Güven ve Samimiyet



Günlük yaşantımızda beraber vakit geçirdiğimiz değişik insanlar vardır. Gerek kimiyle ticari ilişki içindeyiz, gerek kimiyle birlikte çalışıyoruz, gerekse kimiyle sadece ayaküstü konuşup selamlaşıyoruz. Aralarında dertleştiğimiz kendimizle ilgili bazı duygu ve düşüncelerimizi paylaştığımız özel insanlar da vardır. Onlarla daha mutlu, daha huzurlu ve daha güvende olduğumuzu hissederiz. Bir başka deyişle sorunlardan uzak kalır kendimizi içinde bulunduğumuz sıkıntı veya dertlerden soyutlarız. Demek oluyor ki ihtiyacımız olan huzuru buluyoruz o özel insanlarla. Hele bir de manevi huzuru yakalayabilirsek daha ne isteriz değil mi?

Öyle bir hayat yaşıyoruz ki göz açıp kapayana kadar geçmiş gitmiş ömür… Kariyer, para, mal mülk vs. ne önemi kalır hayatı anlamlı kılmadıktan sonra.

İnsanın bir sandığı olmalı, yüz yüze geldiğinde iletişim - samimiyet - güven üçlüsünün sınırlarını koruyabildiği, kendini doğru ifade edip sandığında biriktirdikleri ve yansıttıkları ile dolu güvenli bir ortamı.

Ülkemiz doğasıyla, insanıyla, kültürü ve ahlak kurallarıyla dünyanın en nadide ülkelerinden biridir. Ancak öyle görünüyor ki dış toplumları örnek almaya çalıştıkça her şeyden taviz veriyoruz. Başka kültürlerle bağdaşmaya çalıştıkça öz benliğimizi kaybediyor başka anlayışlara sahip oluyoruz. Bu anlayışlara büründükçe güven duygusunu kaybediyoruz, samimiyet kalmıyor hatta iletişim sorunu hat safhaya çıkıyor. Çünkü artık hayat sadece yaşama mücadelesi vermeye dönüşüyor.

Teknolojinin hızla ilerlemesi, zamanın sadece para ile ölçülmesi, güç dengelerinin sürekli değişmesi, inanç çatışmalarının yaşanması karşılıklı güven değerlerini sarsmaktadır.

Hani deriz ya;

Eskiden bayramlar daha güzeldi!

Şimdiki zamanda belki kalabalık insan gruplarından, belki teknolojik gereksinimlerden belki de hızlı bir yaşamdan kaynaklı kopukluklar var insanların aralarında. Eskiden çocuklar sokaklarda oyunlar oynardı. Şimdi ise eve kapanmış bilgisayar oyunları ile baş başa. Ne bekleyebiliriz ki. Güvensizlik duygusunun en belirgin örneği işte bu. Önceden çocuklar kendi başına okula gitmezler miydi? Şimdi hangi ana baba çocuğunu yalnız okula gönderebiliyor? Artık sokaklar tehlikeli, başı boş bir çok insan var sokaklarda. İletişim neredeyse sıfır. Samimiyet neredeyse kalmamış. Çözüm nedir bilmiyorum ama beton yığınları arasında, hangi dairede kimin oturduğunun bilinmediği bir toplumda güven samimiyet iletişim aramak sizce ne kadar doğru?

Umutlar tükenmeden elimizi vicdanımıza koyup, belki bir birey olarak yapabilecek bir şeyler vardır diye düşünelim, fikirlerimizi sunalım, çözüm önerilerinde bulunalım.

Selametle kalın…