10 Kasım

Günümüzde olduğu gibi dalkavuklar ve karanlık ruhlu yobazlar dünde vardı. 

Çoğumuz dalkavuk denince saraylarda devlet büyüklerinin, hükümdarların hoşuna giden soytarılıklar yaparak nükteli sözler ile onları eğlendiren kimse olarak biliriz.  
Oysa dalkavuk: Kendisine çıkar sağlayacak o kişilere aşırı bir saygı ve hayranlık yağdanlık, yalpak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı gibi anlamlar taşıyor.  Önceleri saraylarda bulunduğunu bildiğimiz dalkavuklar günümüzde, özellikle siyasi arenada azımsanmayacak sayıda rastlandığı, dalkavuğunda en büyük sanat haline geldiğini görüyoruz. Gerçek açık seçik göründüğü halde, cesaretle ortaya çıkıp az çalışarak hatta hiç çalışmadan mevki makam sahibi olmak, çok kazanmak, rant elde etmek amacıyla, yanlış içinde olan dalkavukluk yaptığı kişilere yalakalık yaparak, yanlışlarında onları uyarmak yerine yaptıklarını harikulade göstererek, onları pofpoflayarak el etek öpme oyununu başarı ile oynuyorlar.

Bir iş veya işlemin, görevin düzenli bir şekilde yapılması, yerine getirilmesi için insanların üzerlerine düşen görevlerini layıkıyla yerine getirmesi gerekir. Bu işlemler farklı alanlar, branşlar şeklinde olabilir. İşin en iyi şekilde yapılması, o işin alanında yetkinliğe sahip kişiler tarafından yapılmasını gerektirir. Bir kişi her alanda yeterli bilgi ve beceri sahibi olamaz. Her branşın kendine has teknik bilgi, uzmanlık ve tecrübe gerektiren, disiplinli çalışma ve karar verme gibi pek çok süreci kapsayan ve geniş sorumluklar alınması gerektiren alanları bulunur. O yüzden işin en iyi şekilde yapılması için o işi en iyi bilen tecrübeli birine yaptırılması gerekir. Başka bir anlatımla yapılacak işi alanında yetkinliğe sahip kişi ye yaptırılması,  zamanında bitirilmesi, hedeflenen verimin alınması ve uzun süre hizmet vermesi tek amaç olmalı. İşte burada karşımıza “ İşi ehline teslim etmek” deyimi çıkıyor. İşi ehline vermek, toplumda belli bir düzenin oluşması, emekçiler arasında adaletin sağlanması, hak ettikleri yere gelmesi işin o işi en iyi bilene verilmesi ile ilgilidir. Özellikle devlet yönetiminde işin ehline verilmesi o toplumun huzuru ve kaderini doğrudan etkiler.

Emekliyim, zamanımın büyük kısmı TV karşısında haber programları ve açık oturumları izlemek, arada bir de haddim olmayarak birkaç satır makale yazmaya çalışmak, hobi olarak evde tamirat ve onarım, bazı küçük imalat işleri yapmakla geçiyor. 

Bir başkasının doğrusu benim yanlışım ya da benim doğrum bir başkasının yanlışı olabilir. Aynı 6 ve 9 rakamına hangi açıdan bakıldığı gibi. Bir açık oturum izlerken, bir köşe yazısı okurken aynı kişinin bir gün bir konunun doğruluğunu savunurken bir başka gün tersini savunduğuna şahit oluyorum. Kişiye kısa süre önce aynı konu üzerindeki söyledikleri hatırlatıldığında; pişkinlikle “benim o gün ki yorumum, bu gün böyle düşünüyorum” diyebiliyor. İnsan istediği şeye istediği anlamı yüklemekte istediği yorumu yapmakta özgürdür ancak bu anlam yükleme ya da yorum, bulunulan ortam, kişi ve zamana göre günü birlik değişkenlik gösteriyorsa ben bunu dalkavukluk olarak adlandırırım. Doğruları ve yanlışları da dalkavukluk yaptığı kişiye göre değiştirdiğini düşünürüm.
Bir de İslâm’ın ve milletin başına bela olan yobazlar var. Kur’an-ı Kerîm tüm insanlığa inmiş, onlara ilahi hakikatleri gösteren bir kitap. Muhatabı da ilim seviyeleri, anlayışları, yaşam şartları, zaman dilimi ne olursa olsun tüm insanlar olduğu halde: İsâm’ı ve Kur’an-ı kendi menfaatleri ya da ideolojilerinin çıkarları doğrultusunda yorumlayıp” kitap (Kur’an) böyle diyor” diye saptıranlar dün olduğu gibi bugün yine ortaya çıktılar.  Kur’an hakikatlerini bütün insanların anlayacağı, bir hale getirmek, çağın icaplarına göre yeniden tefsir edilmesinin gerektiğini düşünen M. Kemal Atatürk, ünlü fıkıh alimi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'a Kur-an’ı yeniden tefsir ettirdi. (1926'da başladı 1938'de bitirdi)
Bir başkası: Eğitim seviyesi, dünya görüşü, inanç, sosyal ve kültürel değer yargıları, yaşanılan çevre gibi faktörlerin etkisi ile muhtelif mana ve içerikte somutlaşan izafi bir kavram var, NAMUS. Kafada ve vicdanda olan namus ve ahlak kavramını saç telinde ve vücudun başka bölgeleri ile özdeştiren, on üç yaşındaki çocuğa cinsel istismarı erkeklik, kadına tacizi tahrik sebebi sayıp kendi aileleri mevzubahis olduğunda NAMUS diye haykırıp ayaklanan beyinleri irinle dolmuş bağnazlar da var.

Bu örnekleri çoğaltabilirim.  Afganistan da, İran’da kadınlar ayaklanırken, bizde de her köşe başında din âlimi geçinen yüzlerce tarikatçı, bunlara biat eden binler olduğunu görüyoruz. Bu kimseler güya İslamiyet’i olgunlaştırarak yayamaya, kalp kazanmaya çalıştıklarını anlatıyor, böyle yapmakla, dine zarar verdiklerini bildikleri halde bunu umursamadan keselerini doldurmaya devam ediyorlar. Şimdi Elmalılı Hamdi gibi büyük âlimlerden pek az kaldı. İslamiyet’i seven gerçek âlimler bir araya getirilerek Atatürk’ün yaptığı gibi Kur-an’ı yeniden tefsir ettirmenin faydalı olacağını düşünüyorum.  Atatürk doksan beş yıl önce bunu yapmasaydı belki Kur-an bugün yobazlar ve istismarcıların oyuncağı olacaktı.

Nurlar içinde yat ATAM. Kurduğun Cumhuriyet ve devrimlerin ilelebet yaşayacaktır.