Hoş geldin rahmet ve bereket ayı

Ramazan, Rabbimizin nimet ve lütuflarının sağanak sağanak yağdığı zamanın en kıymetli dilimi. Allah, vicdanlarımızın uyanması, maneviyatımızın coşması adına bu günleri bir fırsat olarak önümüze koyuyor.
 
Ramazan bu yıl da bütün ihtişamıyla evlerimize misafir oldu. Recep ve Şaban’ın sırf Ramazan’a hazırlık olmaları açısından bile kazanmış oldukları kudsiyet, onları da diğer aylardan ayrı bir hüviyete sokar. Şairlerin ilham kaynağı hilal, ne sevgilinin kaşlarına, ne servi boyuna benzetildiğinde, Ramazan’da olduğu kadar beklenen, özlenen ve milyonların göğe yükselen mana yüklü bakışlarından dökülen manayı ifade eder. Zira o hiç eskimeyen Ramazan hilalidir.

Bir anda bütün inananları bir ay boyunca ibadete, kulluğa kilitleyen, onların mana alemlerinde yeni başlangıçların kıvılcımlarını tutuşturan fırsatlar ayı’nın habercisidir. Orucun nefsi teslim alan güçlü atmosferi, iftara, sahura, teravih namazına, sabah namazı sonrası Kur’an-ı Kerim okumalarına bu ayın her zamanki canlı neşesini katar. Senenin her vaktinde yerine getirilmesi mümkün olan zekatın bile bu ay içinde edasına özen gösterilmesi Ramazan’a has sevap sağanağından istifade etme hedefine yöneliktir.

Dini hayatın dışa yansıyan pek çok yönü gibi Ramazan ayı da kendisine ait özellikleri ile mümin vicdanını tatmin etmeye yeterlidir. Ramazan ayı içinde ibadet neşesini canlı tutan en önemli faktör etrafı kaplayan manevi atmosferdir. Gün boyu iftar vaktini beklerken nefsin rağmına açlık ve susuzluktan lezzet alarak, bu güzel halin devamında kulluğun doyulmaz tadına varılır. Mükellef iftar sofralarından kalkarken, iftar öncesi sadelik ve nezahetin yitirilmesinden kaynaklanan suçluluk psikolojisinden kurtulmakta ne kadar da zorlanırız; bu halde de imdada yine Ramazan’a has bir ibadet olan Teravih namazı yetişir.

RAMAZAN, HER SENE AYRI BİR GÜZEL

Bazen televizyon ekranlarında eskiye özlem “Eski Ramazanlar” başlığı altında yâd edilerek giderilmeye çalışılır. Nedense bu “Eski Ramazanlar” bir türlü selatin camilerde kılınan kalabalık teravih namazlarına, ortalığı inim inim inleten ezan seslerine bir türlü uğramaz; sürekli “Direklerarası” tiyatro gösterilerine takılır kalır. Daha sonra da geçmiş günlere özlem adı altında yâd edilir.

Halbuki, Ramazan’da her anını ibadetle doldurmaya gayret gösteren müminler ne o zaman ne de şimdi “Eski Ramazan hatıralarını” hiç sevimli bulmadı. Çünkü Ramazan her yıl kendine yetecek ve kendisini sevimli kılacak sayısız sürprizlerle dolu olarak bütün tazeliği ve yeniliği ile hayatımıza misafir olur.

Geçmiş seneler kulluk noktasında elden kaçırılmış, hakkıyla değerlendirememiş olmanın pişmanlıklarıyla tekrar gözden geçirilir. Her yeni Ramazan, geçmiş yılların telafisi için ele geçmiş temiz sayfalar olarak görülür. Cennette sadece oruçluların girebileceği “Reyyan” kapısı her seviyeden oruçlunun ümitlerini kamçılar.

