7 Şubat 2014
Bartın Cuma Hutbesi
Aziz Kardeşlerim,
Bartın Cuma Hutbesi
Aziz Kardeşlerim,
Sahabeden Temîm ed-Dârî anlatıyor: Bir gün Allah Resulü (sas), ashabına hitap ederken, üç kez tekrar ederek şöyle seslendi: “Din samimi olmaktır. Din samimi olmaktır. Din samimi olmaktır.” Sahabeden bazıları: “Din kime karşı samimi olmaktır ya Rasûlallah?” diye sordular. Sevgili Peygamberimiz (sas): “Allah’a karşı, Kitabına karşı, Peygamberine karşı, Müslümanların meşru idarecilerine karşı ve bütün Müslümanlara karşı samimi olmaktır.” diye cevap verdi.
Aziz Kardeşlerim,
İslâm’ın özü olarak kabul edilen dört hadisten biri olan bu kutlu ifadeye göre; Din-i Mübin-i İslâm’ı kabul eden her insan Allah’a iman ve kulluk, Kur’an’a tabi olma, Hz. Peygamberi (sas) örnek alma, yöneticilere karşı hakkı söyleme ve toplumsal görevlerini yerine getirme, sınıf ve statü farkı gözetmeksizin bütün Müslümanların ve hatta bütün insanların haklarına riayet etme gibi konularda ciddi bir samimiyet sınavına tabi tutulmuş demektir.
Buna göre ihlas ve samimiyet, dinin özü, dindarlığın hülasasıdır.
İhlas ve samimiyet, inancın, kulluğun ve itaatin sadece ve sadece âlemlerin Rabbi olan Allah’a özgü kılınmasıdır.
İhlas ve samimiyet, bütün ibadetlerin, her türlü riya, gösteriş ve çıkar kaygılarından arındırılıp sadece Allah rızası için yapılmasıdır.
İhlas, Yaratıcısına gizli-açık hiçbir şeyi ortak koşmayan samimi imandır. İhlas, dünyevi bir çıkar beklemeden sırf Allah rızası için yapılan kulluktur. İhlas, Allah’a karşı olduğu gibi insanlara, canlı-cansız bütün varlıklara karşı gösterilen samimiyettir. İhlas, nifak ve iki yüzlülükten uzak bir kalp safiyetidir. İhlas, Allah rızasına göre hareket eden akıl ve kalbin karşılıksız garazsız amelidir. İhlas, Hz. Mevlana’nın ifadesiyle olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmaktır.
Aziz Kardeşlerim,
İhlas olmazsa, ruhumuzun miracına sebep olması gereken namazlarımız, bizleri kötülüklerden alıkoyamaz. İhlas olmazsa oruçlarımız, artık bizim için bir kalkan değil, sadece açlık ve susuzluktan ibaret kalır. İhlas olmazsa kurbanlarımız Rabbimize kurbiyete vesile olamaz, elimizde kalan sadece onların etleri ve kanları olur. İhlasın yerini gösteriş, samimiyetin yerini riya almışsa, sağ elimizin verdiğini sol elimizin bilmemesi gereken fedakârlıklarımızı herkes biliyorsa, o vakit sadakalarımız Rabbimize sadakatimizi ifade etmekten çok uzakta demektir. Gösteriş malzemesi yapılan sadakalar ömrümüze bereket getirmekten ziyade bizi çoraklaştırır.
Riya ile safiyetini kaybeden ameller, Rabbimizin katında, üzerinde az bir toprak bulunan ve şiddetli yağmura maruz kalınca çıplak hale gelen kayaya benzer.
Aziz Kardeşlerim,
İhlas ve samimiyet, sadece inanç ve ibadetlerimizde değil, insanlarla olan ilişkilerimizde de son derece önemlidir. Müslümanın Müslümana karşı samimi, içten ve gönülden davranması da dinin önemli bir ilkesidir. Zira müminin en önemli vasfı olan güvenilirlik ancak içten ve samimi davranışlarla sağlanabilir. Aile ve akraba ortamında, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinde, iş ve ticaret hayatında, kısacası hayatın her alanında insanlara karşı içten ve samimi davranmak en büyük ahlâkî erdemlerdendir. Bu erdemi kazanmanın en kısa yolu da her işimizde Allah rızasını ön plânda tutmak ve O’nun her an bizi görüp gözettiğini aklımızdan çıkarmamaktır. İnsanları değerlendirmemizde ve eşyaya bakışımızda bu yaklaşım esas olursa dünyevi çıkar ve hırsların körüklediği pek çok olumsuzluk kolayca bertaraf edilebilir.
Aziz Kardeşlerim,
Halis ameller, riya ile gösteriş arzusu ile “desinler diye” yapılarak kirletildiğinde anlamını kaybeder. Samimiyet olmadan değerler, değerini yitirir. “Cömert” desinler diye infakta bulunan, “âlim” desinler diye ilim tahsil eden, “kahraman” desinler diye savaşan kimsenin çabasının Allah nezdine hiçbir kıymeti yoktur. Hatta bu kimseler, sahte niyetlerle yapılan sahte amellerinden ötürü ahirette hüsrana uğrayacaklardır. Çünkü ihlası, samimiyeti bilmeyene insanlar “âlim” dese de hakiki cahil odur. Gönlünü Rabbinin rızasıyla zenginleştirmeyenin adı “zengin” olsa da hakikatte o, insanların en yoksuludur. Samimiyetsiz secdelerle âbid, dünyaya gönül bağlayarak zâhid, dünyalık için hicret ederek muhacir olunmaz. Gerçek muhacir dünyalıklara dair gönlündeki her şeyi terk ederek “ihlas”a hicret edendir. Uzaklarda bir yerlerde boynu bükük bir halde ihlas bizi bekliyor. Riyadan, kibirden, iki yüzlülükten uzaklaşıp samimiyetin kapısını ne zaman çalacağız? Kulluk gösterilerinden, gösteriş bağımlılığından, iyilikleri pazarlarda satmaktan uzaklaşıp ihlas, samimiyet ve takvanın gönlünü ne zaman alacağız. Sahi yolculuğumuz nereye, bizler kimin muhaciriyiz?
Aziz Kardeşlerim,
Unutmayalım ki hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede de ifade edildiği gibi Allah’ın azabından sadece O’nun ihlaslı kulları kurtulacaktır.
Hutbemi Resûl-i Ekrem Efendimizin (sas) bir duasıyla bitirmek istiyorum:
“...Ey yücelik ve ikram sahibi, her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Beni ve ailemi dünya ve âhirette her an sana ihlâs ve samimiyetle bağlı kıl.!...”
1 Müslim, İman 95; Ebu Davud, Edeb, 59
2 Bakara 2/264
3 Müslim, İmare 152 Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
1 Müslim, İman 95; Ebu Davud, Edeb, 59
2 Bakara 2/264
4 Sâffat, 38-40
5 Ebû Dâvûd, Tefrîu ebvâbi’l-vitr, 25