Peygamberimiz Ramazan’ı nasıl değerlendirirdi?

Abone Ol
Peygamber Efendimiz, Ramazan’da ibadete ayrı bir ehemmiyet verirdi.  Sahura kalkmayı teşvik eder, iftarda fazla yemekten kaçınırdı. Ramazan’ın bir hediyesi olan teravih namazını ihmal etmez, bol bol sadaka dağıtırdı.
 
Ramazan orucu hicretin ikinci senesinde farz kılınmış ve sahabe-i kiram efendilerimiz, Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) ile dokuz yıl Ramazan orucu tutma bahtiyarlığı yaşamışlardı. Bu ne büyük bir saadet, bu ne büyük bir devletti. Acaba Asr-ı Saadet Ramazanları nasıl beklenir, nasıl eda edilir, nasıl uğurlanırdı?

Resul-i Ekrem Efendimiz mübarek üç ayların girmesiyle beraber müminleri Ramazan’a hazırlamak için çeşitli uyarılarda bulunur, gelecek ayın ne kadar önemli bir misafir olduğunu hatırlatarak gönülleri onu iştiyakla karşılamaya hazırlardı.

Sahabeden Selmân-ı Fârisî (radıyallahu anh) naklediyor: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Şaban ayının son gününde hutbe irad etti ve şöyle dedi: “Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ay sizi gölgeledi. Öyle bir ay ki, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi o aydadır. Yine öyle bir ay ki, Allah gündüzlerinde oruç tutmayı farz, gecelerinde teravih namazı kılmayı nafile kıldı. Kim bu ayda hayırlı bir işle Allah’a yaklaşırsa başka aylarda bir farz edâ etmiş gibi olur. Kim bu ayda farz olan bir ibadeti yerine getirirse başka zamanda yetmiş farz yerine getirmiş gibi sayılır. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın karşılığı cennettir.”

Sahabeden Ubade bin Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: Ramazan ayının başladığı bir günde Resulullah şöyle buyurdu: “İşte bereket ayı Ramazan geldi. Artık Allah’ın rahmeti sizi kuşatır. O ay yeryüzüne bol bol rahmet iner. Günahlar affedilir. Dualar kabul olunur. Allah sizin iyilik ve ibadette yarışmanıza bakar da, bununla meleklerine karşı sizinle iftihar eder. Öyle ise, kulluğunuzla kendinizi Allah’a sevdirin. Asıl bedbaht olan da, bu ayda Allah’ın rahmetinden nasibini alamayandır.”

SAHURA TEŞVİK EDERDİ
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Sahur yemeğini yemek berekete sebeptir. Sizden biriniz bir yudum su içmekle de olsa sahuru terk etmesin. Çünkü sahura kalkıp, yiyip içene Allah rahmet etmekte ve melekler de istiğfarda bulunmaktadır. ” buyurarak Ramazan’da sahuru ihmal etmememiz gerektiğini ifade buyurmuşlardır.

Ramazan ahiret yolculuğunda biz kullar için hazinelerle dolu mübarek bir aydır. Onda birler bin olur. Onun saniye ve dakikaları eğer iyi değerlendirilebilirse kurtuluş beratı almaya vesiledir.
Bundan dolayı Efendimiz, Ramazan ayına girince ibadette daha bir derinleşirdi. Bu halini Ramazan’ın son on günü daha da sıklaştırırdı.

Hz. Âişe validemiz bildiriyorlar: “Resulullah, Ramazan’da son on günü girince geceleri ihya eder, ailesini ibadet için uyandırır, diğer vakitlerinden daha çok ibadet etmeye gayret ederdi.”

Her Ramazan, gecenin bir vaktinde Efendimiz, Cebrail (aleyhisselam)’la buluşur ve her ikisi nöbetleşe Kur’an okurlardı. Bu hadiseye “arz” deniyor ki, Efendimiz’in Cenab-ı Hakk’a yürüdüğü sene iki defa gerçekleşmişti. Biz bu hadiseyi bugün mukabeleler ile yaşatmaya devam ediyoruz.