Yeni bir Ramazan’a kavuşmuş olmanın heyecanı şimdiden evleri, sokakları ve camilerı kaplamış durumda. Hiçbir nükte taşımayan “Eski Ramazan” hatıralarına sığınmaktansa, herkesi kuşatan Ramazan’ın bereket sağanağından istifade yolları aramak, ibadetin kendi içindeki lezzetini keşfetmeye çalışmak daha denenebilir görünüyor.

Şimdi isterseniz ellerimizi açalım ve Ramazan’a kavuşmanın verdiği heyecan ve coşkuyla şu duaya hep beraber amin diyelim: “Rabbimiz! Bizleri kendine kul, Habibine ümmet kabul eyle. Hatalarımızı bağışla, kusurlarımızı affeyle. Hepimize hayırlı ve bereketli bir Ramazan geçirmemizi nasip eyle!” Amin.

BİR SORU-BİR CEVAP

Mukabele hakkında bilgi verir misiniz?
Mukabele, karşılıklı yapılan iş, karşılıklı yapılan okuma, karşılaştırma manalarına gelir. Mukabeleye arz ve arza kökünden gelen muaraza da denilmektedir ki bu da her yıl Ramazan ayında, o zamana kadar nazil olan ayet ve sureleri Cebrail (as)’in Hz. Peygamber (sas)’e O’nun da Cebrail’e okuması manasında bir terimdir.

Kainat durdukça insanlara bir hidayet ve nur olarak gönderilen Kur’an-ı Kerim’in okuması da yine öyle kainat çapında büyükler tarafından yapılacaktı. Bunun üzerine Allah’ın sevgili iki elçisi, Kur’an-ı Kerim’i birbirlerine okumak üzere Ramazan ayında her gece bir araya gelmekteydi. Her yıl bir defa yapılan bu karşılıklı okuma işi Allah Resulü’nün vefat edeceği yıl iki defa yapılmıştı. Bu son yapılan okuma işine de ‘Arza-i ahire’ denilmiştir. Allah Resulü bu mukabele (karşılıklı okumanın) iki defa yapılmasından vefatının yaklaştığını anlayarak bunu sevgili kızı Hz. Fatıma’ya bir sır olarak bildirmiştir.

BİZE DÜŞEN GÖREV

Bugün bütün İslam ülkelerinde Ramazan ayı boyunca devam ettirilen ve adına da ‘mukabele’ denilen bu Kur’an okuma hadisesi o iki güzide elçinin bizlere bırakmış oldukları sünnetleri olarak değerlendirilerek bütün canlılığıyla günümüze kadar gelmiştir. Şimdi bize düşen görev; Kur’an’ın her bir harfine birden yedi yüze kadar sevapların verildiği şu mübarek Kur’an ayında O’nu iliklerimize kadar duyup, ‘bize nazil oluyormuş gibi’ okuyarak Rahmete mukabele etmek. Evet Kur’an’a mukabil bir cennet az şey mi sizce? İşte bu şekilde bir mukabele görmek için mukabeleye devam edelim.

BİR DUA

Ramazan’ı hakkımızda hayırlı eyle
Ey rahmeti kuşatılamayacak kadar geniş olan Rabbimiz! Biz, Sen’in kulların olarak, mahzun ve kederli bir şekilde huzuruna geldik. Sen’den sıkıntılarımızı, gam ve hüznümüzü gidermeni istiyoruz. İstiyoruz, zira Sen kapına koşanları hiçbir zaman eli boş çevirmezsin. Ramazan’ı hakkımızda hayırlı eyle!

