Peygamberimiz zaman zaman şaka yapar, latifeli konuşurdu

Abone Ol
Herkes gibi Peygamberimiz de şakalar yapıyor, latifeli konuşuyordu. Ancak onun yaptığı şakalar yerli yerinde ve mesaj doluydu. Bunun yanında, Allah Resulü insanlarla alay edip dalga geçmez, “işletme” gibi olumsuz tavırları hoş karşılamazdı.
 
Peygamber Efendimiz, herkese samimi ve içten davranırdı. Zaman olur, şakalaşır, tatlı ve güzel bir hava oluştururdu. Çünkü başka türlü olsaydı, insanlar Peygamberimiz’e yanaşamazlar, ona soru bile soramazlardı. Zaten insan her zaman ciddi ve ağır meseleleri konuşamaz, bazen ortamın yumuşatılması, insanların rahatlatılması gerekir.
Herkes gibi Peygamberimiz (sas) de şaka yapar, lâtifeli konuşur, ama hiçbir zaman yalan söylemezdi. Çünkü şaka yollu da olsa, yalan yalandır. Bunun yanında, Peygamberimiz (sas) insanlarla alay etmez, hafife almaz, dalga geçmez, küçük düşürmez, mahcup etmez, zor durumda bırakmaz, “işletme” gibi olumsuz tavırları hoş karşılamazdı.
Peygamberimiz (sas)’in yaptığı şakalar yerli yerinde ve mesaj doluydu. Lüzumsuz ve yersiz değildi. Daha çok gönül alıcı ve sevindirici şakalar yapardı. Çocuklarla, hanımlarıyla, yaşlı ve kimsesiz kişilerle şakalaşması bu türdendi.

BU KÖLEYİ SATIYORUM, VAR MI ALAN!
Peygamberimiz (sas)’in bir latifesini Enes bin Mâlik’ten dinleyelim:
“Çöl halkından Zahir adında bir adam vardı. Peygamberimiz, Zahir’i çok severdi. Zahir, yaratılış itibariyle fiziksel yönü çok hoş değildi.
Bir gün pazarda çölden getirdiği malları satmaya çalıştığı bir sırada Peygamber Efendimiz gitti, sessizce yaklaştı, Zahir’i arkasından kucakladı ve elleriyle gözlerini kapadı. Zahir, tutanın kim olduğunu göremiyordu. “Tutan kimse bıraksın” diye çabalamaya başladı. Bu arada göz ucuyla arkasındaki kişinin Efendimiz olduğunu anlayınca sırtını Peygamberimiz’in göğsüne iyice dayamaya başladı. Zahir’in bu neşeli hareketinden hoşlanan Peygamber Efendimiz yüksek sesle:
- Bu köleyi satıyorum, var mı alan, diye seslenmeye başladı. Zahir boynu bükük, mahzun bir halde:
- Yâ Resulallah, benim gibi değersiz bir köleye vallahi kuruş veren olmaz, deyince Peygamber Efendimiz: “Hayır, yâ Zahir, sen Allah katında hiç de değersiz değilsin” buyurdu.

YAŞLI KADINLAR CENNETE GİREMEZ!
Başka bir misal. Bir gün yaşlı bir kadın Peygamberimiz’e gelerek: “Yâ Resulallah! Cennete girmem için bana dua eder misiniz?” dedi. Peygamber Efendimiz: “Yaşlı kadınlar Cennete giremez” diye ona takıldı. Bunun üzerine kadın ağlayarak oradan ayrıldı.
Peygamber Efendimiz, Sahabîlere:
“Gidin ona söyleyin, insanlar Cennete yaşlı olarak girmeyecekler. Cenab-ı Hak, ‘Biz onları yepyeni bir yaratılışla yarattık da, eşlerine sevgi ile düşkün hep aynı yaşta genç kızlar yaptık’ buyurmuyor mu?” (Vakıa Sûresi, 36.)
Evet, insanlar cennette genç olacaklar, yaşlı değil. Efendimiz de, “Yaşlı kadınlar cennete giremez” derken böyle bir latife yapıyordu.
Peygamberimiz kimsesiz, fakir, yoksul, herkesin yüz vermediği, ilgilenmediği insanlarla küçük şakalar yapar, onların kalplerini kazanırdı. Enes bin Mâlik anlatıyor:
Bir gün adamın biri Peygamber Efendimiz’in huzuruna geldi ve kendisinden bir binek hayvanı istedi. Peygamberimiz ona, “Peki, sana bir dişi deve yavrusu vereyim mi?” diye takıldı.
Adamcağız, “Yâ Resulallah, ben sizden bir binek istiyorum, dişi deve yavrusunu ne yapayım?” dedi. Peygamber Efendimiz gülerek: “Bütün develer dişi deve yavrusu değil midir?” buyurdu.
Evet Peygamber Efendimiz, Allah’ın elçisi olması dolayısıyla ciddi, vakarlı, ağırbaşlı, heybetli bir insandı. Bu hali zaten normaldi. Çünkü taşıdığı görev, üstlendiği vazife bunun gereğiydi. Ancak her haliyle o da bir insandı. Yeri geldiğinde şakalar da yapıyor, etrafındaki insanları rahatlatıyordu.
 