Efendimizin yeğeni İbn Abbas (radıyallahu anh) naklediyor. “Resulullah hayır hususunda insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman da Ramazan ayı idi. Cebrail her sene O’nunla Ramazanda karşılaşır ve bu Ramazan boyu sürerdi. Cebraille karşılaştığı zaman Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hayır hususunda esen rüzgardan daha cömert olurdu. ”
 
BİR DUA
Bize dünya ve ahiret mutluluğu ver
Ey Rabbimiz! Sen her şeye kâdirsin. Bize dünyada ve ahirette iyilikler ver. Kalplerimize İslam nurunu, Kur’an hidayetini bahşeyle. Bütün soyumuzu İslam’a ve Kur’an’a bağlı insanlar eyle. Hepimizi Müslüman olarak yaşat ve Müslüman olarak son nefesimizi vermeyi nasip et. Bizi dünya ve ahiret mutluluğuna nail eyle.
 
ÖRNEK HAYATLAR
Mazlumların dua oklarını hiç düşündün mü?

Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, şehrin kalesini tamamladığında, Allah dostlarından Hz. Mevlâna’nın yine bir Allah dostu olan babası Bahaüddin Veled’den bitirilen kaleyi görmesini ve bir değerlendirme yapmasını rica eder. Bahaüddin Veled gidip yapılanları görür, kaleyi gezer ve fikrini söyle ifade eder:

Sel felaketlerini, düşman akınlarını önlemek için fevkalade güzel ve kuvvetli. Özellikle de bir savaş esnasında düşmandan gelecek olan okları önlemede çok sağlam bir savunma binası olmuş. Fakat senin yönetimindeki mazlumların, ezilen insanların dua oklarına karşı ne tedbir aldın? Çünkü onların dua okları, değil yalnız senin kaleni, yüzbinlerce kale burcunu deler geçer ve dünyayı harabeye çevirir.

En iyisi sen, bu kale dışında adalet ve iyilikten kale burçları yap ve hayırlı dualardan askerler oluşturmaya gayret et. Böylesi senin için surlardan daha emindir. Zira halkın ve dünyanın güven ve huzuru o askerlerle sağlanır.

ALTIN ÖĞÜTLER
Halkı inciteni Allah sevmez
Hak aşıklarından Feridüddîn Attar şöyle buyuruyor:
Seni incitenlerin özürlerini kabul et. Halkı inciteni Allah sevmez. Böyle bir huy dindar birine yakışmaz. Zulümle bir kalbi yaralayan, o yarayı kendi vücûdunda açmış olur. Kendi ayıbını görebilenlerin ruhlarında bir kuvvet belirir.

Ahmaklığın alâmeti şunlardır: Kendi ayıbını görmeyip de başkalarının kusurunu aramak. Gönlüne cimrilik tohumu saçtığı hâlde cömertlik ummak.

Hastaları ziyaret et, çünkü bu Peygamber sünnetidir. Elinden gelirse susuzları suya kandır. Meclislerde insanlara hizmet et. Yetimlerin hâl ve hatırlarını sor ki, Allah seni azîz eylesin. Çünkü yetimin bir anlık ağlaması bile, arş-ı âlâyı titretmeye yeter. Bir yetimi ağlatan zâlim, cehennem ateşine odun olur. Hasta bir yetimi sevindiren, kendisi için cennet kapısını açmış olur. Allah yolunda ne verirsen, öz malın odur. Geri kalanın hesabı vardır.

