Birbirimizi sevmek zorundayız. Çünkü bunu bizden Allah ve Resulü istiyor. Peygamberimiz’in “Kardeş olun” çağrısına kulak verip aramızdaki ihtilafları kavga vesilesi yapmayarak asgari müştereklerde bir araya gelebiliriz.
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyorlar: “Birbirinizin kusurlarını araştırmayın, hasetleşmeyin, birbirinize düşmanlık beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona (ihânet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez. Kişiye şer olarak, müslüman kardeşini küçümseyip hakaret etmesi yeterlidir. Her müslümanın malı, kanı ve ırzı diğer müslümana haramdır. Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalblerinize ve amellerinize bakar.” (Buhari, Nikah 45; Müslim, Birr 28-34)
Müslümanların en büyük imtihanları, birbirleriyle olan imtihanları olmuştur. Dışa karşı imtihanlarda müslümanlar hep, himmetlerini bir noktaya yöneltmenin verdiği bereket sırrıyla başarılı olmuşlardır. Oysaki içe gelince, şeytanın zehirli oklarını görememişizdir hep. Tıpkı, Allah Rasulü’nün Tebuk seferinden dönüşte, “Şimdi küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” sözünde ifade ettiği gibi. Dışa karşı savaşta imanınız sizi savaşa götürecek güçte ise siz savaşta gücünüzle, imanınızla gayret eder ve toplum psikolojisinin ve şehadet müjdesinin sihirli ikliminde bu zorlu moratonu geçiverebilirsiniz kolayca. Oysaki gerçek çatışma, arenalara taş çıkarırcasına içte yaşanmaktadır. Nefis, Yusuf suresinde ne güzel anlatılır!: “Nefis, devamlı (kesiksiz) kötülüğü emretmektedir”. (Yusuf, 12/53) Ayette geçen “Emmâre” kelimesi, hiç aralıksız, büyük bir istek ve performansla, şartlandırırcasına, sonuna kadar azimle kötülüğü emreder, demektir. Adeta sürekli akan elektrik akımı gibi. Eğer biz bu akım karşısında, doğru bir akım oluşturamazsak, nefis, boşluk affetmediğinden bizde çokca bulunan boşluklardan giriyor içimize. İnsan durduğu anda sadece durmuş olmaz, o artık gerilemeye başlamıştır.
BİRBİRİNİZİN KUSURLARINI ARAŞTIRMAYIN
Hadiste sıra halinde peşi peşine kardeşliğe zarar verebilecek noktalara işaret çekiliyor. Hadiste ifade edilenleri sırasıyla ele alacak olursak, büyük kavgaların başlangıçlarına baktığımızda, herhangi bir meselede, zan yoluyla beyan edilen fikirler gelir. Tabii ki su-i zan. Hüsn-ü zan ise her zaman kârlıdır. Doğru çıksa isabet eder. Yanlış çıksa kaybetmemiş, gıybet etmemiş ve önemli bir kavgayı önlemiş olur. İnsanları en çok rahatsız eden bir şey de insanların özel hallerini araştırmaktır. Oraya buraya kulaklar yerleştirip, onu bunu dinlemek bir hastalıktır. İnsanlar bu zaafın çekirdeklerini bünyelerinde taşırlar. Oysaki bu, ahlaki olmadığı gibi insanların birbiriyle olan münasebetlerini bozmada da birebirdir. Dünyada başkalarını dinleme bir insan hakkı ihlalidir aynı zamanda. Fert planından devletler planına kadar tecessüs/casusluk yani insanların halini araştırma, çirkin ve zararlı bir illettir.
