Terör örgütü PKK 1978 yılında Diyarbakır'ın Lice ilçesinin Fis köyünde kuruldu.
Bütün terör örgütlerinin siyasi bir amacı olduğu gibi PKK'nın amacı da, İran, Irak, Suriye ve Türkiye'den dört parça kopartıp, bunun üzerinde etnik temelli, birleşik ve bağımsız bir devlet, yani Kürdistan'ı kurmak. Örgüt, kurulduğu yıldan bu yana tam 41senedir bu hedefini hiç değiştirmedi.
Sol bir örgüt olarak PKK, kuruluşundan 1995 yılına kadar Marksist, Leninist ideolojik yapısını korudu. Fakat 1989 yılında Berlin duvarının yıkılması ve 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla demokratik uygarlıkdiye tarif edilen ve Leslie Libson'un kitabından esinlenen yeni bir ideolojiye geçti.
Bu ideoloji; 4 ülkeden 4 parça kopartıp bağımsız bir devlet kurmak değil de, 4 ülkede, bir arada ortak yaşamı geliştirmekti.
PKK'nın 2003 yılında belirginleşmiş ve 2005 yılında somutlaştırılmış ideolojik bir değişikliği daha vardır. O da Amerikalı düşünür Murray Bookchin'in kominal, konfederal, ekolojik toplum ideolojisidir.
PKK'nın 4 ülkede hayata geçirmeye çalıştığı, komin biriminde örgütlenip onu Konfederal bir devlet haline getirme hayali kurduğu ve savunduğu son ideolojisi de işte budur.
Öte yandan PKK, sadece Türkiye'nin değil, mezkur 4 ülkenin toprak bütünlüğünü ve istikrarını tehdit ediyor. Mevcut haliyle dünyada en fazla siyasi destek gören, içinde küresel güçlerin ve farklı dinamiklerin bulunduğu karmaşık ve bulaşık bir örgüt olarak eylemlerini sürdürüyor.
Küresel güçlerin kontrolüne girmekten ve taşeron olarak ihale almaktan hiç kaçınmıyor. Hatta kuruluşundan bu yana Batılı istihbarat örgütleri tarafından hem yönetildiği, hem de yönlendirildiği çok iyi biliniyor. Tabi bu yönüyle de uluslararası bağlantı kurmada, para, silah ve istihbarat temininde hiç zorlanmıyor.
PKK sorunu artık yalnızca HDP ile çözülemeyecek, silahlı mücadele ile sınırlandırılamayacak kadar komplike ve kronik bir hale gelmiş.
Mesele, kimlik ve tanınmasorununu çoktan aşmış.
Geçmişte PKK'nın ve onun siyasi uzantısı olan Meclis’teki temsilcilerinin dile getirdiği bazı talepler Ecevit, Gül ve Erdoğandönemlerinde, onlar istedi diye değil ama Avrupa Birliği'ne uyum sürecindeki reformların yerine getirilmesi adına, açılan fasıllarda yerine getirildi.
Bunlar arasında televizyonda Kürtçe yayın yapılması, Kürtçe matbu eser basılması, Kürtçe'nin öğretilmesi, Kürtçe dersane açılması gibi bir takım düzenleme ve çalışmalar yapıldı ama halk tarafından gereken ilgi ve rağbetigörmedi.
Özgürlük, tanınma ve kültürel olarak atılan adımların sorunları çözeceği öngörüldü ama sorunlar çözülemedi.
Çünkü esas sorun; ABD'nin bölgedeki yeni operasyon gücünün PKK olması ve bölgeyi şekillendirmede onlarla birlikte hareket etmesidir.
Bölücü başı Abdullah Öcalan'ın bile "artık silahlı mücadele dönemi bitmiştir" sözüne rağmen, Amerika'nın devreye girerek örgüte bağımsız devlet vaadinde bulunması ve örgütü çıkarları doğrultusunda kullanması, örgütün yularının yalnızca Kandil'de olmadığını ve çözümün neden ulaşılamadığını yeterince açıklıyor.
Dolayısıyla HDP'ye sürekli olarak gerilimi yükseltme ve çözüm imkanlarını ortadan kaldırma vazifesi veren Kandil'deki terör baronları, kendileri de emir aldıklarından çözüm sürecinibaltalamalarının arka planı çok daha net görülebiliyor.
PKK, uzun vadeli halk savaşı yöntemini kullanıp ideolojik yapısını ve örgüt yapısını çok hızlı bir şekilde değiştirebilen bir özelliğe sahip. Kürt vatandaşlarından yurtiçinde ve yurtdışında tehditle haraç topluyor. Savaşmaya dair motivasyonunda bir azalma da görülmüyor.
Çünkü her evden bir çocuğun dağa kaldırılması stratejisi ile 13-14 yaşlarındaki çocukları zorlaailelerinden koparıyor ve sonra da terörist yapıyor. Geride gözü yaşlı analar bırakmış olsa da, çatışmada yitirdiği teröristlerin ikamesiniböyle yaparak sağlıyor.
Bir yandan zengin, vâriyetli ailelere hayatı zehir ediyor, diğer yandan fakir ailelere de aylık düzenli ödemeler yapıyor. Böyle olunca da kendisine taraftar bulmada pek fazla zorlanmıyor.
Ayrıca örgüt bölge halkı üzerinde bir korku otoritesi kurmuş. Halk, devletle sorun yaşandığında hapse gireceğini, ancak örgütle yaşandığında tüm aile bireylerinin öldürüleceğini düşünüyor.
Şimdi dağa kaldırılan çocukların anneleri örgüte isyan ederek, lanet okuyor. Çocuklarının devlet, millet ve ümmet düşmanıyapılmasını istemiyor.
Anneler çocuklarını ölü veya diri yanında görmek istiyor. Bu nedenle de çocuklarının dağa kaçırılmasından sorumlu tuttukları HDP'nin, Diyarbakır il binası önünde oturma eylemi yapıyor.
Annelerin feryadı ve acıları neredeyse tüm Türkiye'nin yüreğini dağladı. Onların beddua ve ahları PKK'yı olduğu kadar, HDP'yi de yakın zamanda boğacaktır.