Terör, 'bir devletin veya devlet olmayan farklı bir aktörün, şiddet teknikleri kullanarak siyasi amaçlar elde etmesini sağlayan faaliyetler' şeklinde tanımlanabilir.
Terörizm ise geçmişten günümüze birçok farklı biçimde ortaya çıkmış olsa da, 'siyasi amaçlarını gerçekleştirmek için savaşmayan hedeflere yönelik önceden planlanmış, şiddetin her türlüsünün kullanımı' olarak ifade edilebilir.
Terör terimi de tarihte ilk defa Terör Saltanatı olarak bilinen devrimci Fransa'da 1700'lerin sonlarında ortaya çıkmıştır. 1798 yılında yayınlanan Académie Française Dictionnaire’de, “systeme, regime de la terreur” terör rejimi, sistemi olarak belirtilmiştir.
Bu tanımlamalar doğrultusunda 'bir devletin, emri altında bulunan kuruluşlar aracılığıyla, kuralsız ve yasal olmayan bir şiddeti, muhaliflerini etkisiz hale getirme ve sindirme düşüncesiyle uygulaması bir devlet terörüdür.' Dolayısıyla iletişimin kontrolü, ani ev baskınları ve doğrudan silahlı eylem, işkence, yaralama ve öldürme gibi faaliyetlerin hepsi birer devlet terörüdür.
Devlet teröründe iktidara sahip olanlar teröriste dönüşmekte; iktidar karşıtı görüşe sahip olanlar ise rejim ve sistem aleyhtarı olarak nitelendirilip düşman ilan edilmektedir.
Nitekim geçmişten günümüze devlet terörü hatta onu da aşan orantısız ve kuralsız güç kullanımı pek çok olay yaşanmıştır. Haçlı seferlerinde Avrupa, Doğu Afrika’da Portekizliler, Güney Amerika’da İspanyollar, Kızılderililere ve Afrikalılara karşı ABD, Mora isyanında Yunanlılar, Cezayir’de Fransızlar gibi devlet terörünü sistemli uygulayan ülkelerin listesi böyle daha uzar gider.
Bu konuda esas dikkate değer olan ise, Devlet Terörü veya Terör Saltanatı teriminin devrimci lider Maximilien Robespierre tarafından, bizzat hükümet eliyle şehirlerde baş gösteren isyanları bastırmak için Fransız vatandaşlarına uygulanan kanlı şiddete verilen isim olduğudur.
Devrimci kanat ve Jakobenler’in lideri olan Robespierre; 1789'da köylü ve işçilerin her tarafta rejime karşı ayaklanmaları gibi nedenler yüzünden tam üç yıl boyunca kamu düzeninin sağlanması ve devrimin olgunlaşması adına terör rejimi uygulamıştır. Böylelikle tarihin en kanlı katliamlarından biri olarak nitelendirilen olayların yaşandığı döneme kapı aralanmıştır. Bu dönemde en az 500 bin kişi tutuklanmış, bunlardan 15 binden fazlası hiç muhakemesiz bir şekilde giyotinle idam edilmiştir. İdam edilen insan sayısının toplamı yaklaşık 40 bin kişidir.
Diğer yandan tarihin seyri içerisinde teröre ilk kez ne zaman başvurulduğu konusunda çok farklı yaklaşımlar söz konusu olmakla birlikte, insanlığın var oluşundan bu yana terörün de hep var olduğu bir hakikattir. Bu bağlamda tarihte bilinen en eski ve en gizli terörist oluşum; günümüzde Filistin topraklarında yer alan Yahudiye Eyaletinde (Provincia Judaea), El Aksa Camii ve Kubbet-üs-Sahra'nın bulunduğu avlunun üzerindeki Hz. Süleyman Mabedinin de yer aldığı coğrafyada dini nitelikli ve milliyetçi bir hareket olarak ortaya çıkan Zealots'un bir grubu olan Sicarii'lerdir.
Sicarii'lerin, suikast ve şiddet eylemleri ile sürekli terörist saldırılar düzenleyen isyancı Yahudi teröristler oldukları bilinmektedir.
Ünlü tarihçi Josephus, milattan sonra 66 yılından 73 yılına kadar eylemlerini sürdüren bu terörist grubun idealist motivasyonlarından şüphe duyarak, kişisel kazanç ve çıkarları için bu terörist eylemleri yaptıklarını belirtmekte, dış güçler tarafından da manipüle edildiklerini iddia etmektedir.
Terörizmin tarih içindeki yolculuğuna devam edildiğinde günümüzde İsrail'in bu misyonu yeniden üstlendiğini görüyoruz.
İsrail'in, kendisine yapılan saldırıya karşılık sadece Hamas'ı hedef alması gerekirken çocukları, kadınları ve yaşlıları, cami ve kiliseleri, okul ve hastaneleri, bölgenin altyapısını, enerji ve yaşamsal alanların tümünü vurarak Gazze'yi yerle bir etmeye çalıştığını gözlemliyoruz.
Artık İsrail, Gazze Şeridi'ni orada yaşayan insanlar için 'dünyanın en tehlikeli bölgesi' yaptı. Ölüm ve yıkımı daha önce hiç görülmemiş boyutlara taşıdı.
Yaptığı bu eylemler de tarih sayfalarında daha şimdiden yerini aldı.
Ancak Yehovanın kehanetini gerçekleştirme düşüncesi ve Büyük İsrail Projesi kapsamında genişlemek ve büyümek hedefiyle Gazze'de yaşanan cürümlere sebep olan İsrail'deki karar verici Siyonistler iyi bilmeliler ki, dünyanın her tarafında antisemitizmi giderek daha da körüklemektedirler. Tarihin, insanlığın ve hatta Yahudilerin önemli bir kesiminde bile aktif soykırımcı olarak görülerek, nefreti üzerlerine çekmektedirler.
Bir de sivillerin korunmasına ilişkin 1949 Cenevre Sözleşmesine göre hiç kimse işlemediği bir suçtan dolayı cezalandırılamaz. Oysa İsrail, Gazze ablukası ile sivil unsurların hayatlarına kastetmekte, temel gereksinimlerinin kısıtlanmasına yol açarak uluslararası hukuku çiğnemekte, hülasa olarak Cenevre Sözleşmesine göre suç işlemektedir.
Dr. Güngör Gökdağ