DÜRÜSTLÜK ARANIYOR!



İnsan dünyaya gelir, gelişir ve ölür. Yaptıkları, yaşadıkları ve söyledikleri ona bir şeyler kazandırır veya kaybettirir. İnsanı dünyaya geldiği an 1 rakamı ile ifade edersek değerli bir varlık olarak dünyaya gelen insan yaptıkları yaşadıkları ve söyledikleri ile 1’in soluna veya sağına rakamlar yerleştirerek değerine değer katmaya veya aynı değerle yaşamaya devam edecektir. Bilindiği gibi sıfır değersiz bir rakamdır 1’in soluna gelirse hiçbir anlam ifade etmez fakat sağına gelen her rakam 1’in değerini arttırır. Sanırım herkesin gayesi değer kazanmaktır. Kimse kaybetmeyi sevmez. Siz ne düşünürsünüz bilmem ama bence kazancı belirleyen dürüstlüktür. Dürüstler eninde sonunda mutlaka kazanır. İnsan ya dürüst olur değer kazanır her bir değeri sürekli 1’in sağına koyarak çoğaltır ya da dürüstlüğe aykırı davranır 1’in önüne sıfır rakamlarını koyarak yerinde saymaya devam eder. Hayat bu değil mi?

Dürüstlüğün en büyük göstergeleri samimiyet ve içtenliktir. İçtenlikte yalan veya yanlış konuşmaktansa doğru zamanda doğruları saklamadan ifade etmek, kısacası her türlü yanlıştan uzak olmaktır. İnsanlar neden birbirine karşı samimi davranamıyor? Biri birine iltifat edecekken acaba etraftakiler ne anlar nereye çekerler diye düşünmese olmaz mı? Birisi bir zorluğu aşınca veya bir işi başarınca tebrik etmek neden zor gelir? Veya neden birilerinin başarıları hep küçümsenirken birilerinin en basit özellikleri dev aynasında gösterilir? Neden kısa vadede marjinal zevkler veya küçücük bir avantaj için koskoca bir ömrü heba eder insanlar. Hepimiz yaşıyoruz bunları, soruların cevabını da hepimiz iyi biliyoruz ama yanlışı gör göre, bile bile, yoksayarak yaşayan bir toplum haline geldik.

Neden bir alış verişte bir ürünün fiyat etiketi 50 TL iken asla 45 TL’ye düşemez. Veya başka bir alışverişte aynı kalite ürünün etiketi neden 100 TL oluverir ve neden pazarlıkla 50 TL’ye kadar düşüverir.

Yazılarımda kendi hayatımdan kesitlere yer vermeden yapamıyorum. İş aradığım zamanlarda bir işyerine personel alındığını duydum. Tamda benim alanım dedim. Neşeyle giydim takımlarımı, ayakkabılarımı da boyadım, saçımı da taradım bir güzel, koşar adım gittim müdürün yanına. Müdür bana aynen şöyle dedi. “Bizde emir eriyiz gönderiyorlar birisini çalıştırıyoruz. Hayır deme şansımız yok. Keşke senin gibi cw si iyi bir delikanlı gelse, ne yazık ki benim alma şansım yok” dedi. Bende el öpmeyle dudak aşınmaz dedim gönderenin yanına gittim. Tamam, işini hallettim yarın git oraya işlemlerini yap dedi. Sonraki gün bir haber aldım ki oraya başkasını almışlar. Beni gönderenin yanına gittim il dışında dediler. O kadar dürüst insanlarmış ki hayran kaldım. Ömrümün sonuna kadar unutmam, bilinir.

Yine bir fabrikaya personel alımını duydum başvuru yaptım. Personel müdürümüdür nedir şık ve pahalı takım elbiseli, havası o biçim bir ağabey : “kardeş sen ne mezunusun” dedi. Yüksek okul dedim, 4 yıllık bir bölüm de açık öğretim fakültesinden okuyordum onu da söyledim. Bana dediği şu müdür beyin : “Keşke 4 yıllık mezun olsaydın. Formu boşuna doldurma. Bize 2 yıllık lazım değil” dedi. Senmisin öyle diyen, hemen aradım 4 yıllık mezun bir arkadaşımı. Atla gel buraya sana iş buldum dedim. Arkadaş geldi girdi müdürün odasına, bende kapıdan dinliyorum. Ona söylediği şeyde aynen şu : “Kardeş keşke 2 yıllık veya meslek lisesi mezunu olsaydın bize hem teknik hem de eli iş tutan adam lazım 4 yıllık personel ihtiyacımız yok” dedi. O an her zamanki gibi sinirden kalbim yerinden fırlayacaktı. Dalacaktım içeri sonrası malum. Ama sabır dedim bu dürüst bey efendiyi de Allah’a havale ettim. Hiç unutmam kendisini. O kadar mükemmel insanlar ki herkes saf bunlar zeki.