HİS DÜNYASI
Hoş geldin Ramazan
Beklenen sevgili
Geldin. Hoş geldin Ramazan
Zaman kavramının mukaddes sebebi
Hoş geldin, hoş eyledin mübarek Ramazan
 
Ay döner, döner olur kıblesi dünyada
Dünya döner, döner güneşi Ramazan
Güneşte bir yol bulur kendi semasında
Hoş geldin sultanların aşkı Ramazan
 
Duaların gök semayı yıldızlar gibi sarması
Afların merhametlerin sıcak kampanyası
Her gelen bir Ramazan büyük lütuftur Ramazan
Hoş geldin, hoş eyledin mukaddes Ramazan
 
Şükür. Niceleri sunuldu yaşadık seni Ramazan
Belki nasip olur mu bir sonraki Ramazan
Hoş geldin, hoş eyledin gönlümüzü Ramazan
Şükür olsun. Şükür seni sundu Yaratan
Yahya Garip

REHBER İNSAN
Hanımlara şiddeti yasaklamıştı
Peygamber E­fen­di­miz, ken­di­ni gö­rüp din­le­me bah­ti­yar­lı­ğı­na e­ren ar­ka­daş­la­rı­na, ya­ni as­hâb-ı ki­ra­ma yap­tı­ğı ko­nuş­ma­la­rın bi­rin­de, hanımlara kö­tü dav­ran­ma­nın çir­kin­li­ği ko­nu­su­nu e­le al­mış ve bu­nun yan­lış bir uy­gu­la­ma ol­du­ğu­nu söy­le­miş­tir.

A­ca­ba bu ko­nu­da E­fen­di­miz’in uy­gu­la­ma­sı na­sıl­dı? Bu­nun ce­va­bı­nı Hz. ­i­şe validemizden a­la­lım: Hz. ­i­şe, Re­sû­lul­lah’ın, ha­ya­tı bo­yun­ca hiç­bir kim­se­ye kö­tü davranmadığını, hiç­bir ha­nı­mı­na kö­tü söz söy­le­me­di­ği­ni, hat­ta hiç­bir şe­ye e­liy­le vur­ma­dı­ğı­nı söy­le­mek­te­dir. Ka­dı­na kö­tü dav­ran­mak bir ya­na, ko­ca­sı­nın o­na küs­me­si­ni bi­le doğ­ru bul­ma­yan E­fen­di­miz, “Bir kim­se ha­nı­mı­na kin bes­le­me­sin. O­nun bir hu­yu­nu be­ğen­mez­se bir baş­ka hu­yu­nu be­ğe­nir.” (Müs­lim, Ra­dâ’, 63) de­miş­tir.

A­i­le ha­ya­tı­nın de­va­mı­nı ve yu­va­nın hu­zu­ru­nu sağ­la­yan ka­dı­na bü­yük de­ğer ve­ren Efendimiz, kö­tü dav­ran­dı­ğı ka­dın­la bel­ki de ay­nı ya­tak­ta bu­lu­na­cak bir kim­se­nin, ha­ya­tı­nı ve yastı­ğı­nı ken­di­siy­le pay­la­şan ha­nı­mı­na kö­tü dav­ran­ma­sın­da­ki man­tık­sız­lı­ğı, son de­re­ce tu­tar­lı ve çar­pı­cı bir üs­lûp­la göz­ler ö­nü­ne ser­mek­te­dir.
 
ÖRNEK HAYATLAR
Bu hanım, eşim Safiyedir!
Efendimiz, mescitte ibadet ederken hanımı Safiye validemiz O'nu ziyarete gelir. Ziyaret sonrası, Safiye validemiz dönüp giderken ayağa kalkar ve zevcesini mescidin dışına kadar çıkarır. Allah Resulü (s.a.s), hanımını yanına almış, onunla beraber yürürken, iki sahabi hızla oradan gelip geçer. Onlardan birisi Evs Kabilesi'nden çok önemli bir zât olan Üseyd b. Hudayr, diğeri de Abbad b. Bişr'dir.

Efendimiz (s.a.s), onlardan oldukları yerde kalmalarını ister. Sonra da Safiye validemizin yüzünden peçesini açar ve “Bakın, bu zevcem Safiye'dir” der. Sahabe Efendilerimiz; “Estağfirullah ya Resulallah, senin hakkında su-i zan mı?” dediklerinde, Allah Resulü: “Şeytan, insanların kanının dolaştığı yerde dolaşır” buyururlar.

