Ramazan’ımızı teravih ile bereketlendirelim

Ramazan ayında her akşam yatsıdan sonra kıldığımız teravih namazını, Peygamber Efendimiz bizzat kılmış, ashabına kıldırmış ve kılınmasını tavsiye etmiştir.
 
Ramazan, içinde pek çok hayır barından zamanın altın dilimi. Müslümanlar olarak bu mübarek ayda sahuru, orucu, mukabelesi, iftarı ve teravihiyle Rabbimizin kapısına yönelir ve O Yüceler Yücesi'nin rahmetine sığınırız.

Bu kutlu ayda, Allah Resulü'nün, “Kim Ramazan'da inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek onun rızasını kazanmak için kıyam ederse (teravih kılarsa) geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Salatü't-Teravih, 1) ifadeleriyle dikkatlerimizi çektiği teravih namazı vardır. Esasen teravih, rahatlamak, dinlendirmek manasına gelen “terviha” kelimesinin çoğuludur. Ramazan ayına mahsus olan ve yatsı namazından sonra yirmi rekat olarak eda edilen bu ibadetin, her dört rekatının sonunda istirahat için oturulmasına “terviha” denmiş, sonraları bu kelimenin çoğulu olan “teravih” kelimesi Ramazan'da yatsı namazından sonra ve vitirden önce kılınan nafile namazın adı olmuştur.

Peygamber Efendimiz, bu namazı başlangıçta ashabına bizzat cemaatle kıldırmış, sonraları ise teravih namazının farz kılınabilir ve Müslümanların çoğunluğu da bunu hakkıyla yerine getiremeyebilir endişesinden dolayı tek başına kılmaya devam etmiştir. (Buhari, Salatü't-Teravih, 2)

PEYGAMBERİMİZ TEŞVİK EDİYOR

Kaynaklara baktığımızda Peygamber Efendimiz'in Ramazan gecelerinde ibadet etmeyi ve teravihi teşvik ettiğini görüyoruz. Hz. Aişe Validemiz, Allah Resulü'nün teravih namazını nasıl kıldığını anlatırken “Ne kadar uzun, ne kadar güzel kıldığını sorma.” diyerek bu namazı hem uzun hem de güzel kıldığını naklediyor. Bu sebeple teravih namazını kılarken diğer namazlarda olduğu gibi rükünlerin hakkını vermeyi ihmal etmemeliyiz.

Şu bir gerçek ki ülkemizde bazı yerlerde kılınan teravih namazları adeta sürat yarışı şeklinde eda edilmeye çalışılıyor. Halbuki ne okuduğu ve ne yaptığı anlaşılmayacak biçimde teravih namazı kılmaya müsaade edildiğine dair herhangi bir kaynak mevcut değil. Bu meselede de orta yolu takip etmekte fayda var. Teravih namazı, ne cemaate bıkkınlık verecek şekilde uzun ne de rükünlerinin hakkını vermeyecek şekilde kısa olmalıdır.
 
* * *
 
İftar, kaynaşmanın adıdır
İftar, Allah rızası için farz veya nafile oruç tutan bir müslümanın, güneşin ufukta kaybolmasından sonra bir şey yiyerek veya içerek orucunu açmasına denilmektedir.

Dinimiz iftar etmeye, iftar vermeye ve iftar vaktine büyük bir kıymet vermektedir. Nitekim, “Bir kimse Ramazan ayında bir oruçluya iftar verirse, günahları af olur. Cenab-ı Hak onu cehennem ateşinden azat eder. O oruçlunun sevabı kadar ona sevap verilir. Ashab-ı kiram dediler ki: Ya Resulallah! Her birimiz bir oruçluya iftar edecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz. Bunun üzerine Allah Rasulü şöyle buyurdu: Bir hurma ile iftar verene de, yalnız su ile oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevap verilecektir. Bu ayda bir oruçluya su veren kimse kıyamet günü susuz kalmayacaktır” hadis-i şerifi bu hakikati ifade etmektedir.

Bu tür hadisler ışığında müslümanlar iftara ayrı bir önem vermişler ve öteden beri iftarları dolu dolu değerlendirmişlerdir. Bu vesileyle eş-dost birbirlerine iftar davetleri vermişler ve bu davetler müslümanların kaynaşmalarına ayrı bir vesile olmuştur. Ayrıca Anadolu insanı, iftar vakitlerde davete iştirak eden fakirlere çeşitli hediyeler verilen ve “diş kirası” ismi verilen güzel bir adet ortaya koymuşlardır. Günümüzde de değişik sivil toplum kuruluşları Ramazanlarda verdikleri iftarlarla her kesimden insanımızı bir araya getirerek toplumsal kaynaşma adına güzel bir atmosfer meydana getirmektedirler.

