Peygamberimiz çocukları sever, onlarla şakalaşırdı

Peygamber Efendimiz çocuklara ayrı bir önem veriyordu. Onlarla ilgileniyor, oyunlar oynuyordu. Çocukları sevindirmek için her fırsatı değerlendiriyor, onlara yakın ilgi gösteriyordu.
 
İnsanlık âlemine rehber olarak gönderilen Hz. Muhammed (sas)’in tüm insanlığa örnek olan şefkati, merhameti ve çocuklara karşı olan düşkünlüğünü bizzat hayatında sergilemiş, bu konuda ümmetine de tavsiyelerde bulunmuştur.

Allah Rasulü yeri gelmiş, çocuklarla bir yetişkin gibi sohbet etmiş, hatta zaman zaman onlarla oyun oynayarak ilgilenmiştir. Hz. Peygamber bu konuda, “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın.” diyerek, anne babalara çocuklarını bizzat eğlendirmelerini tavsiye etmiştir.

Peygamberimiz hem kendi çocukları ve torunları hem de ashabının çocukları ile çok yakından ilgilenmiş, doğumlarından isimlerinin konmasına, sağlıklarından ilimlerinin artmasına, giyimlerinden oynadıkları oyunlara kadar onlar için tavsiyelerde bulunmuş, hatta bizzat yol göstermiş, ilgilenmiştir.

ONLARLA ŞAKALAŞIYORDU

Pek çok sahabiden, Peygamber Efendimiz’in çocukları nasıl sevdiğine, onlarla nasıl ilgilendiğine ve oyunlar oynadığına dair rivayetler vardır. Hz. Enes (ra), “Resulullah aleyhissalatu vesselam çocuklarla şakalaşmada insanların en önde olanıydı.” der.

Ya’la İbn Mürre ise Allah Rasulü’nün çocuklara olan sevgisini, onlarla nasıl şakalaştığına dair şöyle bir olay anlatıyor: “Bir grup ashab, Resulullah ile birlikte davet edildiği bir yemeğe gittiler. Yolda torunu Hüseyin’e rastladılar, torunu çocuklarla oynuyordu. Resulullah çocuğu görünce ilerleyip cemaatin önüne geçip onu tutmak için ellerini açtı. Çocuk ise sağa sola kaçmaya başladı. Resulullah da onu takliden sağa sola koşarak, tutuncaya kadar peşinde koştu. Yakalayınca ellerinden birini çenesinin altına diğerini de ensesine koyup öptü ve ‘Hüseyin bendendir. Ben de Hüseyin’denim. Kim Hüseyin’i severse Allah da onu sevsin.’ buyurdu.”

ÇOCUKLARLA YARIŞIYORDU

Allah Resulü çocuklarla o kadar iç içe olmuştu ki, rivayet edildiğine göre bir defasında yarış yapan çocukları görmüş, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştur. Peygamber Efendimiz, çocuklara olan şefkatinde hiçbir ayırım gözetmezdi. Kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği sevgi ve merhametin aynısını diğer sahabî çocuklarına da gösterirdi. Halid bin Said (ra), Peygamberimiz (sas)’i ziyarete geldiğinde yanında küçük kızı da vardı. Habeşistan’da doğduğu için, Peygamberimiz (sas) ona ayrı bir yakınlık gösterirdi. Bir seferinde Peygamberimiz (sas)’in eline işlemeli bir kumaş parçası geçmişti. Hz. Halid’in kızını çağırttı ve ona verdi, sevindirdi.

Her dönemde olduğu gibi bazı insanlar Allah Rasulü’nün çocuklarla oyun oynamasını, onlarla ilgilenmesini anlamıyorlardı. Bir defasında Akra bin Habis, Peygamberimiz’i, Hz. Hasan’ı öperken görmesi üzerine şöyle der: “Benim on çocuğum var. Şimdiye kadar hiçbirini öpmedim.” Bunun üzerine Peygamberimiz, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurur.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas), her konuda olduğu gibi, çocuklarla ilgilenmesi, onlara gösterdiği sevgi ve şefkat ile de müminlere en güzel örnektir. Peygamberimiz, “Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.” buyurarak, çocuklara gösterilen şefkatin önemini belirtmiştir.

BİR SORU-BİR CEVAP

Rabb’imiz niçin peygamber göndermiştir?

