Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma’nın çeyizinde neler vardı?

Peygamber Efendimiz’in kızı Hz. Fatıma annemizin çeyizini merak ediyor musunuz? Hz. Fatıma’nın, Hz. Ali ile evlendiğinde ömür boyu kullanacağı ev eşyaları arasında neler vardı? Bu çeyiz, bize önemli mesajlar veriyor.
 
Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma’nın çeyizinde neler vardı?
O, Efendimiz’in soyunu devam ettiren gül neslinin anasıdır. O, “neslinden gelecek olanların cehennem azabından fersah fersah uzak olduğu” Fatıma’dır. O, “beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü” Zehra’dır. O, “kendisini Allah’a adamış, namuslu ve iffetli” Betûl’dür. O, Hz. Fâtımatu’z-Zehra el-Betûl’dür.
Babasının terbiyesi altında yetişen Hz. Fatıma, haya ve edebi, konuşma tarzı, oturup kalkması ve yaşantısıya babasına çok benziyordu. Nebiler Serveri de kendi pâk neslini devam ettirecek olan kızını çok seviyor, kızı yanına geldiğinde onu ayakta karşılıyor, elini tutup “Hoş geldin kızım” diyor ve ona iltifatlar edip yanına veya kendi yerine oturtuyordu.
Hz. Fatıma evlilik çağına geldiğinde sahabinin ileri gelenlerinin onunla evlenmek için yarıştığını görüyoruz. Çünkü onunla evlenmek, Allah Resulü’ne akrabalık bağlarıyla bağlanmak demekti ve bu da çok büyük bir şerefti. Ve sahabe-i kiramın ileri gelenleri bu şerefe ulaşmak istiyordu. Ancak bu yüce şeref, Hz. Ali’ye nasip olacaktı.
Düğün hazırlıklarıyla ilgilenen kız babası Hazreti Ebû Bekir, yanına Hz. Bilâl ve Hz. Selmân’ı da alarak doğruca Medine çarşısına çıktı. Hazret-i Ali’yle nikahı kıyılmış olan Fâtıma validemizin çeyiz eşyasını alacak, birlikte Hz. Ali’nin evine bırakacaklardı.
Cennet hanımlarının baş tacı olan Fâtıma validemizin ömrü boyunca kullanacağı ev eşyası da, bundan ibaret olacaktı. Bu çeyiz eşyasının parasını, müstakbel eşi Hz. Ali vermişti.
Bakalım Hz. Ali’nin verdiği (dört yüz dirhemlik) mehirle, Allah Resulü’nün kızı Fâtıma validemize nasıl bir çeyiz eşyası alınacak; cennet gençlerinin efendileri Hz. Hasan ve Hüseyin’in anneleri, günümüzdeki hanımlara örnek olan evini nasıl bir çeyiz eşyasıyla süsleyecektir?

BÖYLE ÇEYİZ OLUR MU?
Neden sonra Hz. Ali’nin evinin kapısına bir deve yükü olarak getirilen çeyiz eşyası indirilmeye başlandı. Ashabın her biri, bir hizmetin içindeydiler. Bu mutlu günün sevinç ve huzuru, her birinin mütebessim yüzlerinden okunuyordu.

Dilerseniz şimdi Hazret-i Ebû Bekir’in seçip, Bilal-i Habeşî ile Selman-ı Farisî’nin yardım ederek getirdikleri çeyiz eşyasına bir göz atalım:
1. Üzerinde namaz kılınacak güzel bir seccade.
2. Üç adet üzerine oturulacak minder.
3. İçi hurma kabuğu lifleriyle doldurulmuş yastık.
4. Buğday öğütecek el değirmeni ile su tulumu, su testisi, su bardağı,
5. Değirmende öğütülmüş buğdayın kepeğini ayırmaya yarayacak bir elek...
6. Elle örülmüş bir battaniye, havlu.
7. Sedir, yani divan.
8. Kadife yorgan.
9. Yere serilecek sofra...
Fâtıma validemizin bu çeyiz eşyası, Hz. Ali’nin evine indirilip içeri alınırken, durumu seyreden Allah’ın Resûlü, bunu onların çok göreceklerini, fazla bulacaklarını düşünmüş, ellerini kaldırıp, pırıl pırıl gözyaşı dökerek şöyle dua etmişti:
- Yâ Rab! Senin sevmediğin israftan çekinen bu insanlara, bu eşyayı hayırlı eyle!?

SADE YAŞA, MUTLU OL!
İşte cennet hanımlarının efendisi olduğu hadislerle sabit olan Fâtıma validemizin çeyizi bu idi. O, bunlarla mutlu oldu. Bu eşyalarla ömrünü tamamladı. Bunlarla huzur bulup rahat etti.
Günümüzde nice ana-babalar, nice kız ve gençler vardır ki, çeyiz için karşı tarafı kasıp kavurur, soyup soğana çevirir; sanki huzur eşyadaymış gibi onu birtakım mobilyada, koltukta, ev eşyasında ve sandık içinde ararlar. Halbuki bunların hiçbiri huzurun tek şartı olamazlar. Mutluluk elbette eşya ile yakalanamaz.
Hz. Fatıma annemizin çeyizi bize çok şeyler anlatıyor. Özetle bize kendini tüketme, sade yaşa, mutlu ol diyor. Sizce de öyle değil mi?