HEPİMİZ KARDEŞİZ
Mümin, mümini sevmek zorundadır. Belki beğenmeyebiliriz, yanlış tavırları olabilir ama mümini sevmek Allah’ın ve Peygamberin emridir. Yanlışlıkları olsa da mümin kardeşimize sırt çeviremeyiz. Ona sahip çıkmak bir şekilde kucaklamak zorundayız. Allah Resulü, bizlere emrediyor, kardeş olun ey Allah’ın kulları. Evet, bu bir emirdir ve emri veren de sıradan bir insan değil, Allah’ın vazifeli Resulü, Efendimizdir. Günümüzde, gerek ülkemizdeki gerekse diğer ülke müslümanlarına izafe edilen yanlışlıklar, bizim onlara olan bakışımızı sorgulamaktadır. Yanlışlıklar, hatalar eğer hata ise o hataları onlar mümin diye savunmak herhalde hataya hata eklemek olur. O hatalardan dolayı da mümini inançsız saymak veya imana ve İslam’a zarar verecek sözler söylemek, gerçek İslam’ın güzelliklerini görememek, görmede gecikmek ise ilk elden kayıplarımızdır.
BİR SORU-BİR CEVAP
Yaşlanmaktan korkuyorum, ne yapmalıyım?
Hepimiz zaman zaman geleceğimiz, sağlığımız, yaşlılığımız ve ölümümüzle ilgili düşüncelere dalıp belirli ölçülerde endişeler yaşarız. Bu, bir dereceye kadar normaldir. Ancak bu endişelerin karamsarlık, panik atak şeklinde karşımıza çıkıp hayatımızı etkileyen psikolojik bir rahatsızlık haline dönüşmesine izin vermemeliyiz. Aksi takdirde bu durumda bir teşhisle uzman yardımı gerekebilir...
Aslında meseleyi sebepler planında ele alacak olursak, yaşlanmaktan endişe etmemeliyiz. Ama henüz yaşlanmadan bizi ölüme götürecek suiistimal, kuralsız yaşam, hızlı hayat, hastalık vb. durumlara karşı uyanık olmalıyız. Mümkün mertebe geç yaşlanıp, sağlıklı ve uzun bir yaşlılık geçirmek için henüz gençliğimizde tedbirlerimizi alıp, yeme-içme, stres, sigara-alkol, tıbbi periyodik kontroller, uyku düzeni, vitaminler vs. vs. konularına azami dikkat gösterebiliriz...
KORKUNUN FAYDASI YOK
Şunu unutmayın: “Güneşi göremedim diye sürekli ağlayanlar yıldızları da fark edemezler”... Biraz değiştirecek olursak; sabah güneş doğar, eğer siz, “Bu güneş akşam batacak.. tüh, vah!” diye akşama dek odanıza kapanır ağlarsanız güneşten istifade edemez, üstelik ay ve yıldızların da ışıltısını kaçırırsınız...
Korkunun ecele dahi faydası olmadığına göre ihtiyarlığa hiç faydası olmaz. O halde madem gençlik gidecek, âh ile vâh ile, suiistimal ve korku ile değil en iyi şekilde değerlendirerek geçmeli... Her yaşın ve her çağın kendine has ayrı bir güzelliği var... Doyasıya, dolu dolu ve meyvedar bir şekilde yaşamalı, kısacası neciyiz, nereden geldik ve nereye gidiyoruz’un bilincinde olmalıyız....
BİR DUA
Verdiğin nimetler için
Ey Alemlerin Rabbi! Orucumla, açlığım ve susuzluğumla acizliğimi bildiriyorum. Sahurdaki manevi zevkimle, oruçtaki şevkimle, iftar vaktindeki neşemle, göklere ve yere, insanlara ve meleklere ilan ediyorum: “Beni âlemlerin Rabbinden başka hiç kimse doyuramaz.” Verdiğin nimetler için sonsuz teşekkürler.
HİS DÜNYASI
Müslüman
Yeşil tarlalarda buğday yükseliyordu
Ayak bileklerine kadar.
İştirak ediyordu hale kendiliğinden
Tespihimde yeşil taşlar.
