Hayatımıza rehber olacak sünnetler
Peygamberler Sultanı, yolda insanlara zarar verme ihtimali olan bir cismi kaldırmayı imanın belirtisi olarak görüyordu.
Allah Resulü, yemekten önce ellerini, yemekten sonra hem ellerini hem de ağzını yıkardı.
Efendimiz, yemeğe besmeleyle başlar, kendi önüne gelen yerden yer ve sonunda verdiği bütün nimetler için Allah’a şükrünü ifade etmek üzere “Elhamdülillah” derdi.
Allah Resulü, vefat etmiş insanların hep hayırla yad edilmesini tavsiye ederlerdi.
Peygamberimiz, insanlara hediyeler verir, onların hediyelerini kabul eder ve hediyelerine ya aynıyla veya çok daha iyisiyle karşılık verirdi.
Peygamber Efendimiz tane tane konuşurdu. İyice kavransın diye önemli meseleleri üç defa tekrar ederdi.
İNSANLARA ŞAKA YAPARDI
Efendimiz, insanlara şaka yapardı. Ancak şakalarında asla yalan olmaz, gerçeğin farklı tonda bir parıltısı görülürdü.
Allah Resulü, bir hak zayi olmadıkça halim-selim bir insandı. O’ndan asla kötü söz, kaba ifade ve hakaret duyulmamıştır.
Efendimiz, beden, elbise, yiyecek, giyecek, ev ve sokak temizliğinin yanında kalb ve ruh temizliğine de önem verirdi. Bu iki temizliği ifade etmek üzere, “Temizlik imanın yarısıdır” ve “Müslüman elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin olduğu insandır.” buyurmuştu.
EMEĞİN KARŞILIĞINI VERİRDİ
İnsanlara emeklerinin karşılığını hemen verirdi. Bunu ahlak olarak Müslümanlara da tavsiye ederdi: “İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz.”
Peygamberimiz, sık sık çarşıya ve pazara çıkıp dükkanlara uğrardı. Esnafa tartıyı nasıl yapacaklarını gösterir ve dürüst olmalarını tavsiye ederdi.
Allah Resulü, komşu haklarına karşı son derece dikkatliydi. “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir” buyurarak komşuluk ilişkilerinde sınırı çok ileriye koymuştu.
EVLENECEKLERE YARDIM EDERDİ
Efendimiz, evleneceklere imkanları ölçüsünde yardım ederdi. İyi insanlarla evlenme hususunda teşvikleri ve arabuluculukları vardı.
O, devrinde de daha sonra da seviyesi yakalanamayan bir adalet zirvesiydi. Adalette sembol haline gelen Hz. Ömer, adaleti O’ndan öğrenmişti.
Efendimiz, tevazuda da zirveyi temsil ediyordu. Karşısında titreyen bir adama, “Korkma! Ben kral değilim. Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” demişti.
Hayvanlara merhametli davranır; onlara eziyet edilmemesini, fazla yük yüklenilmemesini ve iyi bakılmasını emrederdi.
Allah Resulü, dünya ve ahiret adına bir faydası olmayan boş sözlerden kaçınırdı. Bu konuda, “Faydasız şeyleri terk etmesi, bir kişinin Müslümanlığının güzel olmasındandır.” buyurmuştu.
KARNI ACIKMADAN YEMEZDİ
O, acıkmadan yemez, karnı tam doymadan da yemekten kalkardı. “Karnınız iyice acıkmadan yemeğe oturmayın; tam doymadan da kalkın” ifadesi, O’nun bu konuda tüm insanlığa yol gösteren bir beyanıdır.
Gönüllerin Efendisi, insanların toplu bulunduğu yerlere ve mescidlere güzel kokular kullanarak giderdi. Bunu insanlara da tavsiye eden Allah Resulü, “Soğan ve sarımsak yiyen insanlar, bu kokuları kaybolmadan mescidimize gelmesin” buyuruyordu.
Sevgili Peygamberimiz, insanlar arasında, renk, dil, soy-sop, zenginlik ve yoksulluk gibi sebeplerden dolayı ayırımcılık yapmazdı. Bu konuda bize yol gösteren ifadesi şu şekildedir: “Ey insanlar! İyi biliniz ki Rabbiniz birdir; atanız da birdir (Bütün insanlar Adem’den; o da topraktandır). Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arab’a; beyazın siyaha, siyahın da beyaza Allah korkusu ve sevgisi dışında hiçbir üstünlüğü yoktur.”
BİR SORU-BİR CEVAP
Akrabalarla ilişkiyi kesmek günah mıdır?
Günümüzde, özellikle kişisel çıkarlar ön planda tutuluyor ve herkes “kendi yağıyla” kavruluyor. Böyle bir devirde İslâmiyetin sıla-i rahmi, yani akrabalar arasındaki münasebetlerin sağlıklı bir şekilde devamını farz kılmasının ne kadar hayatî bir önem taşıdığı bir defa daha ortaya çıkıyor.