BİR DUA
Kalplerimizi imanla doldur
Rabbimiz! Gönüllerimizi ve cihanın dört bir bucağındaki bütün kullarının kalplerini iman lütfuna, İslam'a ve ihsana açmanı diliyoruz. Gökte ve yerdeki kulların arasında bizim için sevgi halk et. Seni hakkıyla anabilmemiz, sana gerektiği gibi şükredebilmemiz ve en güzel şekilde ibadet edebilmemiz için bize yardım et.
 
ALTIN ÖĞÜTLER
Amelini gizli tut, böbürlenme
Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin şu altın öğütlerine kulak verelim:
Bir sâlih amel işleyince onu gözünde küçültesin ve gizli tutasın. Çünkü küçük görürsen seni ucuba (kendini beğenmeye) götürmez. Gizlersen, eksiği tamam olur yani fazileti artar. Acele edersen, o sâlih amele bir an önce kavuşmuş olursun. Zira nefis zaafa kapılıp onu geciktirebilir veya seni ondan vazgeçirebilir.
Mümin kardeşine ait sevmediğin bir şey duyarsan, ısrarla onun bir mazeretinin olabileceğini düşün. Bulamazsan, “belki benim anlayamadığım bir özrü vardır” de ve ayıbını ört!
 
HADİS BAHÇESİ
Allah’a dayan, O’na teslim ol
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar Müslüman’ın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
1. Bela ve musibetleri her zaman ceza olarak kabul etmemek gerekir. Çünkü onlar, çoğu zaman rahmet olurlar.
2. Sabreden mümin için sıkıntıları, günahlarına kefaret olur. Bu da bir nimettir.
3. Mümin, bela ve musibetler karşısında “Allah’ım, neydi günahım” türünden isyan kokan sözler sarf etmemeli.
 
BİR NÜKTE
Kibirlenme, mütevazı ol
İnsanın kendini beğenip büyük görmesi, aklının noksanlığına ve ruhunun hamlığına işaret eder. Akıllı ve ruhen olgunluğa ermiş bir insan, mazhar olduğu her şeyi Yüce Yaratıcı’dan bilir ve şükran hissiyle daima, O’nun karşısında iki büklüm olur. Mütevazı olma, Yaratıcı’nın takdirine, halkın tahkir ve tekdirine karşı, insanın gönlüne hoşnutluk hissi kazandırır. Baştan haddini bilip tevâzû kanatlarını yerlere kadar indiren birisi, insanlardan gelecek her türlü hor görmelere karşı en emin bir zırh içine girmiş, en sağlam emniyet tedbirini almış demektir.
 
BİR HATIRLATMA
Sizce yeterince şükrediyor musunuz?
Güzel gören güzel düşünür. Güzeli görebilmenin şartı ise kötülüklere zorluklara takılıp kalmamak, hayatın zor tarafları sebebiyle yaşama enerjisini kaybetmemektir. İnsanda her şeyin en iyisine en güzeline sahip olma isteği vardır. Fakat kendi kendine hiçbir şeye sahip olamayan insan, kendisine verilen güzellikleri gördükçe mutluluk duyabilen ve mutluluk hissiyle daha iyilerine daha güzeline talip olabilen bir varlıktır. Kişi kendisine çeşitli nimetleri bahşeden Rabb’ine ne kadar şükrederse hayatından da o kadar haz alıp daha başka nimetlere de sahip olabilmektedir.

DOYUMSUZ OLMA!
İnsanlarda bulunan; nimetlere kavuştukça daha fazlasını isteme özelliği bir doyumsuzluk da meydana getirebilmekte böylece kişi sahip olduklarını da göremez hale gelebilmektedir. Doyumsuzluk duygusu kişide sürekli bir huzursuzluk meydana getirerek hayattan zevk alma duygusunun azalmasına yol açabilmektedir.
Her şeyin kötü veya eksik tarafını görmek, kişinin pozitif enerjisini günden güne yiyip bitirir. Bu enerji düşüşü kişinin verimliliğini azaltır, hayattan insanlardan bağlarını gittikçe koparır. Doyumsuzluk duygusundan kurtulabilmek için sahip olunanların değerini bilme, nimetleri görebilme becerisini geliştirmek gerekir. Nitekim “Şükrederseniz nimetlerimi artırırım” (İbrahim, 14/7) ayeti bu hakikati bildirir.