İMAMLARIMIZ VE CAMİLERİMİZ

Dini bayramlar manevi duyguların yoğunlaştığı günlerdir. Günümüzde şehirleşmeyi de yoğun bir şekilde yaşamaktayız. Özellikle köylerimizde kışın boş kalan, ana-baba yadigârı evler dolup taşmaktadır. Kimileri toprağın üzerinde kalan üç-beş yakınını, çoğu da ahiret âlemine gönderdiği yakınlarının kabirlerini ziyaret için gelmiştir. Bir Fatiha okuyacak veya okutacak kabirlerinin başında. Evlerin bacası tüter, sokaklar dolup taşar. Dost-tanıdık, yıllarca görmediği yakınlarını da görür insan. Adı, “sıla-i rahim”dir bunun. Dualar alınır yaşayanlardan, dualar gönderilir gidenlere.


Bu duygularla geldik doğup büyüdüğümüz yerlere. Bayram sabahı coşkuyla kıldık namazlarımızı. Din görevlilerimiz heyecanla anlattı, bayram günlerinde yapmamız gerekenleri. “Namaz sonrası kurbanlarınızı dua ile kesin, usulüne uygun olarak. Bayramlaşın birbirinizle, mezarlıklarınızı ziyaret edin….” Çok şeyler anlattılar bizlere. Bizde içten dua ettik, Allah (c.c.) devletimize zeval vermesin, minarelerimiz ezansız; mezarlıklarımız duasız, Kur’an’sız kalmasın. Eskiden yoktu. Şimdi her mahallemizde en az bir veya daha fazla mescid, camimiz ve din görevlilerimiz var” diye.


Bayram namazı kılındı. Kurbanlar dualanacak, imam efendi yok. Mezarlıklar ziyaret edilecek, gurbetten gelen dostlarımız ana-babasının başında bir Fatiha okutacak hocalarımıza, ama hoca yok!. Vakit öğle, minareden ezan sesini bekleyen cemaat, ezanı duyamıyor. Acaba bir şey mi oldu hocamıza diye telaşlanıyor. İkindi, akşam, yatsı yok… sabahları zaten sair zamanda da çoğu kez kalkıp gelemiyorlar”!...


Kimi görevlilerimiz de bari minarelerimiz, ezansız kalmasınlar diye merkeze yakın olanlar, merkezi sistemden; uzak olanlar da banttan ezanı otomatik okutuyorlar.
Cemaat birbirine soruyor; “imam nerde” diye. Ve başlıyorlar imamların hikâyesini anlatmaya. Yurt dışından, yurt içinden, değişik yerlerden gelen insanlar. “Bunlar hep böyle. Vaktin birisine gelirlerse diğerine gelmiyorlar. Ne camiyi ne de çevresini temizliyorlar. Mübarek bayram gününde izin alıp gidiyorlar. Suç sadece bunlarda değil, bunlara izin verenlerde. Doğru dürüst kontrol da etmiyorlar. Caminin önünde ağzında sigara ile geziyorlar. İzin hakları ama mübarek bayram günlerinde de olmaz ki. Polisin, askerin, doktorun da ailesi, anası-babası var. Onlar kullanmıyor ya izin. Zor geliyorsa seçmeyebilirlerdi bu mesleği. Hadi eskiden ücret az diyorlardı, şimdi gözümüz yok ama maaşları da iyi. Bunun sorumlusu kimse, bu dünyada vermezse hesabını ahirette muhakkak verir.”
Bir hikâye ile bitirelim mi?


Bir mahallede bir camide iki görevli var. Biri imam diğeri de müezzin. Bunlar genç arkadaşlar olduğu için özellikle sabah namazına gelemezler. Mahallede sürekli kalmayan bir arkadaş, müftülüğe gider. Müftüye; “ikisi gelemiyorlarsa biri bari sıra ile gelsinler” der. Müftü beyde “tamam ben ilgilenirim” der. Hocaları makamına çağırır; “cemaatınızdan fanca sizin hakkınızda, namaza gelmediğiniz için şikâyet ediyor. Onu bir araştırın. FETO’cu falan olmasın” der. Bunu duyan arkadaş durumu bize anlattı. Siz olsanız ne yaparsınız? Karar sizin. Böyle din görevlileri olduğu müddetçe daha çook FETOCU, METOCU çıkıp Müslümanların ve devletin başına bela olur.


Böyle diyor cemaat. Benden söylemesi. Her ne kadar arkadan konuşmak günahtır, gıybettir deseniz de!.. bari görevinizi yapın da cemaati günaha sokmayın!


Not: görevini yerli yerince yerine getiren imamlarımıza, müezzinlerimize ve diğer görevlilerimize vergilerimizle almış oldukları maaşlarını helal ediyoruz. Allah (c.c.) onlardan razı olsun, bizler razıyız.
Arkadaşlar; “imamın sarığı beyazdır, leke götürmez...”