Uzandık koyu gölgelerle kenarına
Saadet ve şükürle parlayan anın
Büyük ve mavi bir su gibi
Karşımızda genişleyen havanın.
Vardı ki memnun oluyorduk,
Kalbe âşina bir şekil.
Daha derinden ve uzak,
Vakit ve sevda değil.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
REHBER İNSAN
İnsanların dertleriyle ilgilenirdi
Peygamberimiz (sas), ashabının dertleriyle ilgilenir, onlardan yakın ilgisini esirgemezdi. Peygamberimiz, genel meselelerin yanında detayları da ihmal etmemiş ve insanların en küçük dertleriyle bile ilgilenmiştir. O, yardım ederken bile muhatabını rencide edecek, üzecek ve minnet altında bırakacak en küçük bir tavırda bulunmamıştır.
İnsanların işlerine özen göstermeyenleri ciddi bir şekilde uyaran Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim bir Müslüman’ın dünyadaki sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalmış birine kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir Müslüman’ın kusurunu gizlerse, Allah da onun dünya ve ahiretteki kusurlarını örter. Kul, din kardeşine yardımcı olduğu müddetçe Allah da ona yardımcı olmaya devam eder.”
ÖRNEK HAYATLAR
Bir tas yoğurdun hikâyesi
Osmanlı Devleti döneminde her paşa ve padişah için, memleketinde herkesin istifadesine açık bir hayır kurumu yapıp ahirete öyle gitme, en büyük ideal idi. Bu sebeple, fethedilen yerlerde her biri bir cami, bir külliye veya bir hastane yapıp gitti. Ecdâdımız, kendi devirlerinin kültürünün gerektirdiği müesseseleri kurdular. İnsan nerde neyi tahsil ederse etsin ama Rabbiyle her zaman irtibatlı olsun diye camisiz yer bırakmadılar.
İşte bu düşünce Kanunî’ye de Süleymaniye Camiini yaptırdı. Ancak o, yaptıracağı eserin yalnız kendi defterine kaydolmasını arzu ediyor ve Rabbi’ne böyle bir armağan takdim etmek istiyordu. Onun için, ustalara sıkı sıkıya tenbihatta bulunuyor ve “Kimseden yardım kabul etmeyin” diyordu.
Cami duvarları her gün yükseledursun, karşıdan bu camii mahzun mahzun seyreden bir nine vardı. İnekleriyle başbaşa, onların sütüyle geçinen bu yaşlı kadın, inkisar içinde kendi kendine, “Ey Allah’ım, Kanunî’ye servet verdin, malk-mülk verdin, Senin uğrunda bir cami yaptırıyor. Bu fakir kuluna bir şey vermedin; ne yapayım da, ben de Senin rızanı kazanayım. Benim elimden böyle işler gelmez. Elimden gelen, ustalara bir tas yoğurt ikram etmektir.” der ve ustalara müracaat eder. Onlar, padişahın izni olmadığını söylerlerse de, kadının ısrarına dayanamayıp, yoğurdu alıp yerler.
Büyük hükümdar, o gece rüyada, yaptığı işin mizanda tartıldığını görür. Terazinin bir kefesine Süleymaniye Camii, diğerine ise bir tas yoğurt konulmuş ve yoğurt, camiden ağır basmıştır. Sabah olur; Kanunî, ayakları titreye titreye ustaların yanına gelir: “Ne yaptınız, kimden ne aldınız?” diye sorar. “Yaşlı bir nine geldi; çok ısrar etti; yalvarıp yakarmalarına dayanamadık ve bir tas yoğurt aldık.” derler. İşte, Süleymaniye’ye ağır basan yaşlı kadının o bir tas yoğurdudur. Kanunî, gördüğü rüyayı oradakilere nakleder.
