Ramazan, terbiye için iyi bir fırsattır

Eğer yaşama gayenizi kaybetmişseniz hayattan zevk alamamaya başlarsınız. Bu da insanı yanlış yollarda tatmin aramaya itebilir. Hâlbuki Ramazan’ın getirdiği manevi iklim, güzel yaşamanın yolunu gösterir. Bize ise, sadece bu imkânı kullanmak düşüyor.
 
Kişiye en büyük iç tatmini sağlayan durum, bir yaşama gayesi olmasıdır. İnsan yaşama gayesine sahip değilse veya bu gayeye ulaşma gücünü kaybetmişse hayattan zevk alamamaya başlar. Bunun sonucu kendisine iç tatmini verecek arayışlar içine girebilir.

Lükse düşkünlük, çok para kazanma hırsı, alışveriş çılgınlığı, karşı cinsle geçici beraberlikler hep bu arayışın sonucudur. Kişi bir amacı olmayınca yaşama gayesini zevk alma olarak belirler. Bu, kimisi için de kendini, acılarını unutma demektir.

Güzel yaşamanın yolu Ramazan ayı çocuk ve gençlere yaşama gayelerini fark ettirmek için en güzel fırsattır. Çocuk ve gençler nasihat edilmekten ve doğrudan dini eğitimden zaman zaman hoşlanmayabilirler. Eğitimin en etkili şekli fırsat eğitimi, bir diğer deyişle yaşayarak öğrenmedir.

Bu öğrenmenin sağlanması için önce huzur verici bir ortam hazırlamak gerekir. İbadet şekilde kalmamalıdır. İftar ve sahurda ne kadar stresten uzak güzel sohbetlerin yapıldığı bir ortam sağlanırsa çocuk oruç tutmaktan o kadar zevk alacaktır.

YALNIZLIK DUYGUSUNDAN KURTULUN

Gençlere oruç tutmanın aç kalmak demek olmadığı belki açların halini anlamaya bir vesile olacağı da anlatılmalıdır. Günümüz gençliğinin en önemli psikolojik sorunlarından biri dürtü veya heyecan kontrol problemidir. Eğitimde disiplinin dengede tutulamaması ve stresli ortamlar gençlerin yersiz isteklerini engelleyebilmelerini zorlaştırmaktadır.

İbadetler kişilerin kendilerini kontrol edebilmesini esas alır. Oruçta ve Ramazan boyunca yapılan bütün ibadetlerde kontrolü kazanmanın esas alındığını görüyoruz. Hiçbir ibadet özdenetim olmadan yapılamaz. Allah sevgisi olmadan yapılan bir ibadet ise kişiye iç huzuru değil gerginlik verir. Bu sebepten dini eğitim korkuya değil sevgiye dayalı olmalıdır. Kişinin yaşama gayesi kendisini ‘Yaradan’a kul olmak olursa bu, kişiyi ruhsal hastalıkların en önemli nedenlerinden biri olan yalnızlık duygusundan da kurtarır.

Yaradan’ının kendisine çok yakın olduğunu, ondan hiçbir şeyi sebepsiz istemediğini, kendisine yardım ettiğini bilmek kişinin zorluklar karşısındaki mücadele gücünü artırır. Çocuk ve gençlere yaptığı her ibadetin ona ve diğer insanlara neler kazandıracağını güzel bir üslupla anlatmak da çok önemlidir. Aslında anlatmaktan çok anlamasına, düşünmesine, sorular sormasına zemin hazırlamak gerekir.

AİLE SOHBETLERİ DÜZENLEYİN

Gençlerimizi sosyal ve fikri meselelere duyarlı olarak yetiştirmek aile içinde onların da katılmasına imkan veren sohbet ortamlarının sağlanmasıyla mümkün olabilir. Bu sohbet ortamlarında sevgi, Allah sevgisi, insan sevgisi, peygamber sevgisi hep ön plana çıkartılmalıdır.

