BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR
Sözün neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Elli beş yıllık bir ömrümün tamamını İslam’ı öğrenmeye ve öğretmeye adamış biriyim. Tabi ki bilgilerim oldukça yetersizdir. Zaman olur konuşurken duygulanırım ama ağlamasını bilmem. Gördüğüm eğitim, aldığım terbiye dik durmamı öğretti. Namertçe yaşmaktansa şereflice ölmeyi yeğlerim.
Paramparça olmuş ümmeti İslam’ın küllerinden dirilmeye çalışan bir milletin evlatlarıyız. Ezanları susturulmuş, Kur’an’ları okunmaz hale gelmiş ecdadın torunlarıyız.
Binaların bodrumlarında, çoban kılığına girip, sürülerin içinde Kur’an sayfalarını yırtıp teker teker öğrenen ve öğretenlerin anlattıkları hikâyeleri dinleyenleriz.
Devletin varoluş mücadelesinde, Rus zindanlarına atılıp, akıl almaz işkencelerden kurtulup, peygamberler ve veliler diyarı Anadolu topraklarına, kellesini koltuğunun altına alıp gelenlerin İman ve Kuran uğrana, çektikleri çileyi, verdikleri mücadeleyi, kılcal damarlarında hissedenleriz.
“Onlar istese de istemese de Allah (c.c) yeryüzünde nurunu tamamlayacaktır.” Bize düşen Kuran ve Sünnet yolunda yürümektir. Herkes yürüdüğü yolun doğru olduğunu söyler. Şan - şöhret, mal- mülk, makam – mevki, gelip - geçici şeylerdir. Peşine düşeni ya bu dünyada, ya da ahirette mahveder.
Dini değerlerimizi ve kutsallarımızı lütfen bulunduğunuz mevki ve makamlara alet etmeyiniz. Tarihte biz bunları çok gördük. Şimdi onlar yaptıklarının hesabını verirken, kalanlarda hayırla yâd etmemektedirler.
Özel TV. ler yayına girdiğinde hepimiz çok sevindik. Yayın kuruluşlarının gazetelerine abone olduk. Karasal yayın yapan (ki hepsi o zamanlar karasal yayın yapıyordu) TV. vericilerinin yapımında maddi ve manevi katkılarımız oldu. Gerektiğinde sırtımızla dağ başlarına kum - çimento taşıdık. “Bizimde bir televizyonumuz vardı. İçki, banka reklamı yapmaz! Müstehcen yayında bulunmaz! Fitne fesada yer vermez! İftira nedir bilmez! Kur’an - Sünnet, fıkıh- kelam, iman – ibadet yolunda yayın yapacak!” bu söylemeye çalıştıklarım sadece birisi için değil. Anlayanlar zaten anlıyor.
“Kola içmek günahtır” dediler, kola fabrikaları kurdular. “ Faiz haram” dediler, bankalar kurdular ve benim gibi “saf!”ların artırmaya çalıştığı paralara el koydular ve koymaktalar!
“Hayır – hasenat” deyip asgari ücretle geçinmeye çalışandan her ay belirli miktarda yardım aldılar ve alıyorlar. Karşılığında ne makbuz ne bir kayıt var! Okul öğrencilerinin beş on lirasıyla kurban kestiklerini söylediler ve söylüyorlar. “Olmaz kardeşim, kurbanın şartlarına uymuyor” dediğimizde bin bir bahane uydurup selamı - sabahı kesiyorlar.
Ey kardeşim! Yapmış olduğun yardımlarla, yapılanlara bak ve gör. Çocuğun var mı? Kaç tane çocuğu parasız okutuyorlar. İnanın diğer özel yurtlardan az değil aldıkları ücret. Senden aldıkları kurban etlerini, senin çocuğuna para ile satıyorlar. Kolejlerinde kaç tane yardıma muhtaç öğrenci var?
Yurtdışındaki okulları mı söylüyorsun? O, okullarda bulundukları ülkenin en üst kademesinde olanların çocuklarını yine para ile okutuyorlar. Öğrettikleri üç-beş Türkçe şarkıya kanma. Din adına yaptığın yardımlar maalesef şarkı olarak sana dönüyor. “Şıkıdım şıkıdım” oynarsın artık!
Yaklaşık binbeşyüzyıllık İslam tarihinin hiçbir döneminde görülmemiş bir şekilde, Kâinatın Efendisini emelleri uğruna kamyonete bindirecek kadar basitleşmek akıl kârı değildir. Efendimiz (s.a.v.) dünyada tebliğ görevini bitirmiş, Rabbine kavuşmuştur. Dileseydi Rabbi O’nu kıyamete kadar aramızda da bulundurabilirdi. Ama O istemedi. “Peygamberlik görevim bitti mi ey kardeşim Cibril” dediğinde, “Bitti Ey Allah’ın Resulü” demişti Cebrail (a.s.). Kâinatın Efendisi’ni durdurmaya cesaret edecek kadar cahil olunamaz herhalde. Kamyonla gelmedi, kamyonla gitsin. Yazık!
Kâinatın Efendisi’ni; yurtlardakilerin gece üzerini örtmeye, konserlere geldiğini, geleceğini saf temiz pırıl pırıl imana sahip olan kardeşlerimize söylemekten vazgeçin ne olur. Dünyaya teşrifleri mümkün olsa, her gün yüzlerce Müslüman kardeşimiz dünyanın değişik yerlerinde zalimlerin zulmü ile can veriyor, onlara yardıma gelirdi. İmanınızdan şüphe etmiyorum. Birazcık insafa gelin. Hem de şu peygamberler ve veliler diyarını bırakıp, “İslam ve Müslüman” denince vahşileşen bir toplumun içinde niçin barındırıldığınızı bir düşünün!