2013 BİR YAZ BÖYLE GEÇTİ



Ege’nin sıcağından kurtulup, Küre Dağları Milli Parkının içinde bulunan Ulukaya Köyünde geçirdim 2013 yazını. Oruç, ibadet ayı olduğu için rahat bir şekilde geçirmeye çalıştım ve aynı zamanda yaz tatilini de böyle değerlendirmiş olduk.

Benim gibi gurbette olup ta yazın doğup büyüdüğü yerlere gelen dostlarımızla da bir araya gelme fırsatını bulduk. Hep birlikte iki aya yakın bir zaman hasret giderdik, ayağımızın bastığı, gözümüzün gördükleriyle.

Köy camisinde, Ramazan’ın arifesinde öğle namazını müteakip mukabele okunmaya başlandı. Köyde yaşayan kadın - erkek herkes katıldı. Mukabeleyi Kur’an okumasını bilenler yüzünden takip ettiler, bilmeyenler de dinlediler. Genelde, iftarları sıraya koymuşlar, yaklaşık her akşam birinin evinde davet verildi. İsteyen herkes katıldı. İftardan sonra davet verenin evinde Kur’an okundu, dua edildi. Teravih namazları camide beraber kılındı. Davet edildiğim çevre köylerde de aynı şekilde Ramazan geçiyor. Yalnız akşam ezanından sonra camilerde namaz kılınmadığını gördüm. Bu bana göre bir noksanlıktır. İftar, camilerde açılıp, yemek ise davet sahibinin evinde yenebilirdi. Bu konuların ilgililer tarafından takip edilmesi gerekirdi. Kaldığım iki aya yakın bir zaman diliminde diyanet- ilgili müftülük tarafından kontrol edilmediğini gördüm. Zaten diyanet- müftülük, maalesef camileri ve cami görevlilerini yeterince denetlemiyor. Birçok camide vakit namazlarına gelmeyen cami görevlileri olduğu söyleniyor. Görevini bihakkın yapan kardeşlerimize canı gönülden teşekkür ederiz.

Sahur vakti imamın cami minaresinden okuduğu sala ve arada söylediği ilahilerle uyandık. Temmuz- Ağustos ayları olmasına rağmen serin bir Ramazan ayı geçirdik. Gurbetten gelen herkesin eksiksiz uğradığı mekânlar mezarlıklar oluyor. Herkes ahiret âlemine göçmüş olanlarını ziyaret edip başlarında Fatihalar okuyor. Rabbim soyumuzdan bize Fatihalar okuyacak nesiller halketsin.

Bayrama yakın gurbette olanlar bayram ziyaretlerine geldiler. Köylerin nüfusu iki-üç katına çıkıyor. Ticari hayatta da gözle görülür bir canlılık oluyor. Yıllarca birbirini görmemiş olanlar doyasıya hasret gideriyor. Bayramın akabinde gelen şenliklerde de birlik beraberlik mesajları veriliyor. Bu şenliklerin düzenli hale getirilmesi gerekir. Tanışma toplantılarından ziyade, bölge ekonomisine katkıda bulunacak şekilde düzenlenmelidir. Aynı zamanda il dışından bölgeye gezi için gelen çok sayıda misafirler olmasına rağmen maalesef onlara bir bardak çay- su ikram edecek yer veya birileri yok. Ulukaya Şelalesi’ni ve Kalyon’u görmeye gelenler, geldikleri gibi geri dönüyorlar. Yokluğu varlığından daha iyi olanların yapacağı iş değildir, misafir ağırlamak. Özellikle “Seyyah Projesi” kapsamında gelen gençlerimize bölgemizi çok iyi tanıtmalıyız. Bu görevin bihakkın yerine gelmesini sağlayacak olanlar da sanırım, seçilmiş ya da atanmış yerel yönetimde görev alanlardır. Yol güzergâhında ve dinlenme yerlerinde hiçbir hizmet yok. Maalesef Bartın - Ulus ilçesine bile girmeden geçip gidiyorlar. Oysaki yol ilçenin içinden geçiyor. Bari bir simit satın. Lezzetini tatsınlar. Bir bardak ayranınız yok mu satacak? İnşallah bu sitemimizi duyan olurda, bölge insanımıza katkı sağlayacak girişimlerde bulunur, ya da bulunmasına yardımcı olur.

Halkın içine çıkan idarecilerimize, yol gösterecek veterinerimize, ziraatçımıza, ormancımıza ihtiyacımız var. Besicilik ve süt hayvancılığının ıslah edilip geliştirilmesine, topraklarımızda hangi bitkilerin ve ya ağaçların yetişebileceğini anlatan, ormanlarımızda yaban ağaçlarını aşılayıp verimli hale gelmesini sağlayan görevlilerimize ihtiyacımız var. Yoksa sabah dairesine gelip kapısını kapatıp çayını yudumlayıp, içinde yaşadığı topluma tepeden bakanlara değil.

Ağustos ayının ortalarında köyün dışında, “Terziyanı” mevkiinde yangın olduğunu haber aldık. Herkes yangın yerine koşarken, güvenlikten sorumlu memur! (yanında iki – üç vatan evladı daha vardı.) “yürüyün ne bekliyorsunuz….” nidalarıyla bizlere talimatlar yağdırdı. Tabi ki bir anda irkildim. Bu mu temsil ediyor devletimi diye. Birkaç kelime söylemek geldi içimden ama yutkundum. Çünkü bunlar, buraların kralı, bir Ramazan ve otuz Ağustos bayramında başıma gelenleri hatırladım ve sustum.

Baştaki yönetici ve idarecilerimiz çok çalışkan ve iyi niyetli olabilir. Ancak başarı bir ekip işidir. Herkes görev ve sorumluluğunu bihakkın yerine getirmelidir ki başarıya ulaşılabilsin.
Kahve sohbetleriyle başarıya ulaşılmaz. Bir ağaç dikin, dalında kuşlar ötsün, meyvesinden canlılar yesin, gölgesinde bir yolcu dinlensin. Sizin de bizimde yeryüzünde dikili yaprağımız olsun. Herkes bizi hayırla yâd etsin. Nasıl ki bizler anne - babalarımızın diktiğinden faydalanıyorsak, çocuklarımızda bizim ekip - diktiklerimizden faydalansın. Yaratılanı sevelim yaratandan ötürü. Kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak başkalarına öyle davranalım.

Burada yazdıklarımı gece – gündüz demeden Bartın için çalışan, çocuklarının kendisini görmek için hasret kaldığı Sayın Milletvekili Yılmaz TUNÇ beyle de defaten paylaştım. İnsanımızın faydasına ve mutluluğuna katkı sağlayacak her faaliyete yardımcı olacağını da biliyorum. Beni dinledikleri için kendilerine teşekkür ederim. At ölür meydan kalır, yiğit ölür şanı ve eseri kalır.