Kur’ân-ı Kerimde akrabaya iyilik etmek, Allah’a, Resulüne ve anne-babaya itaatten sonra zikredilir. Bu ise, mü’minin üzerine büyük bir sorumluluk getirir. (İsrâ Sûresi, 26)
Akraba ziyaretlerini değişik şekillerde devam ettirmek mümkündür. Yakında ise fırsat buldukça ziyaretlerine gitmek, hal ve hatırlarını sormak, gerektiğinde yardımlarına koşmak, ihtiyaçları varsa elden geldiği kadar gidermeye çalışmak; uzakta ise telefonlaşmak, mektuplaşmak veya selâm göndermek gibi yollarla ilişkiyi devam ettirmek gerekir.
Bu bağ, kişinin hem dünyası, hem de dini için önemlidir. İnsanın rızkının bereketlenmesi ve ömrünün nurlanması bakımından apayrı bir yeri olduğu gibi, âhirete ait mükâfatı ve sorumluluğu açısından da ihmal edilmemesi gereken bir görevdir. (Buharî, Edeb, 12)
Pekçoğumuz akraba ziyaretlerinin ve irtibatın tek taraflı oluşundan şikâyet ederiz. Veya karşı taraftan karşılık görmediğimizden yakınırız. Ayrıca bizler bir iki defa gidip geldiğimiz veya telefonlaşıp aradığımız halde muhatabımızın ihmalini bahane ederek arayı soğutmakta zarar görmeyiz.
BİR DUA
Bizi razı olduğun kullarından eyle
Ey Rabbimiz! Bütün ihtiyaçlarımızı gider. Günahlarımızı temizle, bizi katındaki en yüce derecelere çıkar. O rahmetinin hürmetine hayatta iken de öldükten sonra da düşünülebilecek bütün hayırların en yücesine ulaştır. Kalbi, gönlü kırıkların, ihtiyaç sahiplerinin imdadına koşmayı bizlere nasip eyle.
HİS DÜNYASI
Oğluma
Gam, keder, elem, tasa, gurbet
Hasret, dertler geçip gider elbet
Bir merhaba, acı kahve, hatır sorma ve
Dostluklar sürer elbet.
Sımsıkı sev sen, sevmeyi
Bazen almadan da vermeyi
İstanbul şehri malın olsa
Ölümden öteye köy yok ya.
Gün olur devran döner,
Akar seller kalır pullar, kavuşuruz
Eser yeller, yağar karlar,
Gelir bahar, açar güller koklaşırız.
Sultan Süleyman'a kalmamış,
Ha babam dönen şu dünya.
Babanın tapulu malı olsa,
Kefenin cebinde yer yok ya.
Papazın eşeğini kovala dur,
Ali'nin külahını Veli'ye uydur.
Aldat dur, aldan dur
Oğlum hayat bu mudur?
İşte ağaç, işte deniz, işte toprak
İşte, hayat budur oğlum...
Başını dik tut, hiç eğme sen
Aklına ve yüreğine güven.
Çağını bil, çağına yakış
Güzelliklerle yarış.
Cem Karaca
REHBER İNSAN
Peygamberimiz, gereksiz konuşmalardan kaçınırdı
Peygamberimiz, daima güler yüzlü, iyi ve yumuşak huylu idi. Kaba ve katı yürekli değildi. Bağırıp çağırmaz, kötü laf etmez, başkalarını ayıplamazdı. Hoşlanmadığı şeyleri görmezlikten gelirdi. Ondan bir şey uman hayal kırıklığına uğramazdı. Kendisini üç şeyden men etmişti: Münakaşa, mübalağa ve gereksiz konuşmalardan. Şu üç hususta da halk ile münasebeti kesmişti: Kimseyi ayıplamaz, başkasının kusurlarını araştırmaz, sevap ümit ettiği mevzuun dışında konuşmazdı. Konuştuğunda muhatapları sanki başları üzerinde kuş varmış gibi başlarını eğerek ve dikkatle O’nu dinlerlerdi. O konuştuğunda meclistekiler susar, O sustuğunda da halk konuşurdu.
Rasulullah'ın huzurunda çekişilmezdi. Ashabının güldüğüne güler, hayret ettiğine de hayret ederdi. Yabancı birisi konuşma ve isteğinde kaba davrandığında sabır gösterirdi. Arkadaşları böyle bir yabancıya çıkıştıklarında kendilerine: “İhtiyaç sahibini gördüğünüz vakit ona yardım ediniz.” buyururdu.
ÖRNEK HAYATLAR
Üç yaralıya da nasip olmayan su
Yermük Savaşı’da vuku bulan bir hâdise; sahabilerin şehadet şerbeti içerken bile birbirlerine nasıl sıkı sıkıya bağlı olduklarını ve kendilerini kardeşlerine nasıl tercih ettiklerini göstermektedir.
