Seçim Yarışında Son 2 Gün

Abone Ol

Türkiye’de yerel seçimlere çoğunlukla genel seçim havasında giriliyor.

Böyle olunca seçimde belirleyici olan etkenlerde, aday listeleri yahut siyasi partilerin vaatlerinden ziyade, kimlik ve kutuplaşmalar üzerinden oluyor.

Artık seçimlerde, ideolojilerin etkisinin eskisi kadar önemsenmediği hissediliyor.

Çünkü farklı siyasi çizgilerde yer alan ve yan yana gelmesi hiçbir şekilde mümkün olmayan siyasi partilerin, sandıkta sonuç almak için bir araya gelip ittifak yaptıkları görülüyor.

Dolayısıyla siyasi arenada olmaz denilenler oluyor, yapılmaz denilenler yapılıyor...

Kapalı kapılar ardında ittifaklar yapılıyor ama tabular nedeniyle bu durum tabana ve halka izah edilmiyor...

İttifakla kazanılması düşünülen belediyelerde, Meclis üyeliği, daire başkanlığı gibi makam paylaşımları yapılıyor, fakat milletimize gerçekler anlatılmıyor...

Anlatılanlar ile hakikatler birbirinden çok farklı oluyor...

CHP, birçok seçim bölgesinde teröre bulaşmış HDP'li adayları listelerde gösteriyor ama net bir şekilde ittifak açıklaması yapmıyor.

HDP, CHP ile ittifak yapıldığı yönünde açıklamalar yapıyor, CHP ise bu açıklamaları yalanlamıyor.

İttifak kapsamında Adıyaman'da, "Saadet Partisi" adayının desteklenmesi kararı alınıyor. Bu durumu hem HDP sözcüsü Saruhan Oluç, hem de CHP Adıyaman İl Başkanı Deniz Çakmak açıklıyor.

Fakat Saadet Partisi'nden konuyu aydınlatır bir açıklama yapılmıyor.

Sadece Adıyaman'da belediyenin kazanılacağı söyleniyor.

Bir önceki seçimde Adıyaman'da oy oranı yüzde 1 olan Saadet Partisinin, destek olmadığı takdirde burada seçimi nasıl kazanacağı merak konusu…

İşte 31 Mart seçim kampanyası, bugüne kadar anlatılmayan ve bilinmeyenlerle ilerledi...

Girdiği her seçimde farklı bir yenilgi tadan CHP, Türkiye'de üç aşağı beş yukarı ‘sağ’ seçmen kitlesinin oy oranının yüzde 70, ‘sol’ seçmen kitlesinin oy oranının ise yüzde 30 olduğunu çok iyi biliyor.

Dolayısıyla yeni sistemde, artık ‘solunyüzde 50 oy alıp iktidara gelmesinin neredeyse imkansız olduğunu da âşikar görüyor.

İşte bu nedenle de CHP, İstanbul'da annesi başörtülü, Kuran okuyan Ekrem İmamoğlu’nu, Ankara'da ise eski ülkücü Mansur Yavaş gibi farklı profilleri, başarıyı yakalamak için aday göstermek zorunda kalıyor.

Esasında CHP, böyle yaparak bir yandan sol bloğu bozup dejenere ediyor, diğer yandan sağ bloğu parçalama üzerine stratejiler geliştiriyor.

Muhalefetin şu an için iktidarı yıkacak veya sarsacak herhangi bir iddiası bilinmiyor.

Bilinen tek şey, muhalefetin başarı ölçüsünü tamamıyla AK Parti'nin elindeki Ankara ve İstanbul gibi sembolik şehirleri almaya endekslemiş olduğu ve bu yönde bir algı oluşturmaya çalıştığıdır.

Muhalefet, Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde meydana gelebilecek bir yönetim değişikliğinin, erken seçim başta olmak üzere, bir takım tartışmaları beraberinde getireceğini ve AK Parti'de çözülmenin başlayacağını umuyor.

Daha doğrusu muhalefetin seçim kazanıp başarı elde etme üzerine tek bir stratejisinin olmadığı, aksine tüm stratejisini karşı tarafa kaybettirme, yıkma ve bölme üzerine kurduğu görülüyor.

Oysa Türkiye içten ve dıştan ateş çemberi ile sarılmış vaziyette.

Bulunduğu bölge itibariyle her şeyi yapma gücünü eline almış küresel bir tehditle karşı karşıya. İstikrarsız kaldığı, zayıf düştüğü ilk anda beka sorunuyla uğraşacak.

Türkiye'nin beka meselesi, gündelik tüm politik pratiklerin üzerinde önem arzeden siyasal bir amacı ifade ediyor.

Bu amaç doğrultusunda millilik, yerlilik ve vatanperverlik gibi kavramlar gündeme geliyor.

Siyaseti bir güç paylaşımı olarak görenler, beka kaygısı gütmezler.

Belediye başkan adaylıkları, Meclis üyelikleri dağıtımında kırmızı çizgiye sahip olmayan ve ilkesiz davrananlar, bu ulvi kavramları hiç anlayamazlar.

Artık uzun bir seçim rallisinin son etabına dönüldü.

CHP ve şürekasının ise Türkiye için iktidarı bölmek ve yıkmak dışında düşünce ve çözüm önerilerinin olmadığı da görüldü.

Pazar günü milli bir şuurla sandığa gidelim.

İstikrarsız ve bir sonraki seçime kadar kısır döngülerle yürüyen bir Türkiye'yi değil, istikrarlı, çözüme yönelmiş ve kazanımlarını muhafaza eden bir Türkiye'yi tercih edelim.

Geleceğe hep birlikte, güven ve emin adımlarla yürüyelim.