Hz. Ömer’i, haksızlığa tahammül etmeyen, haksızlık karşısında tavizsiz duruşuyla tanırız. Peki Hz. Ömer’in, aile hayatındaki tutumu ve durumu, eşine karşı davranış ve muamelesi nasıldı, merak ediyor musunuz?
Aile içinde eşlerin birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğini ve kadının aile içinde ve kocasına karşı durumunu Peygamberimiz’den öğreniyoruz. Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyor:
“En hayırlınız, eşlerine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben, aranızda eşine karşı en iyi davrananınızım.”
Hz. Âişe, Peygamberimiz’in hayatı boyunca hiçbir hizmetçiyi dövmediğini, hiçbir hanımına tokat atmadığını, hatta hiçbir şeye eliyle vurmadığını söyler. Kadın dövmek bir yana, kocasının ona küsmesini bile doğru bulmayan Peygamberimiz, “insan hanımının bir huyunu beğenmezse, bir başka huyundan memnun olur” derdi.
Karı koca arasındaki insanî yönü de öne çıkaran Peygamberimiz, karısına şiddet gösteren erkeğin tezatlarını, davranışlarındaki çelişkiyi de dile getirerek şu hususa dikkat çeker: “Herhangi biriniz hanımını tıpkı köleyi döver gibi dövmeye kalkışıyor. Belki de o akşam onunla aynı yatakta yatacaktır!”
Bir şefkat ve merhamet timsali olan, bütün davranışları lütuf, iyilik ve anlayış üzerine kurulu olan Peygamberimiz, “Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allah’ın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin” derken, asıl olarak onun hayatını şu Kur’ân âyeti belirliyordu: “Onların haklarını gözeterek ve güzellikle geçinin. Eğer siz onlardan hoşlanmayacak olsanız bile, olur ki sizin hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah pek çok hayır yaratır.” (Nisa Sûresi, 4/9)
Peygamber Efendimizin en yakın arkadaşlarından olan Hz. Ömer de her konuda olduğu gibi, aile içinde hanımına gösterdiği anlayış ve sevgiyi de bizzat ondan öğrenmişti.
Hz. Ömer’i, haksızlığa tahammül etmeyen, her konuda adalet ve hakkaniyeti esas tutan özelliği ile biliriz. Bu açıdan o, haksızlık karşısında sert ve hazımsızdır. Fakat aile hayatındaki tutumu ve durumu, eşine karşı davranış ve muamelesinde farklı bir görünüm arz ederdi.
HANIMI, HZ. ÖMER’E KIZIYOR
Hz. Ömer halifedir, devlet başkanıdır. Adamın birisi, bazı davranışlarından dolayı rahatsız olduğu hanımını şikayet etmek üzere gelir, halifenin huzuruna çıkmak ister. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer’in çıkmasını bekler.
Derken içeriden bir gürültü kopar. Hazret-i Ömer’in hanımı, koca halifeye bağırıp çağırmaktadır, fakat Hz. Ömer ağzını açıp da hanımına tek kelime bile söylememektedir.
Bu hali gören kapıdaki adam boynunu bükerek, “Bütün hiddetine ve izzetine rağmen, üstelik de Mü’minlerin Emîri iken Ömer’in hali böyle olursa, benim halim nice olur?” diyerek kalkıp gitmeye yeltenirken Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından, “Hayrola, derdin neydi?” diye seslenir.
Karşısında birden bire Hz. Ömer’i gören adam der ki: “Ey Mü’minlerin Emîri! Hanımımın kötü huylarını ve bana karşı haddini aşıp ileri gittiğini size şikâyet etmek üzere gelmiştim. Fakat hanımınızın size karşı olmadık sözler söylediğini duyunca vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime dedim ki: ‘Mü’minlerin Emîri hanımıyla böyle olunca, benim derdime nasıl deva bulacak?”
EŞİNE KATLANMYA BAK!
Bu sözleri dinleyen Hz. Ömer, adama şunları söyler:
“Kardeşim, eşimin benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona tahammül etmeye çalışıyorum. Zira o benim hem aşçım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum.”
Adamcağız, “Ya Mü’minlerin Emîri!” der, “Benim eşim de aynen öyle.”
Bunun üzerine Hz. Ömer şu güzel dersi verir ve gönderir:
“Haydi kardeşim, eşine katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.”
BİR DUA
Peygamberimiz şu duayı çok sık okuyordu
Peygamberimizin sık sık yaptığı dualardan birisi şuydu: “Allahümme rabbenâ âtinâ fi’d-dünya haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve gınâ azâbe’n-nâr - Rabbimiz, bize dünyâ hayatında da, âhiret hayatında da iyilik ve güzellikler ver. Bizi cehennem azabından koru!” Bu duayı biz de kolayca ezberleyebiliriz.