Şöyle ki; Hz. Huzeyfetü’l-Adevî isimli sahabi, harpte kahramanca savaşan amcasının oğlunun yaralanarak yere düştüğünü görür. Yanında bir miktar su vardır. Yere düşerek inlemeye başlayan amcasının oğlunun yanına yaklaşır. Suyu ona vereceği sırada, başka bir yaralının “Su!... Su!” diye inlediği duyulur. Şehadet şerbetini içmek üzere olan amcasının oğlu, hemen Hz. Huzeyfe'ye eliyle işaret ederek suyu ona götürmesini ister. Hazreti Huzeyfe suyu hemen ona götürür. O anda başka bir yaralı yine ölüm anındadır. O da “Su! Su!” diye inlemektedir...
Suyu içmek üzere olan ikinci yaralı da Hazreti Huzeyfe'ye eliyle işaret ederek suyu öbür kardeşine götürmesini söyler. Hazreti Huzeyfe suyu alarak üçüncü yaralının yanına yaklaştığında, vefat etmiş olduğunu görür. Hemen kendisine en yakın olan ikinci yaralıya suyu götürmek için koştuğunda, onun da ahirete göçmüş olduğunu anlar. Bu sefer bari amcamın oğlu içsin diyerek, amcasının oğlunun yanına gelir ki o da vefat etmiştir.
Hiç kimseye nasip olmayan su, böylece Hazreti Huzeyfe'nin elinde kalır...
ALTIN ÖĞÜTLER
Önce kendini düzelt
Allah dostlarından Abdülkadir Geylani Hazretleri bizlere şu nasihatte bulunuyor:
Haram yemek kalbi öldürür. Helâl yemek ise ihya eder. Lokma vardır seni dünya ile; lokma vardır seni âhiretle meşgul eder. Yine lokma vardır, seni dünyâ ve âhiretin Yaratanı'na rağbet ettirir.
Nefsinle mücadele hususunda sana yardım edenle arkadaş ol. Onun sohbetlerinde bulun. Nefsinin azmasına yardım edenle arkadaş olma. Önce kendi nefsinle meşgul ol, kendi nefsine faydalı ol ve kendi nefsini düzelt. Sonra başkalarıyla meşgul ol. Başkalarını aydınlattığı hâlde kendini eritip bitiren mum gibi olma.
Ey Allah yolunda güzel ameller işlemek isteyen kişi! İhlâslı ol! Aksi hâlde, boşuna yorulmuş olursun.
HADİS BAHÇESİ
Kötülükle mücadele et!
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyorlar: “Allah yolunda akşamın karanlığında ya da sabahın serinliğinde hayırlı bir işi yapmak ve kötülüklerle mücadele etmek için yola çıkmak, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
1. Allah yolunda özellikle de bire binlerin verildiği şu mübarek günlerde hayırlı bir işi yapmak için hâlâ bekliyor musunuz?
2. Kötülükler virüs gibidir, kimse mücadele etmezse herkesi hasta eder.
3. Sabah ve akşamdan kasıt bütün zamanlardır. Er kişi zamanın her diliminde Allah için yollarda olandır.
BİR NÜKTE
Her insan günah işler ama…
Zaman zaman tökezlemek, ara sıra sürçmek, yer yer devrilmek ve bazen şeytana aldanıp bir günah çukuruna düşmek her insan için söz konusudur. Ne var ki, iyiliğe kilitlenmiş bir yiğit, daha günaha kapaklandığı ilk anda seccadesine koşar, cürmüne hiç hayat hakkı tanımaz, onu hemen tövbe ile boğar ve en kısa sürede namaz, oruç, hac, sadaka, iman hizmetine yönelik meşguliyetler gibi salih ameller vesilesiyle günah kirlerinden arınır.
BİR HATIRLATMA
Çocuklar dine, anne-babasının penceresinden bakar
Anne-babalar, çocuklarının Allah’a inanmasında ve bağlanmasında en önemli vasıtadırlar. Şayet anne-baba İslam’a lakayt, ilgisiz, ihmalkar, dini konularla alay eden ya da antipatisi olan kişiler ise çocuklarına inanma hususunda zarar verirler. Çocukların dine inanma ihtiyaçları sekteye uğrar ve ardından onların yanlış ve zararlı şeylere inanmalarına yol açar. Anne-babalar bu noktada çocuklarını İslam’dan uzak bir yola sevk ederler.
Çocukları omuzunda taşıyan, öpüp okşayan, onlarla şakalaşan Peygamber Efendimiz’in torununu sırtına alarak mescide gelmesi, torunu yanındayken namaz kılması bize güzel bir misal teşkil eder. Bugün camilerden çocukların dışarıya çıkarılmasının tersine Peygamberimiz çocukları mescide getiren bir insandı. Çocuklara ikramı ve onların terbiyelerini güzelleştirmeyi emreden Hz. Peygamber, insanlara emrettiklerini kendi hayatında da tatbik etmekteydi. Peygamberimizi “Çocuklarına ve ailesine karşı insanların en şefkatlisi” olarak vasıflandıran Hz. Enes, “Ailesine karşı ondan şefkatli olan hiç kimseyi görmedim.” demektedir.