Yine Ramazan ayı boyunca yapılan mali ibadetlerden fitre ve zekatın verilişi sırasında çocuğun gelişimine göre çocukla sohbet etmek önemlidir. Her anne baba maddi olarak kendinden daha düşük durumda olan kişilere yardımcı olmaya çalışırsa kardeşinin menfaatini kendi menfaati önüne geçirirse bu fedakarlık ruhu fertler arasında yayılır. Günümüzdeki en önemli problemlerden biri ben-merkezcilik, yani bencilliktir. Herkesin kendi menfaatini öne alması yolsuzluklara neden olmaktadır. Bu da ancak ahlâki gelişimle engellenebilir.

Küçükken ben-merkezcilik tabiidir. İnsanların yaşları ilerledikçe bencilikten uzaklaşmaları, sosyal duyarlılık içinde olarak başka insanların ihtiyaçlarını da düşünmeleri, yardımsever olmaları beklenir. Fakat bu güzel özellikler ancak sosyal bir ortamda güzel örneklerle iyi bir eğitimle gerçekleşebilmektedir.

Bu şekilde bir eğitim, kişinin yaşama gayesinin olmasını da sağlar. Bu eğitimden mahrum olan kişiler yaşları ilerlese de ahlâki gelişim bakımından birer yetişkin çocuk olabilmekte, hep kendi görünen menfaatlerini düşünebilmektedirler. Halbuki bu durum kişinin gerçekte yararına değil zararınadır.

YAŞAYARAK ÖRNEK OLUN

Kişi ne kadar çok maddi haz almayı esas alırsa o kadar çok doyumsuz olmakta, dürtülerin arkası kesilmemektedir. Bunu önlemenin tek yolu manevi haz duygusunu maddi haz almanın önüne geçirebilmektir. Bir anne-baba, markalı giyeceklere fahiş fiyatlar ödemek ya da birkaç çeşit yemek yemek yerine tasarruf edip ilaç parası bulamayan hastalara, yiyecek parası bulamayan muhtaçlara yardımcı olmaktan haz alabiliyorsa çocuklarına örnek olabilirler.

Bir baba, arkadaşlarıyla eğlenmek veya şans oyunları oynamak yerine ailesiyle zaman geçiriyorsa çocuklarına güzel örnek olabilir. Yine bir anne uykusuz kalmayı göz önüne alarak bir hasta yanında refakatçi kalabiliyorsa çocuklarına güzel örnek olabilir. Bu örnekler elbette sadece Ramazan’da verilmemeli; bir yaşama şekli olmalıdır. Fakat Ramazan’ın hoş iklimi bu örneklerin yoğun olarak verilebilmesine zemin hazırlayabilir.
 
BİR SORU-BİR CEVAP

Dua için en uygun vakitler nelerdir?

Hadis-i şeriflerde duanın kabul edilmesine en elverişli vakitler olarak şu zaman dilimlerinden bahsedilir: Gecenin son üçte birlik kısmı. Farz namazların sonrası. Secde esnasında yapılan dualar. Hac veya umrede yapılan dualar. Ezan okunduğu vakit. Ezanla kamet arası. Yağmur yağdığı zaman. Kur’an hatminden sonra. Gözlerimiz iman hassasiyetiyle yaşardığı zaman. Bizi yalnız Allah’ın gördüğü yerler.

DUASI KABUL OLAN KİMSELER

Bir de duası kabul olan kimseler var. Birkaç cümleyle onlardan da bahseeyim. Değişik hadislerde şu kimselerin yaptığı duaların reddolunmayacağı haber veriliyor:

Evine dönünceye kadar hacının ve gazinin duası. İyileşinceye kadar hastanın duası. Mü’min bir kimsenin, diğer mü’min kardeşi için gıyaben yaptığı dua. İftar edinceye kadar oruçlunun duası. Adaletli devlet başkanının duası. Babanın evladına duası. Esma-i Hüsna, salih ameller, peygamberler ve diğer büyük zatlar ile tevessül edilerek yapılan dualar. Misafirin ev sahibine duası. Mazlumun duası.

