MEHMET AKİF’İ ANLAMAK



İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Âkif Ersoy, yetmiş dokuz yıl önce 1936’da aramızdan ebediyyen ayrılmıştı. Hayatının son günlerinde bile, "Allah bu millete bir daha istiklâl marşı yazdırmasın" diyerek, milletin geleceği için hayır duasını unutmamıştır. Allah mekanını cennet etsin.

Mehmet Âkif Ersoy, Kurtuluş Savaşında Millî Mücadelemizin manevî mimarı ve önde gelen bir yazarı  idi.

Akif’in milletimizin kalbinde yer etmesinin tek nedeni İstiklal Marşı’nı yazmış olması değildir elbette. Onun gerek Osmanlının dağılmasını önlemek için verdiği mücadele gerekse İstiklal Savaşının kazanılmasında halkın uyanışına ve bilinçlenmesine sağladığı katkı savaşın cephede olduğu kadar cephe gerisinde de kazanılması gerektiğinin en büyük ispatlarından biridir. 

Büyük Âkif şiirdeki gücünü, sanatını hiçbir zaman siyasî zeminlere çekmemiş, devlet-millet bütünlüğünün aleyhinde kullanmamıştır. O'nun Safahat'ı baştan başa milletini uyaran, milletimizin milli ve manevî gücünü harekete geçirmek için çırpınan şiirlerle doludur

Son dönemlerde bazı kesimler Akif’i kendi açılarından görme ve gösterme gayretindeler. Akif’in millet ve milliyetçilik düşmanı olduğunu ispat gayretkeşliği içinde olduklarını görüyoruz. Akif millete değil, ırkçılığa karşı bir anlayış içindedir. Tarihe ve bir millete mal olmuş şahsiyetleri topluma tanıtırken tek taraflı tanıtma çabasında olmak büyük şahsiyetlerin anlaşılmamasına sebep olur. Akif’in üzerinden toplum mühendisliğinin bir oyunu oynanıyor. Akif’in ırk karşıtı olarak dile getirdiği sözlerin hangi anlamda ve hangi amaca hizmet etmek için söylediğini iyi tahlil etmek gerekir..

Doğru bildiğini her ortamda söyleyen ve bir karakter abidesi olan Akif’e böyle bir yaftayı yakıştırmak da kimsenin harcı olmasa gerek. 

Bakın Akif, Türk kelimesini hangi şiirlerinde nasıl kullanıyor.

Safahat’ın altıncı bölümü olan ‘Asım’, Akif’in idealindeki gençliktir. Asım, Mehmet Akif’in babası Tahir Efendi’nin talebelerinden Köse İmamın oğludur. Safahat’ın bu bölümünde dört kişi arasındaki konuşmalar ve şiirler yer alır. Akif burada Türk kelimesini şöyle kullanır:

"Yurdu baştanbaşa viraneye dönmüş Türk’ün/ Dünkü şen şatır ocaklar yatıyor yerde bugün";"Nerde Ertuğrul'u koynunda büyütmüş obalar/ Hani Osman gibi, Orhan gibi babalar?";"Sıtmadan boynu bükülmüş de o dimdik Türk’ün/Düşünüp durmada öksüz gibi küskün, küskün.";"Değişik sanki o aslan gibi ırkın torunu/Bense İslam'ın o gürbüz, o civan unsurunu”; “Kocamaz derdim, asırlarca sorulsaydı eğer/Ne çabuk elden ayaktan düşecekmiş o meğer.";"Hocazadem, ne sülükmüş o meğer vay canına/Dış bilermiş senelerden beri Türk'ün kanına.";"Neye Türk'ün canı yangın, neye millet geridir. Anladık biz bunu az çok senelerden beridir."

1921-22 yıllarında yazdığı ‘Ordunun Duası’ şiiri Ali Rıfat Bey tarafından bestelenmiş ve orduya gönderilmiştir. Bu şiirde de, "Türk eriyiz, silsilemiz kahraman, Müslüman’ız Hakk’a tapan Müslüman”; “Putları Allah tanıyanlar aman/ Mescidimin boynuna çan asmasın." ifadelerini görürüz.

Bir vaizi Süleymaniye Kürsüsünde konuşturduğu ve Safahat’ın ikinci bölümünü oluşturan Süleymaniye Kürsüsü şiirinde Akif, beyaz sakallı, temiz yüzlü ihtiyara Türk-İslam diyarını ve özellikle İstanbul’u tasvir ettirir. Rusya Türklerinin yani bugünkü Türk Cumhuriyetlerinin özgürlük mücadelesini anlatılır. Hintli, bir Müslüman’ın ağzından şu mısralar dökülür: “Ah biz hayra yorar unsuru iman değiliz/Hind'in İslam’ını pek Türk'e kıyas etmeyiniz”; “Onların Ruh-u şahametle coşan kanları var/Bizde yok öyle samimi asabiyet, o damar."

Bu dizeler, Akif’in milletle ve milliyetle bir meselesinin olmadığının göstergesidir. Buradaki amacım Akif’i bir kalıbın içine sığdırmak ya da onu görmek istediğim tarafı ile anlatmak değil. Çünkü her şey açık. Akif kendini gizlemeden gayet açık bir şekilde sözlerini söylemiştir. Bize düşen onu doğru anlamaktır.

Eğer siz bu tespiti yapmazsanız işte o zaman zihin bulanıklığı yaşarsınız ve yaşatırsınız. O zaman da Türk milletinin İstiklal Marşında geçen ‘Kahraman ırkıma bir gül’; ’Sana yok ırkıma yok izmihlâl’ ifadelerdeki ırk kelimesini sadece İslam milleti olarak yorumlayıp bayrakla, vatanla, şehitlikle bütünleşmiş bu coğrafyayı kimliksiz bir hale getirirsiniz. İnsanlardaki aidiyet duygusunu törpülersiniz.

Mehmet Akif gibi büyük insanların değişik dönemlerde yazdıklarından, kendimize uyan taraflarını ön plana çıkartarak diğer yanlarını görmezden gelemeyiz. Bırakalım büyük insanlar tüm insanlığın ortak değeri olarak kalsın.