Geri Kalmışlık ve Terör Müslüman Ülkelerin Kaderi mi (2)

Abone Ol

Müslümanlar kendi yaşamlarının ve dünya görüşlerinin doğruluğunun yanı sıra, İslam’ın dışında kalan başka ülkeleri ve toplumları da anlamaya çalışmalı, olaylar karşısında kaderlerine razı olmanın ötesinde, hakikatleri araştırıp soruşturmalı, sorunlara rasyonel bir şekilde yaklaşıp, çözümler üretmeye çalışmalıdırlar.

Esasında geri kalmışlık ve kötü yönetim, sadece İslam ülkelerinin sorunu değildir. Aksine kökeni çok eskilere dayanan ve demokratik sayılan birçok ülkelerde bile hala daha çözülememiş bir sorun olarak ortada durmaktadır.

Fakat İslam ülkelerinin çözüm bekleyen sorunları, yalnızca geri kalmışlık ve kötü yönetimle sınırlı değildir. Bu sorunlar arasında; terör, mezhep çatışmaları, bölünmüşlük, güvenlik ve savaş başta olmak üzere, sistemsizlik, kötü yönetim, sömürü ve talan gibi bir dizi sorunlar silsilesi vardır.

Ayrıca İslam ülkeleri, doğal kaynaklarından ötürü zengin ülke kategorisinde olmalarına rağmen, mevcut durumları itibariyle dünyadaki en fakir ülkeler arasında yer alır. Çoğunluğu demokrasi karşıtı despot rejimler ve acımasız diktatörler tarafından idare edilir.

Batılı ülkeler arasında hemen her konuda birlik ve beraberlik söz konusu olurken, İslam ülkeleri arasında fitne ve düşmanlığın yaygın olduğu görülür.

Yine İslam ülkeleri günümüzde terörle anılır ve terör tehlikesi ile birlikte yaşar. Hepsinden önemlisi de içinde bulunulan kaotik ve karmaşık duruma çözüm yolu bulunamaz.

Batılı devletler tarafından yönetilen ve sömürülen, aynı zamanda onlar tarafından korunan ve yönlendirilen uydu ülke durumunda olma pozisyonu hep muhafaza edilir.

Esasında günümüz toplumlarının en büyük eksikliklerinden birisi de, küresel alandaki bilinçsizlikleri ve emperyalizmin oyunlarının arka planının görülememesidir. İslam coğrafyasında kurulan sömürü düzeninin yeterince anlaşılamaması, dost bilinen ve müttefik kabul edilen küresel güçlerin hakikatte, İslam ülkelerini kan gölüne çeviren ve teröristleri destekleyen ülkeler olduğunun bilinememesi, Müslüman dünyasının içinde bulunduğu en önemli sorunlardandır.

Günümüzde artık soğuk savaş döneminin bitmesiyle birlikte iki kutuplu yapı da sona ermiş, bunun yerine ABD'nin, dünya jandarması olarak rakipsiz kaldığı ve dünya üzerindeki gelişmelere şekil verdiği yeni bir döneme doğru girilmiştir.

ABD yayılmacılığına hizmet edecek tehdit ajandası, Komünist bloğun dağılması ile birlikte boş kalmış, onun yerine ikame edilmesi için "terörle mücadele konsepti" getirilmiştir. Sahnelenen tiyatro gösterilerinin tümü, Soğuk Savaş sonrası dönemin tek süper gücü olan ABD'nin ulusal çıkarlarını korumak ve genişletmek üzere hayata geçirilmiştir.

Günümüzde artık askeri ölçekteki savaşların yerini "terörle mücadele konsepti" devralmıştır. Bilhassa ABD, terör ve terörizm suçlamasını dış politika manilevası haline getirerek, rakip ve hasım gördüğü ülkeleri terör üzerinden cezalandırma yoluna gitmekte, sürece karşı çıkan Müslüman ülkeleri ise, potansiyel tehdit ve terör ve terörizme destek veren ülke olarak damgalamaktadır.

Dolayısıyla ABD, Ortadoğu başta olmak üzere İslam ülkelerine yapmış olduğu saldırılarına meşruiyet kazandırmak için her zaman iki yolu aktif olarak kullanmaktadır. Bunlardan birincisi; demokrasi adına yaptığı müdahale söylemi, ikincisi ise; terörizm adına yaptığı müdahale söylemidir.

ABD bu stratejisi ile dünyanın nüfuz alanlarına bölünmesini ve toprak bakımından yeni usul paylaşımını böylelikle daha rahat hayata geçirebilmektedir.

Geri kalmışlık ve terör, Müslüman ülkelerin kaderi hiç değildir.

Bugün birçok İslam ülkesi kendi aralarında dayanışma sergilemedikleri, eğitim, bilim, teknoloji ve üretim gibi alanlarda gerekli adımları atmadıkları müddetçe, emperyalizme ve küresel saldırılara karşı mukavemet göstermeleri ve çağa ayak uydurmaları mümkün değildir. İlerleme için öncelikli olarak zihinsel değişimin sağlanması ve dünya-ahiret dengesinin iyi kurulması gerekir. Geri kalmışlık ve terör ancak gerekli adımlar atıldığı sürece engellenebilir.