HADİS BAHÇESİ
Malın kusurunu gizleme
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Satıcı ve alıcı pazarlığı bitirdikten sonra birbirlerinden ayrılmadıkça alış verişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer onların her biri karşılıklı olarak doğru söyler, mal ile paranın durumunu olduğu gibi açıklar ise alış verişleri bereketli olur. Yok eğer gizler ve yalan beyanda bulunurlarsa alış verişlerinin bereketi kalmaz.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)

Hadisin verdiği mesajlar
1. Alış verişe konu olan malın ve paranın kusurunu açıklamak gereklidir. Gizlemek haramdır. Kusurun sonradan ortaya çıkması pazarlığın geçersizliğine sebeptir.
2. Yalan berekete manidir.
3. Doğru tüccar, az kar etse de kazancının bereketini görür.
 
BİR NÜKTE
Az konuş, çok dinle
Akıllı insan, konuşmak yerine, hem kendisi hem de başkaları için faydalı olabilecek şahısların konuşturulmasını temin eden insandır. Aslında, aklı kâinat fenleriyle kalbi de ilâhî hazlarla doymuş ve olgunlaşmış kimselerin yanında başkalarının konuşması saygısızlık ve o kâmil ruhların susması da topluma zarardır. Az söylemek, çok dinlemek bir fazilet ve ermişlik nişânesidir. Devamlı kendini dinlettirmek arzusu ise, her zaman bir cinnet eseri olduğu iddia edilmese bile, mutlak bir dengesizlik ve hayâsızlık olduğunda şüphe yoktur.

BİR HATIRLATMA
İftar, kaynaşmanın adıdır
İftar, Allah rızası için farz veya nafile oruç tutan bir müslümanın, güneşin ufukta kaybolmasından sonra bir şey yiyerek veya içerek orucunu açmasına denilmektedir.

Dinimiz iftar etmeye, iftar vermeye ve iftar vaktine büyük bir kıymet vermektedir. Nitekim, “Bir kimse Ramazan ayında bir oruçluya iftar verirse, günahları af olur. Cenab-ı Hak onu cehennem ateşinden azat eder. O oruçlunun sevabı kadar ona sevap verilir. Ashab-ı kiram dediler ki: Ya Resulallah! Her birimiz bir oruçluya iftar edecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz. Bunun üzerine Allah Rasulü şöyle buyurdu: Bir hurma ile iftar verene de, yalnız su ile oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevap verilecektir. Bu ayda bir oruçluya su veren kimse kıyamet günü susuz kalmayacaktır” hadis-i şerifi bu hakikati ifade etmektedir.

Bu tür hadisler ışığında müslümanlar iftara ayrı bir önem vermişler ve öteden beri iftarları dolu dolu değerlendirmişlerdir. Bu vesileyle eş-dost birbirlerine iftar davetleri vermişler ve bu davetler müslümanların kaynaşmalarına ayrı bir vesile olmuştur. Ayrıca Anadolu insanı, iftar vakitlerde davete iştirak eden fakirlere çeşitli hediyeler verilen ve “diş kirası” ismi verilen güzel bir adet ortaya koymuşlardır. Günümüzde de değişik sivil toplum kuruluşları Ramazanlarda verdikleri iftarlarla her kesimden insanımızı bir araya getirerek toplumsal kaynaşma adına güzel bir atmosfer meydana getirmektedirler.

İFTARI GECİKTİRMEYİN
Allah Rasulü, “İnsanlar iftarı geciktirmedikleri müddetçe hayır üzere devam ederler. Öyleyse iftarı geciktirmeyin (ilk vaktinde orucunuzu açın).” buyurarak iftarın geciktirilmemesini istemiştir. Zira oruçtan maksat vücudu ölçüsüzce acıktırıp bedene zahmet vermek değildir. Bu sebeple bu mevzuda da sünnete uyarak vakit gelir gelmez beklenmeksizin oruç açılmalıdır.

Hadis kaynaklarında Peygamber Efendimiz'in iftar yapmadan önce “Allahümme lekesümtü veala rızkıke eftartü, fetekabbel minna, inneke ente's-semiü'l-alim – Allah’ım! Senin için oruç tuttum. Rızkınla iftar ettim. Bizden bunu kabul et. Sen işiten ve bilensin.” şeklinde dua okuduğu ifade edilmektedir.