FEVERAN EDİYOR KENT ORMANI



Feveran ediyor Hürriyet Mahallesi TOKİ evleri bölgesindeki Kent Ormanı… Yakarışını duyuyorsunuz yeşilin ve o toprağın sakinlerinin, insandan gayrı.Üstün canlı insanoğlunun kendisine bahşedilen yaşam kaynağı oksijene, suya,havaya düşmanlığının sebebini soruyor Kent Ormanı.Hiç bir sanatçının resmedemediği bu muhteşem yaradılışın renkleri; plastik,kağıt-karton,cam atıkların, sanki özenerek ve bilerek atılmış gibi duran fütursuz hareketin altından, yaşam kaynağı güneşini arıyor.Güneşi bile sıvadılar bacaların,anızların terörist katranıyla… Söylenecek söz kalmadı mı artık bundan öte?

Şartların dengesini bozduğu insanoğlu, psikologların bile çare bulamadığı dengesizliğini, huzurun ellerine teslim etti Kent Ormanı’nda akıllıca kendine münhasır. İlk tedavi merkezinin doğanın aslı olabileceği düşündü. Düzenledi kent ormanını, yaşam standartlarının kalitesini en ekonomik şekilde artırmak için bu alanları inşa etmeye başladı. Yeşilin hakim olduğu, bereketin timsali ormanı dinlence yerine dönüştürdü. Çimde oturursam nemden hasta olurum dedi; korudu bir taraflarını doğal olarak, kütük kamelyalar yaptı bu sebepten.Doğayı üzmeden, kendinden olan ömrünü doldurmuş ağaçlardan.Aslından uzaklaştırmamak için sözüm ona…

Diğer canlıların yaşamlarını gözlemlemek huzur veriyordu insanoğluna. Kuşları izlemek gibi… Kuş gözlem evi yaptı yine kütükten… Ekonomik şartların kendisini boğan, zaman zaman çıkılamaz hale gelen hallerinden, bir süre de olsa sıyrılmak, insanoğlunu mutlu ediyordu.Savaşmak için bu olumsuz şartlarla, enerji depoluyordu burada kendine.

Yine hep kendine çalıştı işin aslı. Takdir etmek lâzım. İlk başlarda kendi dışında doğayı da düşünüyormuş görünüyordu. Doğanın kabul edemeyeceği hiçbir malzemeyi kullanmamaya çalışıyordu yapılandırırken bakir doğayı kendince. Oysa kütük evlerin tepesine kondurduğu çatı, petrol atıklarından yapılmış atmosfere zarar sunni malzemeydi. Olsun, pek dikkat çekmiyordu aslında. Diğer insanlar ne der, nasıl görür, o mühimdi. Onun için kullandığı malzemenin ömrünün uzun olması da önemliydi ayrıca. Yağmur görecek, kar görecekti çabuk bozulacaktı haklıydı! Toprak kiremit mi kaldı canım… Mühendislik harikası da olamazdı bu doğanın içine, ama atıklardan yapılmış çatı malzemesinin ısı değişimleri ile havaya zarar verebileceğini unuttu yine insanoğlu.

-İyi niyetli yapılmış bir çalışma, kimse bir şey söyleyemez, art niyet aramak çok kırıcı olur.O halde uyarsalardı canım…Ama işin aslı; o toprak kiremitler rüzgarı bol olan bu bölge de çabuk dağılmaz mıydı? Birinin başına gelip ölümcül neticelerde doğurabilir di ayrıca, maazallah… Bu malzemeyi sağlam kullanacak evlâdiyelik hale getirecek ustalar da kalmamıştı üstelik.

Size bir sır vereyim mi? : - Kamelyalardan birinin hammaddesi atık olan malzemelerden yapılmış çatısı uçmuştu geçen bahar sezonunda ki büyük fırtınada. Hala çatısı yok. Anladığım kadarı ile doğa kendinden olmayana zarar vermeye başlamış. Tıpkı insanoğlunun kendinden olmayana verdiği zarar gibi. Doğa, insanla yaşaya yaşaya mutasyona uğramış olsa gerek. Tıpkı ona benzemeye başladı. Öfkeli, kinli, dişe diş pençe penç.

Biri insanoğlunu uyarsın!

Doğa böyle kalmayacak, gitgide tıpkı bize benzemeye başladı.

Kısık sesle konuşuyorum. Çünkü doğa duyarsa kestiremiyorum bile ne yapabileceğini. Dedim ya bize çok benzemeye başladı. Getirsenize gözünüzün önüne insanın neler yaptığını. Yapabileceklerini hayal edin bir de…

Yaratıcı olun canım…

Kendine yaptığı ağaç kamelyayı yakıp, odunundan elde ettiği kömürle ızgara yapmış, aldığı alkolle kendinden geçip oturduğu ağaç masayı da yakmış insanoğlundan bahsediyorum. Kuşları gözetlemek için yaptığı kulenin de taban döşemelerini söküp yine yemek içmek için bilinçliyken yakmış hem de o ağaç döşemeleri. Çöpünü de yeşilin böğrüne fırlatıp atmış; Teneke bira şişesini, plastik meşrubat şişesini, kağıdını - kartonunu, poşetini, hatta çekirdek kabuklarını. Neyse ki onları doğa gübre olarak diğer canlılara bereket olsun diye geri dönüşümde kullanabiliyor. Dedim ya burada da insanoğluna çok benziyor doğa. Karnındaki diğer canlılara besin olarak dönüştürebiliyor çekirdek kabuklarını.

Fakat;

İnsanoğlunun icat ettiği camı doğa, dört bin (4000) yılda ancak hazmedebiliyor.

Yine insanoğlunun; hatta doğanın kendi attığından, fosil atığından icat ettiği o petrolden ürettiği plastik var ya; o, doğanın midesinde bin (1000) yılda hazmoluyor.

Ağzımızda gevşediğimiz çiklet? Beş(5) yılını alıyor doğanın midesinin.

Bira kutusu on ilâ yüz (10-1000) yıl…

Sigara filtresi bile iki (2) yılını alıyor doğanın. Bütün bunların yanında, bu süreler zarfında doğanın koynunda beslediği evlâtlarının, diğer canlıların uğradığı zararları ve yok oluşlarını söylemiyorum bile… Ayaklarına takılan poşetler yüzünden uçarken zorlanan kuşlar mı dersiniz, deliğinden yüzeye çıkmak için tünelinin ucunu tenekenin kapattığı kör yılandan mı bahsedeyim?

Ne söyleyeyim artık size?

Bir ton kullanılmış kağıt = 16 adet çam ağacının kesilmesi, ayrıca bir ton gazete kağıdı da = 8 adet çam ağacı, demek.

Yüz bin aile gereksiz yazışmayı durdurursa, Yüz elli bin ağaç kesilmekten kurtulacak.

Plâstik ambalajlar ikincil ürün üretiminde hammadde olarak kullanılırsa, yeni üretime kıyasla %95 enerji tasarrufu sağlanacak.

Kısacası Geri kazanımla:

DOĞAL KAYNAKLARIMIZ KORUNUR,

ENERJİ TASARRUFU SAĞLANIR,

EKONOMİYE DESTEK SAĞLANIR,

ÇÖPLÜĞE GİDEN ATIK MİKTARI AZALIR VE GELECEĞE YATIRIM YAPILIR.

TABİİ BU SAYEDE DE YAPICI OLUNUR, ÖMRE ÖMÜR KATILIR “DİĞER CANLILARLA BERABER!”