İFTARI GECİKTİRMEYİN
Allah Rasulü, “İnsanlar iftarı geciktirmedikleri müddetçe hayır üzere devam ederler. Öyleyse iftarı geciktirmeyin (ilk vaktinde orucunuzu açın).” buyurarak iftarın geciktirilmemesini istemiştir.

Zira oruçtan maksat vücudu ölçüsüzce acıktırıp bedene zahmet vermek değildir. Bu sebeple bu mevzuda da sünnete uyarak vakit gelir gelmez beklenmeksizin oruç açılmalıdır.

Hadis kaynaklarında Peygamber Efendimiz'in iftar yapmadan önce “Allahümme lekesümtü veala rızkıke eftartü, fetekabbel minna, inneke ente's-semiü'l-alim – Allah’ım! Senin için oruç tuttum. Rızkınla iftar ettim. Bizden bunu kabul et. Sen işiten ve bilensin.” şeklinde dua okuduğu ifade edilmektedir.

BİR SORU-BİR CEVAP

Ramazan’daki hedeflerimiz neler olmalı?

Bir Müslüman olarak rahmet ve bereket ayı olan Ramazan’ı en verimli şekilde geçirebilmek için kendimize şu hedefleri belirleyelim:

1.
Kur’an-ı Kerim’i okumasını bilmiyorsak öğrenmek, biliyorsak çok Kur'an-ı Kerim okumak ve hatim indirmek.

2.
Teravih namazını cemaatle camilerde kılmak.

3.
İftar saatlerinde Müslüman kardeşlerimiz, ailemiz ve kendimiz için çok dua etmek.

4.
Oruçlarımı mutlaka sahura kalkarak tutmak ve sahur vakitlerini dua, namaz ve Allah’ı zikirle çok iyi değerlendirmek.

5.
Öğrencilere, komşularımıza ve akrabalarımıza iftar vermek.

6.
Sadaka, bağış ve yardımlarımızı bu ayda biraz daha artırmak.

7.
Gıybet, su-i zan, yalan, dedikodu gibi günahlardan uzak durarak orucumuzu lekelememek.

8.
Ramazan’ımızı bereketlendirmek için fitremizi fazlasıyla vermek.

9.
Kötü huy ve alışkanlıklarımızı bu rahmet ve bereket ayında tamamen terk etmeye çalışmak.

10.
“Her gece Kadir Gecesi olabilir” düşüncesi ile Ramazan gecelerini çok dinç olarak ibadet ve dua ile değerlendirmek.

BİR DUA

Bizi razı olduğun kullarından eyle
Ey Rabbimiz! Bütün ihtiyaçlarımızı gider. Günahlarımızı temizle. Bizi katındaki en yüce derecelere ulaştır. O engin rahmetinin hürmetine bizleri hayatta iken de öldükten sonra da düşünülebilecek bütün hayırların en yücesine ulaştır. Bizi razı olduğun kullarından eyle. Bizi, bize bırakma. Tuttuğumuz ve tutacağımız oruçlarımızı kabul eyle.
 
HİS DÜNYASI
 
Rabbim, nihayet Sana
Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz...
Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
Belki her sabah vakti, belki gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz...
Ben artık korkmuyorum, her şeyde bir hikmet var
Gecenin sonu seher, kişin sonunda bahar.
Belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar,
Birer ağaç altında sevgilimiz, annemiz.
Gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz,
En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz
Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz...
Ziya Osman Saba

REHBER İNSAN

Misafire ikram ederdi
Peygamberimiz, fakirlik ve sıkıntı çeken ashabına karşı her fırsatta ikramda bulunurdu. Peygamberimiz’e Arabistan’ın her tarafından ziyaretçiler ve elçiler gelirdi. Allah Resulü onlarla mutlaka ilgilenir ve eldeki mevcut imkanlarla onların ağırlanmasını temin ederdi.

Peygamberimiz Medine’ye gelen heyetlerin ağırlanması için bazı sahabileri görevlendirmiş, onlar için yol azığı hazırlatmış ve hediyeler vermiştir.

Misafirlerini en iyi şekilde ağırlayan ve onlara ikramda bulunan Peygamberimiz, misafire ikram etmeye teşvik etmiş ve misafirini ağırlamayanda hayır olmadığını söylemiştir. “Misafirin bulunduğu eve hayır, bıçağın devenin hörgücüne ulaşmasından daha çabuk ulaşır.” buyurarak misafir olan evde hayır ve bereket olacağına işaret etmiştir.
 
ÖRNEK HAYATLAR

Mal sevgisi kalbimizi kaplamamalı
Mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’ninilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu malumdur. Kendisinin ticari mal taşıyan gemileri mevcuttur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslenir:

- Ya imam, geminiz battı!...

İmam-ı Azam,

- Elhamdülillah der.

- Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verir:

- Bir yanlışlık oldu batan gemi sizin değilmiş.