ALTIN ÖĞÜTLER
Şayet Firavun aç olsaydı!
Esas adı Tayfur bin İsa olan Beyazid-i Bistami Hazretleri’ne sorarlar:
Marifeti neyle buldun?
“Aç karınla” diye cevap verir.
Açlığı niçin bu kadar övüyorsun diyenlere:
“Şayet Firavun aç olsaydı ilahlık iddiasında bulunmazdı.” der.
Kendisinden öğüt isteyen birisine: “Kötü huylu birisiyle arkadaşlık ettiğin zaman onun kötü huyunu kendinin iyi huyu say. Böylece esenlik içinde olursun. Sana bir şey ikram edildiğinde önce Allah’a şükret, sonra ikramı yapana teşekkür et. Zira sana o ikramı ulaştıran ve o kulun kalbini yumuşatan Allah’tır. Bir belaya uğradığında hemen aczini itiraf ederek Allah’tan yardım dile. O’nun yardımı olmadan hiçbir belaya sabır mümkün olmaz.” demişti.
HADİS BAHÇESİ
Siz hiç günah işlememiş olsaydınız!
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Canım, kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyip Allah’tan bağışlanma dileyecek bir millet getirir de onları bağışlardı.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
1. Ne kadar günahkar olurlarsa olsunlar müminlere Allah’ın rahmetinden ümitli olmak yaraşır..
2. Allah, kulunun işlediği hatayı anlayıp af dilemesinden, son derece memnun olur..
3. Allah, tövbeleri kabul edici, kullarını bağışlayıcıdır.
4. Af ve rahmetten söz etmek, günah işlemeye teşvik etmek demek değildir.
BİR NÜKTE
İçinizi O’na dökün
Şayet bir zulme şahit oluyorsanız, elle ve dille o kötülüğü engellemeye çalışmanın yanı sıra mutlaka Cenâb-ı Hakk’a dua dua yalvarmalısınız. Eğer işittiğiniz hıçkırıkların gönlünüze bir kor gibi düştüğünü hissediyor ve ölen her insanla beraber siz de bir kez daha ölüyormuş gibi ızdırap çekiyorsanız, o halde gücü her şeye yeten Kudreti Sonsuz’a yönelmeli ve O’na içinizi dökmelisiniz.
BİR HATIRLATMA
Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirelim?
Bu gece malumunuz ayetin ifadesiyle bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi. Gecemiz hayırlı ve mübarek olsun. Rabbimiz gecenin bereketinden istifade etmeyi hepimize nasip eylesin. Peki bu gece neler yapabiliriz?
İdrak edeceğimiz Kadir Gecesi’ni eşsiz bir fırsat bilelim ve hayatımızın son kandili gibi kabul edelim. Kandil gecelerinin, ömür yapraklarının birer birer koptuğu, son Kadir Gecesi’nden bu yana bir yıl daha geçip gittiğini unutmayalım. Her anın, her zaman diliminin gereğini yapabilenler, hayatlarının sonunda pişman olmayacaklardır.
Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı böyle mübarek bir gecede yapacağımız ibadetlerin en önemlisi Kur’an-ı Kerim’i okumak, dinlemek ve anlamı üzerinde düşünmektir. Ayrıca bu gece Peygamberimiz (sas)’e salât-ü selâmlar okuyabiliriz.
SAMİMİ OLARAK DUA EDİN
Dua, ibadetlerin özü, acz içindeki insanın Herşeye Gücü Yeten’i (cc) imdada çağırmasıdır. Dua, sıradan “isteme”nin ötesinde, Allah Teâlâ’nın Rablik ve İlâhlık hakikatine en köklü bir sığınma hâdisesidir. Her şeyimizi bilen Rabb’imize gönüllerimizi açıp dua edelim. “Bana açılan dua ellerini boş olarak geri çevirmek benim şânıma yakışmaz.” buyuran Rabbimizin bu vaadinden yararlanarak, açık olan tövbe kapısına yönelelim. O, bizlere bizi en çok sevenlerden daha şefkatli ve merhametlidir.
YAKINLARINIZI ARAYIN
Dinimizce aziz ve mübarek kabul edilen diğer zamanlar, geceler gibi bu mübarek gece hakkında da özellikle çocuklarımıza lüzumlu bilgileri vermeli, mâna ve önemini anlatmalı ve benimsetmeliyiz. Akrabalarımızı arayıp, gecelerini tebrik etmeli, anne-babalarımızın hayatta iseler hayır dualarını almak için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Öksüzleri, kimsesizleri ve yardıma muhtaç olanları unutmayalım.