BİR DUA
Bizi razı olduğun kullarından eyle
Ey Rabbimiz! Bütün ihtiyaçlarımızı gider. Günahlarımızı temizle. Bizi katındaki en yüce derecelere ulaştır. O engin rahmetinin hürmetine bizleri hayatta iken de öldükten sonra da düşünülebilecek bütün hayırların en yücesine ulaştır. Bizi razı olduğun kullarından eyle. Bizi, bize bırakma. Tuttuğumuz ve tutacağımız oruçlarımızı kabul eyle.

ALTIN ÖĞÜTLER
Borçlanmaktan uzak dur
İmam Gazali Hazretleri şöyle buyuruyor:
Oğlum! Kul borcundan son derece sakın! Bir kuruş borç yüzünden, kabul olmuş pek çok ibâdetin sevabı gider. Peygamber Efendimiz, borçlu olarak ölenlerin namazını kılmazdı. Bundan maksadı, zengini merhamete getirip alacağını bağışlatmaktı. Mümin, borç yaparken fuzûlî yere borca girmez. Lâkin zarureten borçlanırsa ve ödemek niyetiyle alırsa, Allah Teâlâ ona yardımcı olur. Hatta ödemenin gayreti içinde olup da borcunu ödeyemeden ölürse, kıyamette de Allah yardımcısı olur.
 
HADİS BAHÇESİ
Kim olursan ol Allah’tan kork!
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Nerede ve nasıl olursan ol, Allah’tan kork. Kötülük işlersen, hemen arkasından iyilik yap ki, o kötülüğü silip süpürsün. İnsanlarla güzel geçin!.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
1. İyilikler kötülükleri ya büsbütün ortadan kaldırmak ya da iyiliğe dönüştürmek suretiyle yok eder.
2. Güler yüz göstermek, zarar vermemek, iyiliklerin yaygınlaşmasına gayret etmek ve kendisine yapılmasını istemediğini başkalarına yapmak, insanlarla güzel geçinmek demektir.
3. Takva ya da Allah’a karşı saygılı olmak, müslümanı her türlü kötülüklerden koruyacak üstün bir meziyettir.
 
BİR NÜKTE
Nefis muhasebesi yapıyor musunuz?
Mü’minin, yapıp ettiklerini hemen her gün gözden geçirip hayırlı faaliyetlerini ve güzelliklerini şükürle karşılaması; inhiraflarını ve günahlarını da istiğfarla gidermeye çalışması; bu şekilde sürekli nefsiyle hesaplaşması, kendi kendini sorgulaması ve her zaman muhâsebe duygusuyla dopdolu yaşaması gerekir. “Nefis muhasebesi” olarak isimlendirdiğimiz bu amel, insanın arzularını, hırslarını ve davranışlarını denetlemesi şeklinde gerçekleşir.
 
BİR HATIRLATMA
Ramazan’ımızı teravih ile bereketlendirelim
Ramazan, içinde pek çok hayır barından zamanın altın dilimi. Müslümanlar olarak bu mübarek ayda sahuru, orucu, mukabelesi, iftarı ve teravihiyle Rabbimizin kapısına yönelir ve O Yüceler Yücesi'nin rahmetine sığınırız.
Bu kutlu ayda, Allah Resulü'nün, “Kim Ramazan'da inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek onun rızasını kazanmak için kıyam ederse (teravih kılarsa) geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Salatü't-Teravih, 1) ifadeleriyle dikkatlerimizi çektiği teravih namazı vardır. Esasen teravih, rahatlamak, dinlendirmek manasına gelen “terviha” kelimesinin çoğuludur. Ramazan ayına mahsus olan ve yatsı namazından sonra yirmi rekat olarak eda edilen bu ibadetin, her dört rekatının sonunda istirahat için oturulmasına “terviha” denmiş, sonraları bu kelimenin çoğulu olan “teravih” kelimesi Ramazan'da yatsı namazından sonra ve vitirden önce kılınan nafile namazın adı olmuştur.
Peygamber Efendimiz, bu namazı başlangıçta ashabına bizzat cemaatle kıldırmış, sonraları ise teravih namazının farz kılınabilir ve Müslümanların çoğunluğu da bunu hakkıyla yerine getiremeyebilir endişesinden dolayı tek başına kılmaya devam etmiştir. (Buhari, Salatü't-Teravih, 2)

PEYGAMBERİMİZ TEŞVİK EDİYOR
Kaynaklara baktığımızda Peygamber Efendimiz'in Ramazan gecelerinde ibadet etmeyi ve teravihi teşvik ettiğini görüyoruz. Hz. Aişe Validemiz, Allah Resulü'nün teravih namazını nasıl kıldığını anlatırken “Ne kadar uzun, ne kadar güzel kıldığını sorma.” diyerek bu namazı hem uzun hem de güzel kıldığını naklediyor. Bu sebeple teravih namazını kılarken diğer namazlarda olduğu gibi rükünlerin hakkını vermeyi ihmal etmemeliyiz.
Şu bir gerçek ki ülkemizde bazı yerlerde kılınan teravih namazları adeta sürat yarışı şeklinde eda edilmeye çalışılıyor. Halbuki ne okuduğu ve ne yaptığı anlaşılmayacak biçimde teravih namazı kılmaya müsaade edildiğine dair herhangi bir kaynak mevcut değil. Bu meselede de orta yolu takip etmekte fayda var. Teravih namazı, ne cemaate bıkkınlık verecek şekilde uzun ne de rükünlerinin hakkını vermeyecek şekilde kısa olmalıdır.