İmam-ı Azam bu yeni habere de:

- Elhamdülillah, diyerek mukabele eder. Haber getiren kişi hayrete düşer:

- Efendim, geminiz battı diye haber getirdim “Elhamdülillah” dediniz. Batan geminin sizin olmadığını söyledim yine “Elhamdülillah” dediniz. Bu nasıl hamdetme böyle?

İmam-ı Azam izah eder:

- Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı içimde en küçük bir üzüntü yoktu. Bu sebeple Allah’a hamdettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah’a şükrettim.
 
ALTIN ÖĞÜTLER

Borçlanmaktan uzak dur
İmam Gazali Hazretleri şöyle buyuruyor:

Oğlum! Kul borcundan son derece sakın! Bir kuruş borç yüzünden, kabul olmuş pek çok ibâdetin sevabı gider. Peygamber Efendimiz, borçlu olarak ölenlerin namazını kılmazdı. Bundan maksadı, zengini merhamete getirip alacağını bağışlatmaktı. Mümin, borç yaparken fuzûlî yere borca girmez. Lâkin zarureten borçlanırsa ve ödemek niyetiyle alırsa, Allah Teâlâ ona yardımcı olur. Hatta ödemenin gayreti içinde olup da borcunu ödeyemeden ölürse, kıyamette de Allah yardımcısı olur.
 
HADİS BAHÇESİ

Kim olursan ol Allah’tan kork!
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Nerede ve nasıl olursan ol, Allah’tan kork. Kötülük işlersen, hemen arkasından iyilik yap ki, o kötülüğü silip süpürsün. İnsanlarla güzel geçin!.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)

Hadisin verdiği mesajlar
1. İyilikler kötülükleri ya büsbütün ortadan kaldırmak ya da iyiliğe dönüştürmek suretiyle yok eder.
2. Güler yüz göstermek, zarar vermemek, iyiliklerin yaygınlaşmasına gayret etmek ve kendisine yapılmasını istemediğini başkalarına yapmak, insanlarla güzel geçinmek demektir.
3. Takva ya da Allah’a karşı saygılı olmak, müslümanı her türlü kötülüklerden koruyacak üstün bir meziyettir.
 
BİR NÜKTE

Nefis muhasebesi yapıyor musunuz?
Mü’minin, yapıp ettiklerini hemen her gün gözden geçirip hayırlı faaliyetlerini ve güzelliklerini şükürle karşılaması; inhiraflarını ve günahlarını da istiğfarla gidermeye çalışması; bu şekilde sürekli nefsiyle hesaplaşması, kendi kendini sorgulaması ve her zaman muhâsebe duygusuyla dopdolu yaşaması gerekir. “Nefis muhasebesi” olarak isimlendirdiğimiz bu amel, insanın arzularını, hırslarını ve davranışlarını denetlemesi şeklinde gerçekleşir.
 
BİR HATIRLATMA

İftarda hafif yemekler yiyin
Oruç tutan insanların dikkat edecekleri birkaç nokta var. En önemlisi, iftarda ve sahurda birdenbire ve çok fazla yemekle mideyi doldurmamak. Ani mide gerginliği, hem tansiyon yükselmesine hem de nörolojik hormonların hızlı salgılanmasına yol açar. Az ve sık aralıklarla yemek en idealidir.  

Yemeklerin seçiminde ise, çok yağlı, çok tuzlu ve aşırı tatlı gıdalardan kaçınmak gerekir. Bunların yerine hazmı kolay, mide bağırsak sisteminde uzun süre kalacak lifli ve selülozlu yiyecek tercih edilmeli. Maddi imkanlar el verdiğince iftar sofraları zeytin, hurma, çorba, sebze yemeği, meyve ve tatlıyla donatılır. Ağır tatlılar, reçeller, pastırma, sucuk, zeytin gibi tuzlu gıdalar, 12 saat aç kalmış bir mideye ağır gelir.

İftar sofrasında tadımlık türden yiyecekler olmalı. En iyisi hafif bir çorba, bir sebze yemeği, etli de olabilir; ama fazla yağlı olmamalı. Mutlaka yoğurt ve meyve tüketilmeli. İftarda yemeğe başlangıç için beyne doygunluk hissi veren çorba çok uygun bir yiyecektir.

Ramazan aynı zamanda çeşit çeşit tatlıların sofralarda mutlaka yerini aldığı bir zamandır; ama çok ağır ve yağda kızartılmış tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmeli. İftarda yenen ağır yemekler yağa dönüşür.

İftardan sahura kadar geçen vakitte bir öğün eklenip hafif gıdalar alınabilir. Gece metabolizma hızı düştüğü için iftarda yenen ağır yemeklerin çoğunun yağa dönüşme ihtimali yüksektir. Normal bir insanın günlük su ihtiyacı 2-2,5 litredir. O nedenle mümkün olduğu kadar 6-8 bardak kadar su, gece boyunca mutlaka tüketilmeli. Bunun yanında meyve suyu, ayran gibi sıvı içecekler de alınabilir.