DEMEK Kİ LİTERATÜR BU!

Abone Ol

‘’Bilge, iyi şeylerde bile bir ölçü gözetir.’’

Juvenalis.

Meme kanseri teşhisi ve tedavi sürecinden bahsediyordum sizlere iki önceki yazımda. Devlet Hastanesi, KETEM uygulamaların ve çalışanların hastaya davranışlarının etkisi, o kadar kısa sürede yaşadıklarını hatırlayamama, duygularımı enine boyuna gözden geçirememem ve akabinde doğan şokun etkisiyle gelen artçılar. Güçlü duruş sergileyeceğim adına verdiğim anlamsız mücadele. Fakat bu sürecin başka bir kuralı, şekli yokmuş meğer.

Benzer olaylar yaşayanların hemen hemen hepsi aynı süreci geçirmişler. Artçıların şiddeti tabii ki ilk dalganın ki kadar yüksek olmuyor. Yoran, zaman zaman pes etme noktasına kadar gelen, işin en zor tarafı ve kaçamadıklarınız. Yani süreç; kapsadığı alan; bir umut; geçecek diyerek ötelediğiniz ve derinlere gömerek unutmak istediğiniz duygularınız. Hırçın dışavurumları yaşayamamak, kendinizi kısıtlamalarınız, zamanın ve ilaçların sonrasında bıraktıkları ile baş etmek hakikaten çok zor.

Bolu’ya gidiş, biyopsi, ameliyatla bedeninizden bir kilogram kadar alınan bir parça, ardından oluşan farklı konsültasyonlara yapılan uygulamalar, sonrasında kemoterapi, radyoterapi. Bunlarla başlayıp bunlarla bitmiyor ki yaşadıklarınız. Doktorunuz kim, operasyon öncesi, sonrası, hangi hastane, hangi doktor, neresi, parasal gücünüzün hesapları, eviniz ve ondan ne kadar uzak kalacağınız ve onlarcası…..

Tüm bunlarla da ilgilenecek size refakat edecek sağlam bir ruh ve beden arayışınız ve ona karşı hissettikleriniz ve vicdanınız.

İşte ben bu aşama da en şanslıyım.

Yıllarca köşe yazıları, araştırma yazıları, makaleler yazdım. Galiba öğrenme isteği ile ayrıntıya dikkat edip işimi ciddi anlamda önemsedim. Ancak; bütün bunlar mutlu olduğunuz işi yaparken, yardım, para kazanma arzusu vb. ile yapabileceğiniz şeyler olduğunda gösterdiğiniz performans lardır. Eğer söz konusu sağlığınızsa çok şeyler değişiyor. En iyi hastaneyi, doktoru, zamanı seçecek-araştıracak, sizin için yapacak gönlü de sevgisi de büyük, ruhu da bedeni de sağlam bir cana, eşe dosta ihtiyacınız var.

Eşim: benim mabedim. Evlatlarım: canım-gücüm, dostlarım: ruhum, arkadaşlarım ve komşularım enerjim oldu.

Kendinizin farklı yönlerini keşfederken her gün gördüğünüz şeyler arasındaki farklılıkları fark ediyorsunuz. Algılamada dahi zorlandığınız çok şeyin basit çözümlerini keşfediyorsun. Tuhaf karışıklıklarla uğraşırken basit güzellikleri kaçırıyormuşuz meğer.

Bencilliklerimiz, aşırı özgüvenimiz, cahilliklerimiz, bakarken görmediklerimiz için birer törpüymüş meğer yaşadıklarımız. Bize biraz kalın dişlisi rastlamış bu kez. Şaka bir yana, Roma’da bir adet varmış. Bir tanığın gözleriyle gördüğünü söylediği ve bir yargıcın en kesin kanıtlar ortaya koyduğu şeyden bile, ‘bana öyle geliyor ki,’ diye söz edilirmiş.

Daha da insan olmayı öğreniyorsunuz, gözleriniz diğer gözlere aynı hizadan bakmayı öğreniyor, duygudaşlığınız gelişiyor. Zevkleriniz, sevginiz, dostluk ve arkadaşlık anlayışınız bile değişiyor.

‘’ Dostunuzu, bir gün kendisinden nefret edecekmiş gibi sevin; ondan, bir gün kendisini sevecekmiş gibi nefret edin! ‘’ (Chilon) demiş.

Her şeyin gerçek değerini algılıyorsunuz yaşadığınız bu tek hastalıkla. Evrende kendinizi ufacık bir nokta olarak düşünebildiğiniz de gerçek değerleri kestire biliyorsunuz.

Korkusuz mu olduk? Hayır. Onu kontrol etmeyi öğrendik. Daha zor ve korkunçlarını yaşayanların gözlerindeki umudu görerek korkumuzun şiddetinden utandık. Ama gülerken ağladık da, ağlarken de güldük. Duyguların hepsini geldiği gibi yaşarken umut verdik, umut aldık. Ne kadar az korktuk o kadar az tehlikede olduk.

Olumlu düşünmenin faydalarını daha net gördük, olumsuzlukları bertaraf etmenin kestirmelerini bulduk. Ruhlarımızı ödüllendirmeyi, kemiklerimiz tutmazken bastonla dans etmeyi öğrendik. Hiç tarzım değil dediğim önerilen kitap James ALLEN ‘Düşüncenin gücü ‘nü okumayı öğrendik ve onu tavsiye ederek kitap okumaya da teşvik ettik. Sıkılmaya vaktimiz kalmadı duvar arasında zamanında listelediğimiz kitapları okurken. Ve onlarcasını da ekledik okunmuşlar listesine. Yeni okunacaklar listesi hazırladık.

Tedavi bitmiş gibi görünse de bıraktıkları ile bozdukları ile uğraşıyoruz bu arada. Ve umutlarımızı korumaya devam bize önerilen süreler çerçevesinde. Bıkmadık şu ilaç bitecek bu iyileşecek, bu ilaç bitecek şu iyileşecek beklemelerinden. Sabır, örmeye devam eden kaderin yeniden dünyaya gelmeye hazırlanan bedenimizin hayalinin ilk ilmeği oldu.

Biraz melankolik ruhumuzu rahatlatırken, eskisinden daha kıpır kıpır heyecanlara perde açtık sahnelerde. Mecazi bir sahne değil, ismiyle cismiyle gerçek. Tazelenmiş ama bütün duyguları farklı boyutlarda yaşayarak onları kontrol altına almayı öğrendik Sanat Musikisi korosuna katılarak. Psikolog kapısını tıklamak yerine, tedavi sahnesinde makamlarla usuller üzerinden fiziki etkinliklerde bulunduk. Sadece kişisel ruhumuza değil, tüm ruhlara şifa olduk. Allah’ım bu ne saadet. İnsanlığa dair bir ruhun yaşayabileceği her şeyi tattık. Acılara katlanmayı, durumumuzu bozmamayı, ölüm korkusundan kaçınmayı kolaylaştırdık. Onu yadırgamamayı öğrendik. Duyguların zamanı olmadığını öğrendik açıkçası. Ve biraz kapadık hüzünlere, biraz da açtık kendimizi. Tamamen de kopamadık deprem kayıplarımızla üzülüp onlardan geriye kalan canlara bir nebze moral olmaya da çalıştık elimizden geldiğince.

‘’Bilge, iyi şeylerde bile bir ölçü gözetir.’’ (Juvenalis)