasında bulunmazdı.” der.

Kendisinden öğüt isteyen birisine: “Kötü huylu birisiyle arkadaşlık ettiğin zaman onun kötü huyunu kendinin iyi huyu say. Böylece esenlik içinde olursun. Sana bir şey ikram edildiğinde önce Allah’a şükret, sonra ikramı yapana teşekkür et. Zira sana o ikramı ulaştıran ve o kulun kalbini yumuşatan Allah’tır. Bir belaya uğradığında hemen aczini itiraf ederek Allah’tan yardım dile. O’nun yardımı olmadan hiçbir belaya sabır mümkün olmaz.” demişti.
 
HADİS BAHÇESİ

Siz hiç günah işlememiş olsaydınız!

Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Canım, kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyip Allah’tan bağışlanma dileyecek bir millet getirir de onları bağışlardı.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)

Hadisin verdiği mesajlar

1.
Ne kadar günahkar olurlarsa olsunlar müminlere Allah’ın rahmetinden ümitli olmak yaraşır..

2.
Allah, kulunun işlediği hatayı anlayıp af dilemesinden, son derece memnun olur..

3.
Allah, tövbeleri kabul edici, kullarını bağışlayıcıdır.

4.
Af ve rahmetten söz etmek, günah işlemeye teşvik etmek demek değildir.
 
BİR NÜKTE

İçinizi O’na dökün

Şayet bir zulme şahit oluyorsanız, elle ve dille o kötülüğü engellemeye çalışmanın yanı sıra mutlaka Cenâb-ı Hakk’a dua dua yalvarmalısınız. Eğer, oluk oluk akan kandan hakikaten müteessir oluyor, işittiğiniz hıçkırıkların gönlünüze bir kor gibi düştüğünü hissediyor ve ölen her insanla beraber siz de bir kez daha ölüyormuş gibi ızdırap çekiyorsanız, o halde gücü her şeye yeten Kudreti Sonsuz’a yönelmeli ve O’na içinizi dökmelisiniz.

BİR HATIRLATMA

İftarda sıcak ekmekten uzak durun

Sofraların vazgeçilmez yiyeceği olan ekmeğin Ramazan ayında sıcak olarak tüketilmemesi gerekiyor. Uzmanlar, özellikle iftar sofralarında sıcak ekmek ve sıcak pidenin insanı daha çok yemeye teşvik ettiği belirtilerek, “İftar sofralarında sıcak ekmek ve pideden uzak durun.” uyarısını yapıyorlar. İftarda genellikle sıcak ekmek tercih ediliyor. Sıcak ekmek de insanları daha fazla yemeye sevk ediyor. Bunun yerine önceden kalan ekmeklerin tüketilmesinde fayda var.

Gün boyu acıkan oruçlu kimseler, iftar sofralarında buharı tüten sıcak ekmek ve pideleri bulunca yeme ölçüsünü kaçırabiliyor. Uzmanlar, sıcak ekmek yerine bir gün önceden kalan ekmeklerin tüketilmesini tavsiye ederek, bayat ekmeğin iştahın artmasını engellediğini belirtiyorlar.

Midemizin dinlenmesi gereken Ramazan ayında, uzun süren bir açlığın ardından iftarda yemeği fazla kaçırabiliyoruz. Yemeğin fazla yenmesinin ardından vücuttaki kanın daha çoğu sindirim sistemine yöneliyor. Bu da yorgunluk hissi ve uyku ihtiyacı doğuruyor. Bunun yanında iftardan sonra çayseverlerin aşırı şekilde çaya yönelmeleri de aynı sonuca yol açabiliyor.