ABD’den TÜRKİYE’ye Tehdit

Abone Ol

Esasında Türkiye'nin ABD'den kopma ya da stratejik ilişkileri sonlandırma gibi bir stratejisi yok. Zaten böyle bir düşüncesi de yakın zamana kadar hiç olmadı.

Fakat gözardı edilemeyecek bir gerçek var ki, on yıllardır devam eden karşılıklı ilişkiler artık aynı düzlemde yürütülemiyor. Bu durum hem bağımsız dış politika açısından sıkıntı veriyor, hem de Türkiye'nin jeopolitik konumu nedeniyle çevresindeki gelişmelerle mücadele etmesi açısından sürdürülemiyor.

Öte yandan Türkiye'nin, Rusya ve Çin ile derinleştirdiği ilişkileri de Avrasya ittifakına katılıp köklü bir değişim yapacağı anlamına gelmiyor. Zira bu ilişkiler de ABD'ye alternatif bir yapılanma değil, bilakis tamamlayıcı olarak görülüyor.

O nedenle Türkiye, şu an için ne ABD ile ilişkilerini, ne de NATO ile üyeliğini tartışmak boyutunda değil. Aksine her ülke gibi kendi başının çaresine bakmanın, milli güvenliğini sağlamanın ve ulusal çıkarlarını temin etmenin peşinde.

İşte sorunda zaten burada başlıyor.

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler bu zamana kadar dengeli olmaktan ziyade, hep ABD'nin kontrolünde ilerledi. Şimdi ise kendi başına uluslararası kararlar alan ve ittifaklarını çeşitlendiren Türkiye, probleme neden oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminde dış politikasını yeniden şekillendiren, geleneksel devlet politikasını stratejik kararlarla değiştiren ve "hayır" diyebilen Türkiye, artık ABD için sorun teşkil ediyor. Ankara'nın, hiç kimsenin yanında durmayıp, kendi çıkarlarına göre hareket etmesi ABD'yi son derece rahatsız ediyor.

ABD tarafı ise Türkiye ile ilişkiler konusunda ciddi bir kafa karışıklığına sahip. Karşılıklı ilişkileri sağlıklı bir zemine oturtamıyor. Türkiye’ye; "kendisiyle işbirliği yapmıyorsa ekseni kayıyor, kendisiyle işbirliği yapıyorsa model ülke oluyor" şeklinde bakmaya devam ediyor. Uzlaşmacı anlayış yerine dayatmacı yaklaşımı sürdürmeye çalışıyor. Yeni ilişki tarzını kabullenmek istemiyor. Elbette bu durum da çözümü oldukça zorlaştırıyor.

Çünkü iki ülke arasındaki sorunlu alanlar gün geçtikçe artıyor. Bölgesel çıkarlar ortak hareket etme alanını kısıtlıyor. Böyle olunca da ABD'nin, Türkiye'ye yaklaşım paradigması her durumda bir kırılmaya neden oluyor.

Misal, ABD, Türkiye’nin beka sorunu olarak tanımladığı güney sınırında, terör örgütü PYD/PKK’ya askeri ve siyasi destek vererek hem eğitiyor, hem silahlandırıyor, hem de kendi adına savaştırıyor.

15 Temmuz darbe girişimi fâili FETÖ elebaşını ABD'de himaye ederek, hakkında soruşturma dahi açmıyor. Ankara'nın, örgüt liderinin iade taleplerini en başından bu yana çeşitli bahanelerle reddediyor.

Türkiye'ye hava savunmasını güçlendirmesi için ihtiyaç duyduğu füze bataryalarını satmıyor. Türkiye, bu ihtiyacını Rusya'dan S-400'leri satın alarak tedarik edince de bu durumu tehdit nedeni yapıyor.

Oysa Türkiye ve ABD arasında karşılıklı bölgesel ve küresel pek çok konuda yoğun bir ilişki trafiği bulunmaktadır. Suriye ve Irak'taki gelişmeler, terörizmle mücadele, PYD/PKK ve DEAŞ tehdidi, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, İran, Libya, Mısır, Rusya, Kafkaslar ve enerji güvenliği gibi daha birçok farklı hususlar ele alınmaktadır. Bunların yanı sıra NATO’daki ortak üyelik, Afganistan’da iş birliği, İncirlik Üssü'nün kullanımı ve istihbarat paylaşımı gibi pek çok önemli yakınlaşma ve ittifaklar da söz konusudur. Dolayısıyla karşılıklı stratejik müttefikliğin sürdürülmesi her iki tarafında çıkarına görünmektedir.

Şimdi ABD'nin, Türkiye'yi F-35 projesinden çıkarma ve yaptırım (CAATSA) uygulama tehditlerinde bulunması da ilişkileri yeniden yay gibi gerecektir. Türkiye, F-35 projesinden çıkarıldığı ya da bu savaş uçaklarını alamadığı takdirde Rusya ve Çin'den tedarik etmeye veya onlarla ortak üretme yoluna gidecektir. Bu durum ise ABD'nin Türkiye'yi Batı bloğundan uzaklaştırması, Rusya ve Çin'e yakınlaştırması anlamına gelir. Özellikle yaptırım kararı her iki ülkenin stratejik ilişkilerinde onarılamaz bir hasara yol açar.

ABD açısından burada yapılması gereken, S-400 hava savunma sisteminde olduğu gibi, Türkiye'nin endişelerini dikkate almak, karşılıklı ilişkileri yeniden canlandırmak ve yeni iş birliği çerçevesinin oluşturulmasını sağlamaktır.

Aldığı çoğu kararlarda tutarsızlığı ile bilinen Trump yönetiminin bundan sonra alacağı kararlar, Türkiye'nin kazanılması ya da kaybedilmesinde etkili olacak, Türkiye'yi, ya Rusya ve Çin ile daha geniş bir savunma ittifakına yöneltecek, ya da yeniden yakınlaşmayı sağlayacak bir ara yol bulmaya zorlayacaktır.