ALTIN ÖĞÜTLER
Doğruluktan ve doğrulardan ayrılma
Peygamber Efendimiz’in halifelerinden, adaletiyle ün salmış Halife Hz. Ömer şöyle buyuruyor:
Sana kötülük yapan kimseyi ona iyilik yaparak cezâlandır. Hakîkatı anlayana kadar din kardeşinin davranışını iyiye yor. Sırrını gizleyen murâdına erer. Seni ölüme götürse de doğruluktan ayrılma. Seni ilgilendirmeyen işe karışma. Güvenmediğin dostlarından sakın. Güvenilir kimse de Allah'tan korkandır. Mezarlıklarda derin saygı içinde ol. Günah işlemek istersen sonunu düşün.
HADİS BAHÇESİ
Hem dış, hem de iç temizliğine dikkat et!
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdülillah duası mizanı, subhanallah ve elhamdülillah sözleri ise yer ile gökler arasını sevap ile doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyadır.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
1. Sabır, bir müminin enerji ve ışık kaynağıdır.
2. Başarıya ulaşmak için sabır şarttır.
3. Abdest, Allah’ı anma, namaz, sadaka, Kur’an; bir müminin hayatındaki en önemli vazgeçilmezlerindendir.
4. Dinimiz temizliğe çok önem verir. Mümin, hem dış hem de iç temizliğine dikkat etmeli.
BİR NÜKTE
Rahat ve rehavete kapılma!
Akıcılığını kaybedip hareketsiz kalan suların, kokuşup bozulduğu gibi, kendini rehavete terk eden tembel kimselerin de çürüyüp zâyi olması muhakkaktır. İnsanda, kendini tamamen dünyaya salıp rahat etme arzusu, ilk ölüm alarmı ve işaretidir. Ancak; fert, hissiyatıyla felç olmuşsa, ne bu alarmı duyacak ne de bu işaretten bir şey anlayacaktır. Tabiî, dostların îkaz ve uyarılarından da...
BİR HATIRLATMA
Kız çocuğu sahibi olmak utanç vesilesi mi?
Maalesef günümüzde pek çok yerde çocuklar arasında kız-erkek ayırımı yapılıyor. Kız evlâdı, ya evlâttan sayılmıyor veya “Nasıl olsa gidicidir” diye erkek evlâdı gibi eğitim ve öğretimine önem verilmiyor.
İslâm öncesi Arap toplumunda, bir babanın kız çocuğu olması, onun için çok büyük bir ayıp ve utanç verici bir durumdu. Kız çocuklarını evlât saymamanın ötesinde insandan bile kabul etmezler, bir an önce vücudunu ortadan kaldırmak için bazı babalar, kız çocuklarını canlı canlı toprağa gömme gibi bir vahşeti gözlerini kırpmadan işlerlerdi. Bu toplumdaki bir babaya, “Kız çocuğun oldu” diye bir haberin gelmesi onun yıkılması için yeterdi. Çünkü onun için bundan büyük bir musibet olamazdı.
KIZLAR BABASI!
Dört kız babası olan, mübarek nesli “ehl-i beyt”, kızı Hz. Fâtıma’dan devam eden ve kendisini “Kızlar babası” olarak tanıtan Peygamberimiz, bu inancı bizzat kendi hayatıyla yıkmış, “Allah’tan korkun, çocuklarınız arasında eşit davranın” buyurarak Müslümanların da dikkatini çekmişti.
Evlatlar arasında kız-erkek ayırımı yapmayı dinimiz yasaklamıştır. Kız çocuğu sahibi olmak asla utanılacak bir durum değildir. Az önce de ifade ettiğimiz gibi Peygamberimiz’in soyu kızından devam etmiştir. Erkek çocuğu gibi, kız çocuğu da Allah'ın insanlara lütuf olarak verdiği bir nimetidir. İnsanın sorumluluğu ise, Allah’ın nimetine karşı nankörlük etmeden en güzel şekilde şükredebilmek ve kız olsun erkek olsun çocuklarını vatana, millete hayırlı bir evlat olarak yetiştirmektir.