Aslında ne oldu?
Bir trafik kazasında saldırıya uğrayabilir, adliye önünde ana avrat dümdüz küfür yiyebilir, bir tecavüz vakası sonrasında pis gözler üzerinizde gezebilir, toplumsal bir olayda makineniz kırılabilir, hatta yaralanabilirsiniz.
“Koyun can derdinde kasap et derdinde” serzenişleriyle karşılaştığımız bir yangında, kazada, göçükte bu ve buna benzer olayları çoğaltmak mümkün.
Her zaman başımıza gelen bu durumları, yani insanların gazetecilere olan tavır ve yaklaşımını o olayın içeriği, insanların ruh halini düşünerek sineye çekeriz ve çekmemizde gerekir.
Ancak öyle durumlar oluyor ki bunu ne sineye çekmek mümkün, ne de yutmak.
Üstelik benzer olaylar birkaç kez tekrarlandıysa…
Gelelim konumuza;
Hafta sonunda Cumartesi günü AK Parti İl Danışma Meclisi vardı.
Yaklaşık 8-10 gazeteci Halk Eğitim Merkezi’ndeki salonda yerimizi aldık, il başkanı konuştu notlarımızı yazdık, fotoğraflarımızı çektik.
Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç konuştu, notlarımızı aldık, fotoğraflarımızı çektik.
Tunç’un salonun alkışlarıyla tamamladığı konuşmasının ardından Divan Başkanı Hasan Aydın’ın “Toplantımızın bundan sonraki bölümü basına kapalı olarak yapılacaktır. Basın mensuplarımıza teşekkür ediyoruz” uyarısı geldi.
Format buydu, bunu da zaten biliyorduk.
Bu uyarının ardından gazetecilerin salondan çıkmak için çantalarını, not defterlerini, kamera ve fotoğraf makinelerini topladığı sırada ön sıralarda oturan bir bayan, bağırarak bir şeyler söylemeye çalıştı.
Öyle ki, o bayan gazetecilerin bulunduğu ortamda konuşmak istedi.
Bayan vatandaştı, milletti, halktı.
Gazeteciler de milletin sesine kulak vermek için, kadının ne dediğini, kime ne söylemek istediğini anlamaya çalıştı. 1-2 fotoğraf çekmeye çalışırken aynı gazeteci ve gazeteciler AK Parti’de bir yönetim kurulu üyesinin müdahalesiyle “Çekmeyin, o kadın hasta” gibi sözlerin arasında kapı yönüne doğru çekilmeye, itilmeye çalışıldı.
Öyle ya;
Gazetecilerin işi bitmişti.
Gazetecilerin işi orada il başkanı ve milletvekilinin konuşmalarını yazıp ayrılmaktı.
Gazetecilerin orada gazetecilere sesini duyurmaya çalışan ve bağıran bir kadını çekmeye hakkı yoktu.
Gazetecilere fotoğraf çektirmeme hakkını da partinin yönetiminde olan bir isim kendinde görmüştü.
Olay belki küçüktü ama tüm gazeteciler yüzünde itilmişliğin, kakılmışlığın verdiği bir eziklikle dışarıya doğru yönelmişti ki, ben ve birkaç arkadaşım bu durumu kabullenemedik.
“Arkadaşlara biraz nezaket kuralı öğretilsin” uyarısı için milletvekili Tunç’un yanına yöneldik. Ama Tunç telefonla konuştuğu için yanımıza İl Başkanı Yaşar Arslan ağabeyimiz, büyüğümüz geldi. Arkadaşlarının heyecanlı olabileceğini, bir kusur varsa kusura bakmamamızı söyledi ve onun ve teşkilatının adına özür diledi. Biz de ‘bizden yana bir hata varsa biz özür dileriz” dedik ve ayrıldık.
Olay belki (bir kişinin hatasına bakılarak) büyütülecek bir olay değildi. Ama gazeteci nasıl davet üzerine o toplantıya gitmişse aynı davetle dışarıya çıkmasını da bilir.
Ha eğer, dışarı davete rağmen kadını çekmeye çalışıyorsa da bu da onun görevidir.
Haber değeri taşır, taşımaz, haber yapılır, yapılmaz ayrı.
Ama orada gazetecileri iterek çıkarmaya çalışmaya kimsenin hakkı yoktu.
Tunç’un iddiası
Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç, olayın yaşandığı gün aradı, olayın ne olduğunu sordu ve kusura bakmamamızı söyledi. Biz de bir kişinin saygısız tutumuna üzüldüğümüzü, olayı teşkilata maletmediğimizi söyledik.
Tunç, dün de yazılı bir açıklama yaptı. İl Danışma Meclisi toplantısında, gazetecilerin salon dışına davet edilmesinin, kamuoyuna çarpıtılarak aktarılmaya çalışıldığını belirtti.
Yukarıda anlattıklarımız bir çarpıtma mıdır?
“Abartma” kelimesi belki sizin için daha yerinde olabilirdi ama çarpıtma dediğiniz zaman üzülmeden geçemiyoruz.
Keşke şahit olmadığınız ve göremediğiniz bir “itilme-kakılma” için çarpıtma diyeceğinize “bir hata varsa özür dileriz” diyebilseydiniz.
“O olayı gerçekleştiren kişi yada kişiler için partimizce gereği yapılacaktır” diyebilseydiniz.
Ve dünkü açıklamanızın sonunda ifade ettiğiniz gibi “Gazetecilerle olan iyi diyaloglarımız bundan sonra da devam edecektir” sözünüze katkı sunabilseydiniz.
Biz de şahsınıza teşekkür yazısı yazıp “Bizim hatamız varsa biz özür dileriz” diye noktalayabilseydik.
Bir de şunu sormak istiyorum; gazeteciler neyi çarpıtmaya çalışıyor?
(Sürecek)