Alım güçleri, arabaları, evleri etraflarındaki yalakaları ve makamlar şımartmış adamları nereden geldiklerini unutmuşlar. Belki de şu yazdıklarımı okuyup kendilerini hemen anlayıp bozulmuşlardır bile. Çünkü bu insanlar hiç yabancı değiller, aramızdalar. Bu konuda başımdan geçen o kadar çok anı var ki. Benim tek istediğim dürüst davranılması. İlk başvurudaki müdür bey gibi arkadaşım biz torpille adam alıyoruz kusura bakma kendini de kafanı da boşuna yorma adamını bul öyle gel, veya girecek kişi zaten belli deseler doğruyu söyleseler inanın çok mutlu olurdum.

Moral bozucu anılarımı bir kenara bırakıp konuma dönüyorum.

Neden olayları güzelce aktarmak varken abartarak anlatır çıkarına göre şişirir insan. Peki, gerçek ortaya çıktığında tokat gibi yüzüne vuran nasıl bir insan? Dostane bir yaklaşımla eksiklerini söyleyip destek olmak yerine, sen hata yaparken olur böyle şeyler diyerek aslında içinden kıs kıs gülen sonra farklı bir ortamda yapamadıklarınla dalga geçen sana kıyasla kendi artılarını anlatan nasıl bir insan. Veya sen gece gündüz ders çalışıyorsun, sınavlara hazırlanıyorsun. Birileri senin maddi manevi bedenen ve ruhen yorularak hazırlandığın yere kestirmeden ulaşırsa ne hissedersin. O kişiyi kestirmeden oraya ulaştıranlara ne demeli. Sapa sağlam birisi engelli vatandaşların avantajlarından faydalanmak için sakat raporu çıkarma çabası içerisindeyse kimi suçlamak lazım? İşsizliğimi iş vermeyeni mi, kolaycılığı öğreten sistemi mi? Birde o rapor çıkıverirse. O kişiye o noktada kazandıkları dünyada ve ahrette ne kadar fayda sağlar.

Neden birileri bir işi 5 kuruşa yaparken tamamen aynı işi başka birisi 3 kuruşa da yapabiliyor. Neden birisi sıfır kilometre araca binerken onunla aynı işi yapan başkası ayağına aldığı pabucun taksitlerini zor ödüyor. Eminim şuan olur mu öyle şey diyenler vardır aranızda. İnanın aynen anlattığım gibi oluyor. Tüm gelirini hiç elini süremeden olduğu gibi taksit karta yatıranlar var. Sizce yalan söyleyen kötü de yanlış bilgi veren dürüst mü? Yüksek makamlarda bir yerde tanıdığı olan veya o makamlarla bağlantıları olanlar rahatken kimsesiz neden hepten sahipsiz kalır? İşçisine adil maaş vermeyen aynı işi Ahmet’e 5 liraya Mehmet’e 1 liraya yaptıran patron veya kurum amiri ne kadar dürüsttür sizce? Doğru olan ne ? Bu kandırmaca da kazanan kim? kaybeden kim? zeki veya aptal olan kim? Dürüstlük nerde? İnsanlık nerde? Bu durumda koy 1’in önüne sıfırları. Olsun ∞…00000000000001 saysın yerinde! Birde bu şekilde ölsün olsun koca bir sıfır Ahret’ini Allah bilir.

İnsanlar masumiyetlerini neden gizlerler? Neden sürekli sert bakarlar var? Neden sürekli gülenler var? Neden olduklarından farklı görünmeye çalışırlar? Kalp kırmadan konuşmak çok mu zor? Sert sert değil de sıcacık bakmak bir şey mi kaybettirir insana? Yüzündeki yapmacık gülümseyişin veya asabi ifadenin altındaki kendine özgü egosunun ortaya çıkmasından mı korkar. Bilen varsa söylesin de öğrenelim Allah aşkına!

Üzgün olduğunuz halde neşeli gözükmek zorunda kaldınız mı hiç? Eminim kendi üzüntünüzle başkalarını üzememek için bu durumu yaşamışsınızdır. Bakın bu başka bir şey fedakârlıktır sevgidir insani ve vicdani duyguların ürünüdür. Dürüstlüğün ana kriterlerindendir. Mutluluktan ayaklarınız yerden kesilmek üzereyken birden arkadaşınızın bir sebepten dolayı yaşadığı büyük üzüntüsünü öğrenince hemen o içinizdeki neşeyi bastırıp sizde aynı kederi içinizde hissetmişsinizdir mutlaka. İşte bu davranışlar da 1 rakamının yanına eklenecek sıfırlar demektir. Bu sıfır başka sıfır. Rakamsal artı gözükmez ama manevi artıları paha biçilemez. Değerinize değer katar insani yönünüzün zenginliğini gösterir. Hayatın güzelliklerini ve hüzünlerini paylaşmak, beraber üzülmek, beraber gülmek değer katar insana ve hayata. 1’in yanına sıfırlar peş peşe geliverir 1000000000000…..∞ bu değer uzanır gider sonsuzluğa.

Konuyu daha fazla uzatıp boş laflarla süslemeye gerek yok. Dürüstlük öyle bir şeydir ki bu davranış hem yapana hem de karşısındakine müthiş bir manevi mutluluk yaşatır. Başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaz insan. Kısacası lütfen bir birimize karşı daha dürüst olalım, birlikte kaybetmeyi değil birlikte kazanmayı hedefleyelim hep.