PEYGAMBERİMİZİN GÖLGESİNDE SON TÜRKLER


 
Sağlık , sıhhat ve afiyet dileklerimle tekrar selamlar.

Üniversite yıllarında şimdiki gibi elimizde telefon, çantamızda bilgisayar yoktu. Biraz meraklı olan herkeste dergi okuma alışkanlığı vardı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin aylık bülteninde ‘’100 yıl önce – 100 Yıl sonra’’ resimleri vardı. Bu resimlerde İstanbul’un muhtelif tarihi mekanlarının yüz yıl önceki ve günümüzdeki hali aynı açıdan çekilen fotoğraf kareleri yayımlanırdı. Bu bültendeki bu sayfa hala devam ediyor mu bilmiyorum.

Tarihi hatırlamak ve hatırlatmak gayesi ile bir çok etkinlik , panel , sergi düzenleniyor. Ancak tarihin sırf mekan olarak hatırlanması çoğu zaman o mekanlarda sırlarının unutulmasına sebep olabilmektedir. Son yüzyıldaki en büyük hata tarihin sadece mekan olarak düşünülmesi ve o mekana hapsedilmesidir. Mesela Süleyamaniye Camii. Gidip de görmeyen, görüp de damarlarındaki kanı coşmayanımız yoktur. Oysa gerçek Süleymaniye sadece bu taş yapı mıdır?
 
Bazı kitaplar okunduğunda okuyana ‘’aynı şeyler şimdi de oluyor’’ hissini düşündürmektedir. Bu yazıda konu edilen kitabı bir çoklarınızın okuduğuna veya okumayı düşündüğüne eminim. Kitabın kapak sayfasında küçük harflerle yazılan ‘’Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler’’ yazısı bendenizi bu kitabı okumaya teşvik eden kısımdır. Kitabın içine girince siz de o kutsal gölgeyi hissediyorsunuz. Kitapta kimileri için sadece ziyaret mekanı olan bu yeri 1.Cihan Harbinde müdafaa edenlerin tüm benliği ile sahiplenmelerini görüyorsunuz.

Tarih sahnesinde Türkler kadar şana sahip kaç millet vardır? Türkler kadar insanlığa hizmet etmiş , kendinden yardım isteyen her ele elini uzatmış ancak yine de yardım etikleri tarafından ihanete uğramış kaç millet vardır? Yine bizim dışımızda başka milletlerle birlikte yaşayıp hala bizim kadar kendini hatırlatan kaç millet vardır?
 
Osmanlı’nın en son teslim olan toprağı Medine-i Münevvere’dir. Mondros Mütarekesi imzalanınca Osmanlı İmparatorluğu’nun çok büyük bir kısmı İtilaf devlerinin kontrolüne geçmiştir. Ancak Fahrettin Paşa Medine-i Münevvere’yi hain işbirlikçilere teslim etmemek için direnmiş , mütarekeden tam yetmiş gün sonra teslim olmuştur. Bu sebeple de kendisine Medine Kahramanı ünvanı verilmiştir. Ancak savaş esnasında casuslarla aynı yatağa giren ve tüm savaş sırlarını casus kadınlara veren komutanlar da vardır.

Sonradan , Filistin’deki İngiliz Orduları başkumandanı Mareşal Allenby casuslar vasıtasıyla Türklerin bütün sırlarına vakıf olarak harbi kazandığını itiraf etmiştir. Şam’daki Kolordunun Kumandanı Erkanıharbi Binbaşısı Sadullah Bey Yahudi casus kızı Simi Simon ile , Alay yaveri Adnan Bey de Yahudi casus kızı Suzi Liberman ile metres hayatı yaşamıştır.

Fahrettin Paşa teslim olduktan sonra esaretten kurtulunca şunu söyleyecekti : ‘’…Bir kalenin hadsiz hesapsız müdafaası , her şeyden önce , içindekilerin inançla birbirine ve sımsıkı bağlı olmalarıyla mümkündür… binlerce asker ve zabit arasında elbette , insan bu, her türlüsü vardı.İçkiye düşkünü , kumarbazı , saz veya ney heveslisi…Ama orada bulundukça hepsine perhiz gerekti… Her zaman dini bütün yaşamak ise ne güzeldir.’’

Osmanlı İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü topraklarda Osmanlı çekildikten sonra karışıklıklar günümüzde de hala devam etmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’na isyan bayrağı çeken Şerif Hüseyin’in savaştan sonraki şu sözlerini hatırlamakta fayda var : Bugün Arapların birliği büsbütün bozulmuş, adeta dağılmıştır… Bundan dolayı Araplar’ın büyük kısmı beni , memleketlerini İngiltere ile onun menfaatlerine satmış olmakla itham ediyorlar… ‘’Evvelki halimizde kalmış olsaydık bütün bu belalar ve musibetler başımıza gelmezdi ‘’yolunda sitemli sözler ediyorlar. Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Faysal da : Ah ah! Bu işler olmayacaktı, olamamalıydı… Ne denir mukadderat…Şimdi her iki tarafın da geçmişi ve her şeyi unutup eski dostluğu , kardeşliği ihya için elinden geleni yapması lazımdır.
 
Fahrettin Paşa’nın Afganistan Sefirliği Hatırası

Bir gün İngiliz taraftarı olduğu bilinen cami imamı Fahrettin Paşa’ya :Peygamberin sünneti olduğu halde niçin sakalsız oluğunu , sünneti yerine getirmeyip sırf konuşmalarıyla halkı aydınlattığını sorar.

Paşa bu itham karşısında : İmam efendi İslam inancında mukaddes cihada katılma nedir? İmamın cevabını beklemeden ilave eder: Farz değil midir? Sen bu farzı yerine getirdin mi ki benim üzerimdeki sünneti arıyorsun? Cevabını verir.

İmam, bulundukları bölgenin çok uzak olması dolayısıyla katılamadığını söyleyince Paşa : Cihad bedenen katılmakla olur, şayet beden katılma imkanını bulamıyorsan maddi ve manevi yardımlarla olur. Sen bunların hangisini yaptın İmam efendi? der.

Fahrettin Paşa’nın Medine Müdafaası, Yazar: Feridun Kandemir , Yağmur Yayınları
 
Türkiye son yıllarda kabuğunu kırmaya çalışmaktadır. Bu durum dış güçleri  ve işbirlikçi  menfaat gruplarını  kaygıya sevketmektedir. Bu sebeple Türkiye’nin eski gücüne kavuşmasını engellemek için bazen terörü körüklemekte bazen de dini veya siyasi fikir ayrılıklarından çatışma çıkarmaya çalışmaktadırlar. Hakikat odur ki Osmanlı’ya ihanet edenlerle günümüz Türkiye Devleti’ne ihanet edenler hep aynı kaynaktan beslenmektedir.