Her ne kadar insan yaratılırken akıl, bilinç, idrak, seçme imkanı gibi birtakım yeteneklerle donatılmış ve bu yetenekler sayesinde kendisi, çevresi ve diğer yaratıklar hakkında bazı bilgiler edinmiş olsa da bütün bunlar sınırlı ve kendi gücü oranındadır. İnsanın gücünü aşan konularda ve yeterli olamadığı hususlarda yahut da gücü dahilinde olup da dış çevrenin olumsuz etkisiyle gerçeğe ulaşamadığı hususlarda elinden tutulması ve yolunun aydınlatılması gerekmektedir. İnsanların peygamberlere ihtiyaç duymalarının sebepleri arasında şunları söylemek mümkündür:

Bazı bilgiler için ihtiyaç vardır

İnsanlar kendi akıllarıyla Allah’ın varlığını, birliğini anlayabilirlerse de bunun ötesinde O’na ait birtakım yüce sıfatları tamamen anlayamazlar. Allah’a nasıl ibadet edileceğini, ahiretle ilgili durumları dosdoğru bilemezler. En kısa ve pürüzsüz bir yoldan giderek dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmak, fikir ve ahlak yönüyle yükselmek, ancak peygamberlerin öğrettiği buyrukları yerine getirmekle mümkün olabilir. İşte yüce Allah, insanların bu ihtiyacını gidermek için peygamberler göndermiştir.

İsabetli karar veremeyeceklerdi

Eğer peygamber gönderilmemiş olsa insanlar, gerçek, iyi, doğru ve güzeli bulmada, faydalı ve zararlıyı ayırt etmede zorlanacaklar, bunun için çok zaman harcayacaklar, çoğu zaman da bu konuda duygularının, geleneklerinin, geçici arzu ve isteklerinin baskısı altında kalacaklar, gerçek doğru ile pratik yararı birbirine karıştıracaklar, isabetli karar veremeyeceklerdir. İşte bu ve benzeri sebeplerle Allah, rahmetinin bir sonucu olarak peygamberler göndermiştir: “Biz Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 21/107)

Sorumlu tutulamayacaklardı

İnsanın belli işlerle sorumlu ve yükümlü tutulabilmesi ve bundan dolayı onlara sevap ve ceza verilebilmesi için bilgilendirilmesine, bunun için de peygamber gönderilmesine ihtiyaç vardır. Böylelikle ahirette insanların “bilmiyorduk, peygamber gönderilmedi” diye Allah’a karşı mazeret ileri sürmelerinin peşinen önüne geçilmiş olmaktadır: “Biz müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki artık peygamberlerden sonra insanların, Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın...” (Nisa 4/165)

Medeniyete katkı yaptılar

Peygamberler sanat, ticaret ve çeşitli meslekleri topluma öğretmek suretiyle medeniyete, kültüre ve toplumsal gelişmeye katkıda bulunmuşlardır. Ümmetlerini her iki dünyada da mutlu kılmaya çaba göstermişlerdir.
 
BİR HADİS

O, dualarınızı işitir

“Ey insanlar! Siz sağır ve kör birisine dua etmiyorsunuz. Kendinize acıyın ve duada itidalden ayrılmayın. Size her şeyden daha yakın ve dualara icabet eden bir Zat'a dua ediyorsunuz ki, O sizin dualarınızı (her hâlükarda) işitir ve icabet eder.”

BİR DUA

Beni kulluğuna kabul buyur

Allah’ım! Gözümü, gönlümü, kalbimi, aklımı, elimi, belimi, ayağımı, dilimi, kulağımı haramdan, haram meyillerden, haram yönelişlerden koru! Gözlerimi ihânetten, elimi günahlardan, dilimi kötü sözlerden, gönlümü haram meyillerden, kalbimi günah arzûlardan, aklımı dalâletten, nefsimi isyandan, muhafaza buyur! Beni kulluğuna kabul buyur!
 
BİR HATIRLATMA

Kul hakkından korkuyor muyuz?

Yaptığımız her ibadet bizi kul hakkından korkma ve o konuda dikkatli olma seferberliğine itmelidir. Kişi, beşer olmaktan kaynaklanan hatalarıyla bir başkasının hakkına tecavüz etmiş olabilir. Bunu hiç dert etmeyip maddi-manevi hangi ihlalde bulunduysa bunu büyük bir cesaretle telafi ve helallik dileme yoluna gitmelidir.

Hak sâhibi ölmüş ise ona duâ ve istiğfâr edip, çocuklarına, vârislerine verip ödemelidir. Vârisleri bilinmiyorsa, parayı fakîrlere sadaka olarak verip, sevâbını hak sâhibine hediye etmelidir. Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sâhibine geri vermek, yüzlerce lira sadaka vermekten kat kat dahâ sevaptır.