ATATÜRK-İNÖNÜ VE İTİBAR

Mustafa Kemal ATATÜRK 29 Ekim 1923 tarihinden vefat ettiği 10 Kasım 1938 tarihine kadar  15 yıl Cumhurbaşkanlığı yapmasına karşılık hiç yurt dışına çıkmamıştır. Birçok ülkelerden davetler almış, birçok ülke Cumhurbaşkanları, Kralları, Başbakanları, O’nu ziyarete gelmiştir. 

Dünya siyasetinde liderler arasında ülke ziyaretlerinin çok önemli olduğu kanısındayım. Atatürk gibi dünya siyasetine yön vermiş bir liderin bunun bilincinde olmaması mümkün değildir.

Kaynaklardan Atatürk’ün, şöyle bir düşüncesi olduğunu öğreniyoruz. Ziyaretine gelen konuklarını kendisi karşılamaz, yetkilileri gönderir, görüşmenin yapılacağı salona alınıp oturtulduktan sonra yanlarına gelirmiş. Böylece, kendisi misafirlerin önüne ayağa kalkmaz, misafirler O’nun önünde kalkmak durumunda kalırlarmış. Atatürk, bunu kibirli oluşundan değil, Türk Milletinin onur meselesi kabul ettiğinden yaptığını görüyoruz. Oysa aynı Atatürk, kendisini ziyaret eden gerçek din adamlarının önlerinde saygıyla ayağa kalktığı görülmüştür. Örneğin aydın bir din adamı olan Siirt mebusu Halil Hulki Aydın’ın kendisini ziyareti sırasında Atatürk’ün saygıyla ayağa katlığına şahit olunmuştur.

Mustafa Kemal’in 1918 yılından önce birkaç defa yurtdışına çıkmış olduğunu görüyoruz.

1-1910 yılında 17-21 Eylül 1910, Paris Askerî Ataşesi Fethi (Okyar), Binbaşı Selahaddin ve Kolağası Mustafa Kemal Osmanlı devletini temsilen Fransa'nın Pikardi bölgesinde yapılan tatbikattı izlemek üzere Farsa’ya, sonrasında İsviçre, Hollanda ve Belçika devletlerini içine alan ve 14 gün süren ziyaretler yaparlar.
2- 27 Ekim 1913 - 20 Ocak 1915 tarihlerinde Sofya Askeri Ataşeliğigörevini ifa etmiştir.
3- 1917 yılında Veliaht Vahdettin’le beraber Almanya gezisi (20 Aralık 1917- 4 Ocak 1918) 
4- 1918 yılında Viyana’ya gitmiş tedavi görmüştür. (30 Haziran 1918-1Temmuz 1918)

1918’den sonra Atatürk’ün yurtdışına çıkıp ziyaretlerde bulunmasını bütçeye yük buluyordu. O’nun yapılacak çok işi vardı. Bu yüzden yurtdışına yapılacak zaruri ziyaret ve görüşmelere diğer devlet yetkililerini gönderirdi.
***************
30 Ekim 1931 de İtalya hükümetinden Ankara’daki elçiliği vasıtasıyla T.C. Başbakanını Roma’ya davet teklifi kabul edilir. 

İsmet Paşa Başkanlığındaki Türk heyeti İtalya’ya ayak bastıklarında büyük bir coşkuyla karşılanır. Brindisi Valisi Türk heyetini gemiye çıkarak ‘Hoş geldiniz’ diyerek karşılar. Heyet şehirde otomobil gezintisi yaptıktan ve verilen çeşitli ziyafetlerden sonra Bari iline hareket eder. Bari Valisi, Askeri ve Mülki erkan, Hükümet ve Parti yetkilileri tarafından karşılanırlar. Şehri gezdikten sonra şereflerine ziyafetler tertip edilir. Burada İsmet Paşa’ya ‘Roma’ya vardıklarında tren istasyonunda Musolini’nin kendisini karşılayamayabileceği’ söylentisi gelir. Paşa Roma’ya derhal şu mesajı göndertir. “İstasyonda Musolini tarafından karşılanmayacaksam, geziyi burada iptal edip geri dönüyorum”. Bunun üzerine Musolini İnönü’ye  gönderdiği  mesajda “Kendisini garda, törenle, şahsen karşılayacağını” iletir.

