AK Parti'ye Alternatif Yeni Parti Yolda

Abone Ol
AK Parti içinde bir huzursuzluk ve gruplaşma var, yeni bir hareket başladı gibi söylentiler bu zamana kadar kulislerde hep konuşuldu.
Yakında parti bölünecek, büyük çaplı ayrılmalar görülecek gibi iddialar da sürekli ortaya atıldı. Kâh gizli kapaklı görüşmeler yapıldığı söylendi, kâh sessizce ittifaklar yürütüldüğü iddia edildi. Kimi zaman bu söylentiler basına da sızdırıldı.
Fakat şu ana kadar ne iddia edilen büyük çaplı ayrılmalar oldu, ne de beklenilen kopmalar yaşandı.
Başkan Erdoğan, her defasında sakıncalı diye gösterilenleri bile toparlayarak, partiyi idare etmesini iyi bildi.
Elbette her siyasi partide olduğu gibi AK Parti içinde de umduğunu bulamayan, listelerde adını göremeyen, çatışma ve kırgınlık yaşayanların değişik arayışlar içine girebileceklerini kabul etmek gerekir.
Çünkü siyaset, doğası gereği her zaman yükselme ister. Bu ortamın sağlanamadığı durumlarda ise küskünlük ve ayrılıklar bazen kaçınılmaz olabilir...
İşte bu ayrılıklar nedeniyle her seçim öncesinde "yeni bir parti" için hazırlık yapılıyor türü senaryolar, kendileri suskunluklarını muhafaza etseler bile eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın isimleri üzerinden sürekli yürütülüyor.
Esasında AK Parti'nin bölünmesi ve yeni bir parti kurulumunun gerçekleşmesi için ilk zamanlar 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ümit bağlanıyordu. Ancak tecrübeli politikacı olan Gül, derinliğini bilmediği suya girmeyeceğinden, aleni bir şekilde "ben parti kuruyorum" demediğinden bu düşünce gerçekleşmedi.
Bir süre sonra da yeni bir girişim olarak, Meral Akşener önderliğinde İYİ Parti oluşumu ortaya çıkıverdi.
Merkez sağa oturması beklenen İYİ Parti, girdiği ilk seçimde yüzde 10 oy aldı ve arzulandığı şekilde sandıktan güçlü çıkamadı. Daha doğrusu hedeflediği dip dalgayı yakalayamadı.
Bu sonuç siyasette, yeni oluşum müteşebbislerini inisiyatif almada bir kez daha heyecanlandırdı. Merkez sağı dolduracak yeni bir siyasi parti kurma hazırlığı için yeniden harekete geçirdi.
Bir yanda Abdullah Gül ve Ali Babacan, diğer yanda ise Ahmet Davutoğlu'nun parti kuracağı söylentileri yeniden konuşulmaya başlandı. Önceleri iki farklı parti kuruluyor diye dillendirilen iddialar, şimdilerde tek parti için çalışılıyor iddialarına dönüşüverdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bile miting meydanlarında, yeni oluşuma vurgu yapması, çalışmalarda kayda değer bir mesafenin katedildiğini göstermektedir.
Öte yandan yeni siyasi akımın öncüleri tarafından kamuoyunu aydınlatmak adına herhangi bir açıklama yapılmadığından, bu husustaki iddialara her gün yeni birşey daha ekleniyor.
Bunlar arasında, DYP ve ANAP'ın sembol isimlerinin yeni oluşumda yer alacağı, AK Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi'nden ayrılan ve milletvekili olarak çalışan bazı hoşnutsuzların, siyasete yeni oluşumda devam edecekleri yönünde ileri sürülen dedikodular gibi.
Pekala Türkiye konjonktüründe yeni bir siyasi partiye ihtiyaç var mı?
Doğrusu bu ayrıntıya dikkat etmesi gerekenler, siyasi parti kurma hazırlığında olanlardır...
Çünkü gözardı edilmemesi gereken bir gerçek, "siyasi partilerin, ihtiyaçtan doğduğu vakit başarıya ulaşabildiği" hakikatidir.
Şu an merkez sağın hala daha güçlü ve sürükleyici partisi AK Parti'dir.
Bir önceki seçimde bir miktar oy kaybetmesi de, yeni bir oluşum için mayanın tutacağı anlamında yanıltıcı olabilir?
Siyasette yer edinebilmek için bir kere hareketin öncüsünde mutlak anlamda bir liderlik vasfının olması gerekir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, karizmatik ve otoriter bir lider. Kişiliği ve becerileri ile kitleleri taraftarı haline dönüştürebilen, girdiği her seçimde sonuç almayı becerebilen bir siyasetçi.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı günümüz şartlarında pozisyon almakta öyle pek kolay değil...
Diğer yandan mevcut siyasi partilerde kendine yer bulamamış, ya da oyun dışı kalmış siyasetçilerin bir araya gelerek oluşturdukları yapılara, iyi bilinmelidir ki milletimiz öteden beri teveccüh göstermez, gönül de vermez.
Bir de geçmişte her türlü makam ve mevkiyi kendilerine sunan bir lidere karşı yapılan hareketi de asla tasvip etmez. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı yapılan bir oluşumu, ihanet ve milli iradeyi zayıflatma girişimi olarak bile değerlendirebilir.
AK Parti'nin 2002 yılında tek başına iktidar olmasında ki en büyük etken, o zaman ki şartlarda ülke ekonomisinin dibe vurmasıyla, AK Parti'nin geleceğe yönelik umut vermesi olmuştur.
Bir anlamda halk, yoksulluk ve ekonomik krizden sorumlu tuttuğu siyasi partileri cezalandırmış, ümit olarak gördüğü AK Parti'ye ise fırsat vermiştir.
AK Parti bu fırsatı iyi değerlendirmiş ve seçmene, seçim vaatlerine sağlam bir dayanak arayan ve vaatleri gerçekleştirebilme olasılığını gördüğü partiye oy verme alışkanlığını kazandırmıştır.
2002 yılında Türkiye’de siyasi bir boşluk vardı, onu da AK Parti doldurdu...
Peki şimdi böyle bir boşluk var mı?