BİR DUA

Benden nimetini esirgeme

Allah’ım! Koru beni gücümün yetmediğinden. Sana verdiğim söze ve yaptığım yemine bağlı kalmama yardım et. İhsan ettiğin her şeye karşı sonsuz şükrederim. Benden nimetini esirgeme. Günahlarımı kabul ediyorum, onları bağışla. Günahın kirlettiklerinden beni arıt. Sensin ezeli ve ebedi olan, Sensin rahmet eden ve koruyan.

HİS DÜNYASI

Ölüme saygı
Ölüm bir melek elinde gelir
Ve öper usulca çocuk yüzleri.
Belki bir gün kurtuluruz
Karıncaların yolunu şaşırtan ince rüzgârlarla
Kaplumbağaların hasret kaldığı derin tepelerde
Çocuk gibi bakalım mavi sulara
Şehirlere bakalım insanlığımızı eskittiğimiz
Sislerden dumanlardan yollara atılan
Mısır koçanlarından
Belki tutarız bir gün belki kurtarır bizi
Simsiyah saralım bezlerle dağları rüzgârları
Gül bahçeleri ağlasın
Dallarda salınan çocuk salıncakları ağlasın
Kırmızı balonlar bizsiz kaybolsun gökyüzünde.
Haydi, sığının şehirlere
Kabuğunuza çekilin yorganınızı çekin üstünüze
Kalsın titrek ve mavi elleriniz
Bekleyin geliyor ölüm usulca
Usulca girer koynunuza.
Erdem Bayazıt
 
REHBER İNSAN

Kimseyi incitmezdi
Peygamberimiz incelik, zarafet ve nezaket insanıydı. O’nun çevresine rahatsızlık verecek bir tavır ve davranışı yoktu. O, insanların gönüllerini alır, onları nefret ettirmezdi. İnsanlara güler yüzlü davranır, güzel muamele ederdi. Kötü huylu, kaba dilli ve katı kalpli değildi. Kimseyle çekişmez, kötü söz söylemez, kimseyi ayıplamazdı. Cimrilikten uzaktı. Hoşlanmadığı şeyle ilgilenmezdi.

O, son derece edepliydi. Çünkü ilahi terbiyeye mazhar olmuştu. O, insanlık için en mükemmel örnektir. Bu, O’nun gönderiliş gayesidir. Çünkü bizzat kendisi, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur. Kur’ân da, “Şüphesiz ki sen yüce bir ahlak üzeresin.” diyerek bu hususu teyit eder.

Hz. Âişe diyor ki: Bir gün Allah Rasûlü odama girdi, kıbleye döndü ve ellerini açarak şöyle dua etti: “Allah’ım! Ben bir beşerim, şayet kullarından birini üzüp incitmişsem, beni bu yüzden cezalandırma.”

Peygamberimize yakınlığıyla bilinen Enes b. Mâlik anlatıyor: “Allah Rasûlü’ne on yıl hizmet ettim, bana hiç öf demedi. Yaptığım bir şey için “bunu niye yaptın?” yapmadığım bir şey için de “bunu niye yapmadın?” demedi.” Çünkü O, yine Enes b. Mâlik’in ifadesiyle, insanların en güzel ahlaklısı idi.
 
ÖRNEK HAYATLAR

Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?

Halife Hz. Ömer, Şam'a doğru yola koyulur. Onun geleceğinden haberdar olan Şam Valisi Ebu Ubeyde ve civar vilayetlerde bulunan valiler, Serğ adı verilen yerde Hz. Ömer'i karşılarlar ve Şam'da Taun hastalığının bulunduğunu haber verirler.

Hz. Ömer, Abdullah bin Abbas vasıtası ile ilk muhacirleri davet edip Şam'a gidip gitmemek hususunda fikirlerini sorar. Onlar bu hususta birbirinden farklı görüşler ileri sürerler. Daha sonra, Ensar'ı çağırtıp nasıl hareket etmek gerektiğini kendilerine sorar. Onlar da muhacirler gibi değişik beyanlarda bulunurlar. Hz. Ömer daha sonra, fetihten önce müslüman olan Kureyş'in yaşlılarını huzuruna çağırıp durumu kendileri ile istişare eder.