T.C. Başvekili İsmet Paşa ve Türk heyeti 25 Mayıs 1932 sabahı Roma’ya varır. Türk heyeti İtalya Başbakanı Benito Musolini ve Dışişleri Bakanı, T.C. Roma Büyükelçisi ve elçilik personeli, İtalya Hükümet erkanı ve yüksek bürokratlar tarafından istasyonda törenle karşılanır.

İsmet Paşa’nın İtalya seyahati dünya kamuoyunda büyük bir ilgi uyandırmış ve merakla takip edilmiş, bütün İtalya gazeteleri hararet ve coşkuyla selamlamış “Hoş Geldiniz” sürmanşetleri atmışlardır.

***************
 
 Hitler, Mart 1933'te iktidara  geldikten sonra Alman Federal Meclisinde 23 Mart 1933'te (Ermächtigungsgesetz), Yetki Kanununu kabul edilir ve Adolf Hitler hükümetine parlamentonun müdahalesi olmaksızın kanun çıkarma yetkisi tanınır. Kanunun  kabul edilmesinden sonra Hitler'in anayasal olarak yasal itiraz olmaksızın diktatörlük yetkisini kullandığını görüyoruz. 

Hitler, Alman ırkının üstünlüğünü savunan biriydi. 1918 de sona eren 1. Dünya Savaşı'nı kazanan itilaf devletleri ile Savaşı kaybeden Almanya’nın başı çektiği ittifak devletleri arasında Versailles Barış Anlaşması imzalanır. Antlaşma Almanya için oldukça ağır şartlar içermektedir. Hitler 1 Eylül 1939 da bu anlaşmayı tanımadıklarını duyurarak Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya’yı işgal etmesiyle 2. Dünya Savaşı başlar.

 Dünya ülkeleri olanca güçleri ile baskı yaparak Türk devletinin de bu savaşta yer almasını isterler. Türkiye Cumhuriyeti, 1920’li ve 1930’lu yıllarda, pek çok önemli iç ve dış sorunu çözmüş ve büyük kalkınma hamlelerini gerçekleştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasında temel hedefi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh!” ilkesiydi. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden yaklaşık 1 yıl sonra patlak veren 2. Dünya Savaşı etrafımızı alev topuna çevirmişti. 1. Dünya Savaşı, ardından verilen Kurtuluş Savsında ülke genç iş gücünün tamamını yitirmiş, savaşın bitmiş olmasına rağmen halkın çok büyük çoğunluğu, açlık, kıtlık, yoksulluk, işsizlik ve bulaşıcı hastalıklarla savaşmak zorunda kalmıştır. 16 yıllık bir devletin tekrar böyle büyük bir savaşın yükünü kaldıramayacağı da çok açıktı.

Böyle bir dönemde İnönü emekleme döneminden henüz çıkmış ayakta durmaya çalışan genç Cumhuriyeti’ni korumak için ülkesini 2. Dünya Savaşına sokmayarak devletini ve yurttaşlarını koruma yolunda milletine en büyük hizmetlerinden birini yapmıştır.

1939'dan 1945'e kadar süren II. Dünya Savaşına dönemin en büyük güçlerini oluşturan Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD, Çin Cumhuriyeti ve Fransa, Müttefik Devletler olarak; Almanya, İtalya ve Japonya, Mihver Devletleri olarak katılmıştır. Savaşa katılan ülkeler tüm ekonomik, endüstriyel ve bilimsel güçlerini, sivil ya da askerî kaynak farklılığı gözetmeksizin seferber etmiştir. Nükleer silahların kullanıldığı tek savaş olmakla kalmayıp, bitkisel ve kitlesel sivil ölümlerin gerçekleştirildiği insanlık tarihindeki en büyük ve en kanlı savaşında kesin olmamakla birlikte 70 milyon insanın ölümüne neden olmuştur.

***************

Atatürk ve İnönü uluslararası ilişkilerde ülkemizin çıkarını ve itibarını koruma konusunda, her Türk vatandaşının gurur duyacağı davranışlar sergilemişler, kendilerini ve halkını hiçbir dış iradeye, akla ve insanlığa aykırı düşünceye ya da özel çıkar ve menfaate teslim etmemişlerdir. 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü (1881 Selanik-1938 İstanbul) ve Mustafa İsmet İnönü’yü (24 Eylül 1884 İzmir - 25 Aralık 1973 Ankara) saygı ve minnetle anıyorum.