Ortadoğu'da Yaşanan Kaosların Nedeni?

Abone Ol

Ortadoğu'da Yaşanan Kaosların Nedeni?

Petrolün bulunması ve insanlığın hizmetine sunulmasıyla beraber enerji ve siyaseti birlikte değerlendirip, Ortadoğu'da yaşanan krizleri öyle analiz etmek gerekiyor. Ciddi dönüşümlere ve çok boyutlu krizlere şahit olan Ortadoğu, dünyanın en kritik bölgelerindendir. Şayet bahsedilen bu bölgeyi sadece etnik ve mezhepsel açılardan değerlendirecek olursak buraların neden bu kadar karıştırıldığı hususunda sağlıklı bir neticeye varamayız..

Ortadoğu bölgesi değerli yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle; dünya petrol rezervinin % 47'sine, doğalgazın ise % 43'üne sahip olmasına rağmen bir türlü istikrara kavuşamıyor, huzuru yakalayamıyor. Bölge ülkeleri aynı dili konuşmalarına, aynı kültüre ve dine mensup olmalarına rağmen her nedense anlaşamıyor, uzlaşamıyorlar. Birbirlerinin zıddı örgüt ve yapılanmaları destekleyip, birbirlerini hedef yapıyorlar. Ne yazık ki Arap dünyasındaki halkların kaderi değersiz yöneticilerin elinde kalmış vaziyettedir.

Arap devletleri, Şii, Sünni, Selefi, Vahabi gibi daha birçok farklılıkları çatışma alanına dönüştürmekte, enerjilerini kendi aralarında çarpışarak harcamaktadırlar. Aralarına zerk edilen fitne tohumları ise müslüman kanının dökülmesi olarak zuhur ediyor. Toprakları üzerine oynanan planlı oyunları göremiyor, tedbir alamıyorlar.

Ortadoğu'da ki zıtlaşma ve problemler sadece birkaç ülkeyle sınırlı da değil. Müslümanların arasında ki mezhepsel ve etnik farklılıklar, farklı türden anlaşmazlıklar Amerikan kovboyları için dış müdahaleye sebep oluşturan gerekçeyi meydana getirmektedir. Sürekli bir terör tehdidi ile karşı karşıyalar. Terörizm bahane edilerek hem bölünmeye çalışılmakta, hem de ithamların hedefi yapılmaktadır. Yapılan müdahalelerle oluşturulan otorite boşluğu ise karışıklık ve istikrarsızlığı meydana getirmektedir. Bunun sonucunda ise milyonlarca müslüman açlık, göç ve savaş nedeniyle ölmekte, insanlar yerlerinden, yurtlarından edilmekte ve hicret eder duruma düşürülmektedir.

İyi ama bu senaryoları kim yazıyor, Rejide kim var?

"Kimler burada istikrar istemiyor ve yaşanan bu karışıklıklardan kimler istifade ediyor?" diye sorduğumuzda, cevaba bir adım daha yaklaşmış oluyoruz? Kan kokusu almış bir köpekbalığı gibi, Ortadoğu petrollerinin kokusu ve cazibesi tren soyguncularını kendine çekmekte, oraları kontrol etme isteğini artırmaktadır. Yani oralarda sahnelenen bu tiyatronun hepsi planlı olarak yapılmakta ve oynatılmaktadır.

Şüphesiz Ortadoğu'da hakim olan güç Amerika'dır ve dünya jandarmalığını sürdürmeye devam etmektedir. Siyaset işlerinde, tüm dünyayı çıkarları doğrultusunda şekillendirmekte oldukça kararlı gözükmektedir. Ortadoğu ve bölgeye yönelik kısa, orta ve uzun vadeli planları var. ABD, Büyük Ortadoğu Projesi'ni işletmeye çalışmaktadır. Uygulamaya çalıştığı bu politikalarıyla da evreni, sonu kestirilemeyen bir felakete, derinliği bilinmeyen bir dehlize doğru sürüklemektedir.

ABD, demokrasi bahanesiyle ülkelere müdahale etmekte, yaptığı anlaşmalarla da zenginliklerini sömürmektedir. Müdahalede bulunduğu bölgelerde bırakın iktisadi yönlerden gelişmeyi, otorite boşluğu oluşturup, bu alanı terör örgütleri ile doldurmaktadır. Kavganın piyonları olarakta her zaman terör örgütlerini kullanmaktadır. Terör bahanesiyle kaos oluşturup, İslam ülkelerinin haritalarını değiştirmeye çalışmaktadır. Girdiği bölgeleri ateş çemberine dönüştürmekte, ardından yaşanılan istikrarsızlığı çevre ülkelere de bulaştırmaktadır.

Yoksa hedefte Türkiye'de mi var?

ABD'nin planları içerisinde şüphesiz Türkiye ve ardından İran'da vardır. Türkiye gibi güçlü ve köklü müttefiklerini yüzüstü bırakarak PKK/PYD gibi terör örgütüyle iş tutması, müttefik olarak benimsemesi boşuna değildir. ABD'nin bu tutumu ve politikaları en başta Türkiye'yi tedirgin etmekte, sınır komşusu olan Suriye'de yaşanılanlara karşı daha güvenlikçi politikalar geliştirmesine neden olmaktadır.

ABD bölgede aktör değişikliğine giderek Kürtleri ulus-devlet vaadiyle ikna etmekte ve terör örgütü PKK/PYD'yi ağır silahlarla donatarak, daha büyük bir savaşa davet çıkarmaktadır. Diğer yandan terör örgütü İŞİD'i olduğundan daha vahşi ve korkunç, göründüğünden daha çağdışı ve acımasız görüntüsü vermektedir. ABD dünyaya kafa tutmasına rağmen İŞİD'i yenemediğini iddia etmekte, başka bir terör örgütü olan PKK/PYD''den mücadele için yardım aldığını söyleyerek, onları İŞİD'e karşı savaşan cici insanlar olarak lanse etmektedir.

Bölgede ki diğer önemli aktör ise İsrail'dir. Yaşanan tüm kargaşa, çatışma ve savaşlardan istifade eden, gelişmelerden nemalanan diğer uç İsrail'dir. Arap dünyasının yöneticileri ise Türkiye'nin etrafında birleşecekleri yerde sadık köleler gibi davranarak kendilerini ABD'ye teslim etmektedirler. Oysa öngöremedikleri kural ise, kurtlukta düşeni yemek kanundur. Ne Suudluların yaptığı 320 milyar dolarlık anlaşma, ne de Katar'ın imza attığı 12 milyar dolarlık anlaşma Amerika'yı doyurmaya hiçbir şekilde yetmeyecektir? ABD'nin eski devlet başkanı Winston Churchill'in belirttiği gibi; "Amerikalılar her zaman doğru olanı yaparlar, tüm diğer seçenekleri tükettikten sonra."

Gamsızlık ve vurdumduymazlık devam ettiği sürece ateş düşmedik ocak kalmayacak, gözyaşları sel olup akmaya devam edecektir. Sorunların kaynağı olan ABD emperyalizmi kardeş kavgasının fitilini sürekli alevlendirecektir. Sessizliklerini pandomim yaparak devam ettiren petrol zengini İslam ülkeleri tüm varlıklarını emperyalizme sunmadıkları sürece büyük bir infaz ve ihanet kıskacı altında, sıranın kendilerine geleceği güne kadar beklemek durumundadırlar. Cendereden kurtulmanın yolu ise Türkiye'ye yakın durmaktan ve birlikte hareket etmekten geçer.