Onlar, tedbirli hareket etmeyi ve halkı Taun hastalığının üzerine götürmeyip geri çevirmeyi ittifakla tavsiye ederler. Hz. Ömer;

- Ben, hazırlanıyorum. Siz de hazırlanınız, diye emir verir. Bunun üzerine Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a.):

- Yüce Allah'ın kaderinden kaçmak için mi (dönmeye teşebbüs ediyorsunuz?) der. Hz. Ömer:

- Ey Ebu Ubeyde, bunu senden başkası söylemiş olsaydı şaşmazdım der ve sözüne şöyle devam eder: Evet, Allah'ın bir kaderinden, diğer bir kaderine kaçıyorum.
 
ALTIN ÖĞÜTLER

Çocukları sevin ve sevindirin

Büyük Allah dostlarından Hacı Bayram Veli Hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyuruyor:

Küçük çocukları seviniz, başlarını okşayınız. Onları sevindiriniz ki, Peygamber Efendimiz’in emrini yerine getirmiş olasınız.

Çarşıda ve câmi avlusunda bir şey yemeyiniz. Yol ortasında durmayınız. Ticaret erbâbının dükkânlarında uzun müddet oturmayınız.

Helâlinden kazanıp, ondan fakirlere cömertçe veriniz.

Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden hesabınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız. Dünya gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz.

Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emanettir. Emanete hıyânet ise, çirkin bir harekettir.
 
HADİS BAHÇESİ

Ameller, niyetlere göre değer kazanır

Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)

Hadisin verdiği mesajlar

1.
Yaptığımız işlerden sevap kazanabilmemiz o işlere iyi niyetle başlamamıza bağlı. Bir işi iyi niyetle yapan bir kimse, onun karşılığını mutlaka görür.

2.
Rabbimiz’in rızasını gözetmeden yaptığımız işlerden sevap elde edilemez.

3.
Bir müslümanın hayat prensiplerinden birisi de iyi niyet olmalı.
 
BİR NÜKTE

İstişarede isabet vardır

İstişare, verilecek kararların, isabetli olarak verilebilmesinin ilk şartıdır. İyiden iyiye düşünülmeden, başkalarının fikir ve tenkitlerine arz edilmeden, bir mesele hakkında verilen kararlar, çok defa hüsran ve hezimetle neticelenir. Düşüncelerinde kapalı, başkalarının fikrine hürmet etmeyen “kendi kendine” biri, üstün bir fıtrat, hatta dâhî bile olsa, her düşüncesini istişare meclisine arz eden bir diğer insana göre, daha çok yanıldığı görülür.
 
BİR HATIRLATMA

Midenizi tıka basa doldurmayın

İnsan vücuduna en ağır gelen hal, midenin tıka basa doldurulması, lezzet hatırı için rast gele yiyeceklerin birbiri üstüne yenilmesidir. Bugün gerek memleketimizde, gerekse Batı dünyasında olsun, en önde gelen ölüm sebebi kalp ve damar hastalıklarıdır.

Bunun en önemli sebeplerinden birisi de fazla yemek yemek, onun neticesinde de meydana gelen şişmanlıktır. Orucun bunlarla ne alakası var denilebilir. Normal zamanlarda, şahıs yemek yedikçe pankreas dediğimiz ve sindirimle alakalı maddeleri yani enzimleri salgılayan bezden insülin adı verilen hormonun salgılanması artar. İnsülin salgısı arttıkça, şahsın yemek yeme hevesi artar. Şahıs çok yemek yedikçe insülinin salgılanması yani ifrazatı gene yükselir.

İşte bu kötü devr-i daimin oruç ibadeti ile kırılması lazımdır. Böylece oruç şahsı fazla yemek yeme alışkanlığından alıkoyar. Şahıs az yemek yemeye alışır. Şayet şahıs Ramazan ayında alıştığı az yemeye, yıl boyu devam ederse, şişmanlık probleminden ve neticede de şişmanlığın yol açabileceği bazı hastalıklardan korunabilir.