Efendimiz (s.a.s), Safiye validemizi onlara gösterip “zevcem” demesiyle, su-i zan kapısını kapatmış oluyordu. Bu anlayıştan hareketle, konuşma ve davranışlarımızın yanlış yorumlanmasına meydan verilmemesine dikkat edilmesi gerektiği ve su-i zan kapılarını kapatmanın bizim için de bir sorumluluk olduğu hükmünü çıkartabiliriz.
 
ALTIN ÖĞÜTLER
Kalbin yumuşak olsun
Allah dostlarından Abdülhâlık Gucdevânî’nin şu sözlerine kulak verelim:
Münâkaşa etme, kimseden bir şey isteme, müstağnî kal, kanaatle zengin ol, vakarını koru! Sende emeği olanlara ve seni terbiye edenlere karşı vefakâr ol, malınla ve canınla onlara hizmet et ve onların hâli ile hâllen! Onları kınayan gafiller felah bulmaz. Dünyaya ve dünya ehli olan gafillere meyletme! Gönlün dâima mahzun, bedenin kulluğa güçlü, gözün yaşlı ve kalbin yumuşak olsun.
 
HADİS BAHÇESİ
Kendinize beddua etmeyin
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Kendinize beddua etmeyin. Çocuklarınıza beddua etmeyin. Mallarınıza da beddua etmeyin. Dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)

Hadisin verdiği mesajlar
1. İnsan kendine, yakınlarına, hatta başkalarına veya hayvanlara ve diğer varlıklara beddua etmemelidir.
2. Böylesi manasız temenniler, duaların kabul edildiği zamana denk düşerek gerçekleşebilir.
3. Müslümanlar ağızlarını güzel sözlere ve hayır dualara alıştırmalı, sakıncalı sözleri kesinlikle kullanmamalıdır.
 
BİR NÜKTE
Kimseyi hor ve hakir görme
Az ye, az konuş, az uyu ve gafillerden aslandan kaçar gibi kaç! Fitne zamanları yalnızlığı tercih et, menfaati icâbı fetva vererek dînin hafife alınmasına sebep olanlardan, mağrur zenginlerden ve câhillerden uzak dur! Helâl ye, şüpheli işlerden sakın ve evlenmede takvaya dikkat et. Aksi hâlde dünyaya bağlanır ve o uğurda dînini zedelersin. Herkese şefkat gözüyle bak ve kimseyi hakir görme!
 
BİR HATIRLATMA
Sahurda içilen süt tokluk hissi sağlıyor
Uzmanlar, iftar ile sahur arasında içilen iki bardak sütün, oruçlu kimsenin günlük vitamin ihtiyacını büyük oranda karşılayacağını belirtiyorlar. İnsan vücudunun ihtiyaç duyduğu protein, karbonhidrat, B ve D vitaminleri, mineraller, potasyum ve kalsiyumun alınmasında süt en önemli besin kaynaklarından biri.

Bilimsel araştırmalara göre günlük gerekli süt tüketimi en az iki bardak olması gerekiyor. Sütün bileşimindeki yağ, tokluk duygusunun uzun sürmesinde etkili oluyor. Sütün yapısında yer alan kaliteli, biyolojik değeri yüksek protein, yağ ve laktoz ile tüm mineral ve vitaminler, bağışıklık sisteminin korunmasından kanser, kalp-damar hastalıkları ve osteoporoz gibi kronik hastalıklardan korunmada büyük önem taşıyor.

Ramazan’da günlük sıvı ihtiyacının önemli bir kısmını sahur ile iftarda karşılamak gerekiyor. Bu nedenle iftar ile sahur arasında iki bardak süt içmek, oruçlu bireyin günlük vitamin ihtiyacını büyük oranda karşılıyor.